Pazartesi, Temmuz 14, 2014

YOLDAN ÇIKMAMAK’A AÇILAN YOL


Herkesin bir yolu var cevazı mucibince herkes kendi yolunu yazıyor. Eeee işte "herkesin bir yolu var, herkes kendi yolunu yazsın" diye YOL açarsan olacağı buydu, sözlü tarihti, yazılı tarihti, yok bilmem ne tarihti... Artık bitsin bu kelam ve kalem yarıştırma diyen kimse de çıkmıyor ne yazık ki... Sussun herkes sonsuza kadar, geçmişin ve o yolun yüzü suyu hürmetine diyen de çıkmıyor ne yazık ki... Maazallah başlar herkes kendini merkeze koymaya başlar döşenmeye, aslında tabii ki bu coğrafyanın insanı Nasrettin hoca torunudur ve ayaklarının dibi de dünyanın merkezidir, ne yazık ki böyle de oldu galiba... Evet, kişisel referanslar üstünden yol tarifleri yapmaya kalkarsan, yani yolun bizatihi kendisinden azade tutum takınırsan maazallah ortalık toz duman olur… Anlaşıldığı kadarıyla söylenecek çok şeyi var herkesin, ama zaman biraz susarak soğutma zamanı olmalı... Ayrıca ve ilaveten herkesin bir yolu olamayacağı da gün gibi aşikârdır, ne demek herkesin bir yolu var, zinhar yok, herkes aynı yoldan geçti, herkes aynı yolu kullandı, o kadar, diyende çıkmadı şu güne kadar… O yol öyle bir yoldu ki, tek yoldu, bunu herkes böyle bilmeli, bırakmanın tam zamanıdır artık bu herkesin bir yolu vardı kolaylığını diyen de çıkmadı henüz…

Malum hikâyedir, hani seyir ettiğimiz 100 Hollywood filminin kesin ellisinde olur ya; yeni evlenenlerin törenini yöneten din adamı, evliliğe tanıklık eden izleyicilere döner ve “bu evliliğe itirazı olan varsa şimdi itiraz etsin yoksa sonsuza kadar sussun” der ya, günümüzün ve konumuzun hissesi bu olmalı, bence… Malumdur ama az hatırlanır işte… O gün susmuşsun şimdi konuşuyorsun, hem de herkes konuşsun diye yollar sonuna kadar açık tutulmuş iken… O gün susarak yapılan yanlışa bugün konuşarak devam etme yanlışına düşmeyelim diye bir yaklaşım hatalı olmaz herhal…

Yahu allahaşkına, konunun hala mahremiyetlerle dolu bölümü derç edilmeden, hadi diyelim genel maksat ve amaca yönelik kişisel kabullenmelerden bahsetmeden, günün rutinleri ile sınırlı anlatımların kime ne faydası olacak, kime yeni yollar için feyz olacak, biri de bu biçimiyle tefekkür etsin… Bir olay anlatacaksınız, bir kısmının sizinle mezara gidecek bölümleri var, bu tarafı ile zinhar bahsedilmeyecek, sonra da anlaşılacağım diye bekleyeceksiniz… Biraz zor, hatta çok zor… Peki, bilinmiyor mu da bu, bize düşüyor usulet ve suhulet telkini, bilinmez mi, bilinir, hem de çok iyi bilinir, ama bilinsin ki buradan murat ta biliniyor ve de tam da bu yüzden insanlar üzülüyor…

Şüphesiz; “herkesin bir yolu vardır” iddiası kulağa çok hoş gelir ve bir hayli de janjanlıdır ama bir o kadar da sonuçları itibariyle sıkıntı yaratır, bu herkes tarafından çok bilinir ama ne yazık ki az uygulanır durumu da göz ardı etmemeliyiz. Yaşanan her şeye rağmen, çok güzel ama büyük bedellere mal olan muhteşem yolculuk, herkesin üzerinde çok kolaylıkla kelam ve kalem üretip oynattığı bir alan olmaktan azade olmalıdır. Geçmişin yakınlığı ve uzaklığı bir yana, hafızanın genişliği, sadakati hatta önceliği ve nisyanı ile sınırlı vs. gibi durumların da göz ardı edilmemesi naçizane beklentimiz ve hasletimizdir… Ayrıca bir başka malum hikâye, çokça bilinir az dikkate alınır cinsten; hikâye diyorum ama hikâye değil bir bilimsel deney, tanıklıkları ve hafızayı sorgulamak adına gerçekleştirilmiştir ve bir adam öldürme mizanseni ayarlanır bir odada ve bu odanın 7 adet kapısı vardır 7 ayrı “bilim insanı” birbirini görmeksizin birbirinden habersiz mizanseni 1 dakika süreyle izler ve olaya, öldürene ve ölene yönelik izlenimlerini ya da tanıklıklarını yazılı rapor haline getirmeleri istenir. Ortaya birbirinden ilgisiz, aynı olayı izlemelerine rağmen farklı tespitlerin yapıldığı bir tanıklık ve hatırlama süreci raporlaşmıştır artık ve değerlendirmeye tabi tutanlara da bu farklılıkların bilimsel izahını yapmaktan başka bir şey kalmamıştır geriye tüm bu çalışmalarda…

Bu yol tek’ti ve bu yoldan geçen herkes, yolun aynı çeşmesinden su içti, yoldan kalkan aynı tozu yuttu, yolun aynı noktalarında molalar verildi, yolun açıldığı vadinin sert rüzgârından bağırları aynı miktarda yandı, vs. vs… Ama o yolun çeşmesi halen akıyor olmalıdır, biz suyundan içmiyor olsak bile… Bu yol, dönemi itibariyle “otoyol”ların daha icat edilmediği bir dönem olduğundan, engebeli idi, dolambaçlı idi, sarp idi, şimdi bakıyoruz da herkes güzel güzel otoyollarda, kurulmuşlar güzel güzel otomobillere, oradan “gül döktüm yollarına” şarkısı eşliğinde talkına devam ediyorlar… Bu muhteremleri Allah ıslah etsin diyeceğiz ama… Dil lal olmuş…

Bizim o yollara döktüğümüz güller kurudu ama hala çok güzel kokuyorlar…

“Hafızayı beşer nisyanla maluldur” sözü kolay oluşmamıştır… Dikkat gayri… Çok dikkat… Hatta “sus ki derviş bellesinler” diyelim dersekte ayıp etmeyiz herhalde…

İnsanların hayatı, hep bir yol bulmak umuduyla geçmektedir, kimisi yolunu buluyor, kimisi bulamıyor… Ta Hannibal’dan beri, onun düşmanlarını atlatmak için kullandığı veciz sözü tekrarlanıp durmuştur; “ya yeni bir yol bulacağız ya da yeni bir yol yapacağız”, ama artık yeni bir yola, ne bulma ne de yapma anlamında ihtiyaç yoktur, yol bulunmuştur artık… Herkesin yolu bellidir ve tektir... Herkesin tutuğu yol hayırlı uğurlu olsun… Yolları açık olsun…


 

Hiç yorum yok: