Herkesin bir yolu var cevazı
mucibince herkes kendi yolunu yazıyor. Eeee işte "herkesin bir yolu var,
herkes kendi yolunu yazsın" diye YOL açarsan olacağı buydu, sözlü tarihti,
yazılı tarihti, yok bilmem ne tarihti... Artık bitsin bu kelam ve kalem
yarıştırma diyen kimse de çıkmıyor ne yazık ki... Sussun herkes sonsuza kadar, geçmişin
ve o yolun yüzü suyu hürmetine diyen de çıkmıyor ne yazık ki... Maazallah başlar
herkes kendini merkeze koymaya başlar döşenmeye, aslında tabii ki bu
coğrafyanın insanı Nasrettin hoca torunudur ve ayaklarının dibi de dünyanın
merkezidir, ne yazık ki böyle de oldu galiba... Evet, kişisel referanslar
üstünden yol tarifleri yapmaya kalkarsan, yani yolun bizatihi kendisinden azade
tutum takınırsan maazallah ortalık toz duman olur… Anlaşıldığı kadarıyla söylenecek
çok şeyi var herkesin, ama zaman biraz susarak soğutma zamanı olmalı... Ayrıca
ve ilaveten herkesin bir yolu olamayacağı da gün gibi aşikârdır, ne demek
herkesin bir yolu var, zinhar yok, herkes aynı yoldan geçti, herkes aynı yolu
kullandı, o kadar, diyende çıkmadı şu güne kadar… O yol öyle bir yoldu ki, tek
yoldu, bunu herkes böyle bilmeli, bırakmanın tam zamanıdır artık bu herkesin
bir yolu vardı kolaylığını diyen de çıkmadı henüz…
Malum hikâyedir, hani seyir
ettiğimiz 100 Hollywood filminin kesin ellisinde olur ya; yeni evlenenlerin
törenini yöneten din adamı, evliliğe tanıklık eden izleyicilere döner ve “bu
evliliğe itirazı olan varsa şimdi itiraz etsin yoksa sonsuza kadar sussun” der
ya, günümüzün ve konumuzun hissesi bu olmalı, bence… Malumdur ama az hatırlanır
işte… O gün susmuşsun şimdi konuşuyorsun, hem de herkes konuşsun diye yollar
sonuna kadar açık tutulmuş iken… O gün susarak yapılan yanlışa bugün konuşarak
devam etme yanlışına düşmeyelim diye bir yaklaşım hatalı olmaz herhal…
Yahu allahaşkına, konunun
hala mahremiyetlerle dolu bölümü derç edilmeden, hadi diyelim genel maksat ve
amaca yönelik kişisel kabullenmelerden bahsetmeden, günün rutinleri ile sınırlı
anlatımların kime ne faydası olacak, kime yeni yollar için feyz olacak, biri de
bu biçimiyle tefekkür etsin… Bir olay anlatacaksınız, bir kısmının sizinle
mezara gidecek bölümleri var, bu tarafı ile zinhar bahsedilmeyecek, sonra da
anlaşılacağım diye bekleyeceksiniz… Biraz zor, hatta çok zor… Peki, bilinmiyor
mu da bu, bize düşüyor usulet ve suhulet telkini, bilinmez mi, bilinir, hem de
çok iyi bilinir, ama bilinsin ki buradan murat ta biliniyor ve de tam da bu
yüzden insanlar üzülüyor…
Şüphesiz; “herkesin bir yolu
vardır” iddiası kulağa çok hoş gelir ve bir hayli de janjanlıdır ama bir o
kadar da sonuçları itibariyle sıkıntı yaratır, bu herkes tarafından çok bilinir
ama ne yazık ki az uygulanır durumu da göz ardı etmemeliyiz. Yaşanan her şeye
rağmen, çok güzel ama büyük bedellere mal olan muhteşem yolculuk, herkesin
üzerinde çok kolaylıkla kelam ve kalem üretip oynattığı bir alan olmaktan azade
olmalıdır. Geçmişin yakınlığı ve uzaklığı bir yana, hafızanın genişliği,
sadakati hatta önceliği ve nisyanı ile sınırlı vs. gibi durumların da göz ardı
edilmemesi naçizane beklentimiz ve hasletimizdir… Ayrıca bir başka malum
hikâye, çokça bilinir az dikkate alınır cinsten; hikâye diyorum ama hikâye
değil bir bilimsel deney, tanıklıkları ve hafızayı sorgulamak adına gerçekleştirilmiştir
ve bir adam öldürme mizanseni ayarlanır bir odada ve bu odanın 7 adet kapısı
vardır 7 ayrı “bilim insanı”
birbirini görmeksizin birbirinden habersiz mizanseni 1 dakika süreyle izler ve
olaya, öldürene ve ölene yönelik izlenimlerini ya da tanıklıklarını yazılı
rapor haline getirmeleri istenir. Ortaya birbirinden ilgisiz, aynı olayı
izlemelerine rağmen farklı tespitlerin yapıldığı bir tanıklık ve hatırlama
süreci raporlaşmıştır artık ve değerlendirmeye tabi tutanlara da bu
farklılıkların bilimsel izahını yapmaktan başka bir şey kalmamıştır geriye tüm
bu çalışmalarda…
Bu yol tek’ti ve bu yoldan
geçen herkes, yolun aynı çeşmesinden su içti, yoldan kalkan aynı tozu yuttu, yolun
aynı noktalarında molalar verildi, yolun açıldığı vadinin sert rüzgârından
bağırları aynı miktarda yandı, vs. vs… Ama o yolun çeşmesi halen akıyor
olmalıdır, biz suyundan içmiyor olsak bile… Bu yol, dönemi itibariyle
“otoyol”ların daha icat edilmediği bir dönem olduğundan, engebeli idi,
dolambaçlı idi, sarp idi, şimdi bakıyoruz da herkes güzel güzel otoyollarda,
kurulmuşlar güzel güzel otomobillere, oradan “gül döktüm yollarına” şarkısı
eşliğinde talkına devam ediyorlar… Bu muhteremleri Allah ıslah etsin diyeceğiz
ama… Dil lal olmuş…
Bizim o yollara döktüğümüz
güller kurudu ama hala çok güzel kokuyorlar…
“Hafızayı beşer nisyanla
maluldur” sözü kolay oluşmamıştır… Dikkat gayri… Çok dikkat… Hatta “sus ki
derviş bellesinler” diyelim dersekte ayıp etmeyiz herhalde…
İnsanların hayatı, hep bir
yol bulmak umuduyla geçmektedir, kimisi yolunu buluyor, kimisi bulamıyor… Ta
Hannibal’dan beri, onun düşmanlarını atlatmak için kullandığı veciz sözü
tekrarlanıp durmuştur; “ya yeni bir yol bulacağız ya da yeni bir yol
yapacağız”, ama artık yeni bir yola, ne bulma ne de yapma anlamında ihtiyaç
yoktur, yol bulunmuştur artık… Herkesin yolu bellidir ve tektir... Herkesin
tutuğu yol hayırlı uğurlu olsun… Yolları açık olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder