Pazar, Eylül 07, 2014

TÜRKMENİSTANA BENZEMEK 4


Türkmenistan’ı bilenler iyi bilirler; orada ekonomik hayat, inşaat, buğday, pamuk ve gaz ihracı ile sınırlıdır.  Özellikle inşaat faaliyetleri çok önemli bir yer tutar, çalışanların çok büyük çoğunluğu inşaat işinde çalışır ve kimi araçlarını kiralar şoförlüğünü yapar, kimi inşaatta işçi olarak çalışır çünkü orada iş yapan firmaların çalıştıracağı personelin %70 i yerli olmak zorundadır, kimi malzeme başta da kum ve çakıl satmaya çalışır, kimi malzeme ithal edip pazarlamaya çalışır, kimisi de iş ayarlamaya çalışan firmalara aracılık eder, vs. vs…

Devlet Başkanının babasının çiftliği gibi yönettiği ülkedir Türkmenistan, Devlet Başkanı bu ülkede her ve tek şeydir, konuşulacak, görülecek, örnek alınacak ve övülecek ve övünülecek tek şeydir, onun söylevleri kanun, yaptıkları yönetmelik, hissettikleri ise mutlaka yapılması gereken olup varsa yoksa Devlet Başkanı, hakkında olumsuz söylenebilecek her kelime sınırsız hapis ya da daha fazlası için yeterli gerekçedir, Devlet Başkanının tek başına yönettiği hem de sadece o anki ruh haline göre ve aklından geçenlere sadakatle… Devlet Başkanının tek başına yönettiği ve kontrol ettiği, asla kimsenin görüşü, önerisi ve uyarısı olamayacağı bir düzen ve disiplin içinde, sadece ve sadece ruh hali ve düşüncelerinin kendisine yol gösterdiği, çağdaşlığın göstergesi akıl ve hukuk nizamının çok fazla önem arz etmediği görüntüsü ve debdebesi ile hayat devam etmektedir bu taraflarda… Tam bir heyula yaratıp önünde diz çökme ritüeli, tam doğulu kafa…

Bakanlar kurulu toplantıları, TV lerde halka açık yapılır ve akıllara ziyan bir durumun sefaletidir adeta, koca koca bakan postundaki muhteremler süklüm püklüm olurlar, ıkınıp dururlar, doğu halkları bel dansları topluluğunun bir elemanı gibi kıvrak hareketler ile durumu geçiştirmeye çalışırlar… Bu ülkede bakan olmanın asla kendi iradenize bağlı olmadığı gibi, eeee ne varda bunda her yerde aynıdır diyenlere cevap olması kabilinden de, bakan olmamak ta kendi iradelerine bağlı değildir bu muhteremlerin… Hele, “bu sene buradan şu kadar buğday, şu kadar pamuk hasadı yapılacaktı, neden yapılmadı”, hani “neden yapılamadı” gibi doğa koşullarının da faktör olabileceği şartı yok hükmünde de muhterem için, “neden yapılmadı” gibi bir buyurganlık içinde… Arkasından çok muhtemel ki, hemen koca deve dişi gibi bakana “boşattım seni” der ve bakanlıktan ve de salondan da kovar, tabii ki dışarıda onu tutuklanmak gibi bir kaçınılmazlık karşılar… Peki sen böyle yaparsan, senin “eyalet başkanların” ne yapar, o sene rekolte iyi değilse, borç harç hem de kendi kesesinden, komşu ülkelerden gizli ithalat, al sana durumu kurtarma adına çalışma, eğer yeterli bütçe bulunup ta gerekli miktarda gizli ithalat ta yapılmışsa, hadi sana üretim birincilikleri, hadi sana ödüller, hem de Devlet Başkanı elinden… Gakunzi ve de gukunzi diyor bu durumlara İtalyanlar… Kimse de demiyor be kardeşim, bu nasıl özgür iradedir, bu nasıl özgür bireydir, herkes bravo diyor, Devlet Başkanına… Gözünü seveyim meşhur o dönemki Almanya… Karayolları Bakanı, bir sabah işine geliyor, hemen kapıda kendisine artık bakan olmadığı tebliğ ediliyor, artık bir yol işçisi olarak hayatına devam edeceği ve hemen çalışma yerine gidip kürekle çalışması istenince de tıpış tıpış gidiyor… Hemen her çağdaş insanın ilk aklına gelmesi gereken, “bırakır giderim” olur ama sonra başına nelerin gelebileceğini biliyorsan itirazsız gidersin, paşa paşa kürekle çalışmaya devam, yok ülkeden kaçarım diyorsan da “yedi sülalenin” başına neler gelebileceğini var sen hayal et…

Başkent Aşkabat, tüm eski binaların ekonomik ömrünü tamamlayıp tamamlamadığına bakılmaksızın, adeta eskiyi unutmak adına, tamamen yıkılarak, baştanbaşa yeni konutlar, saraylar, kütüphaneler, parklar, anıtlar, yollar ve eğlence yerleri yapılarak, çöl ortasında bir cennet yaratılmaya çalışılıyor ve yapılanların hepsinin nasıl olması gerektiği ve nerede yapılacağının tayin ve tespiti de Devlet Başkanına ait olmak kaydıyla, insanların yaşamaya mahkûm edildiği cehenneme rağmen… “Ak Aşkabat” yaratıyorum sevdasına, tüm binaların dış cepheleri, beyaz mermer ile kaplanır, bu inşaat sözleşmelerinin olmazsa olmazıdır, İtalya’dan Carrera, Yunanistan’dan Tasos, Türkiye’den Kemalpaşa, sonraları da Vietnam’dan Vietnam beyazı (bunun bir dönem tek ithalatçısı Çalık grubu idi) ise ithalatın kaynağıdır. Ama başkent Aşkabat’tan ayrıldığınız takdirde, ne yazık ki hiçbir şey yapılmak istenmiyormuş görüntüsü veren, aslında çok ta kötü olmayan, eski Türkmenistan görüntüsüyle karşılaşırsınız ve gerçek Türkmenistan ile yüzleşirsiniz ki, bana göre daha gerçekçi, daha hoş ve daha doğal hatta daha da keyifli yüzüdür buraları, ama muradım Aşkabat dışında bir şey yapılmak istenmemesini anlatmak, hadi sevenleri darılmasın diye Aşkabat kadar yoğun ve konsantre olmayan diyelim…

Aşkabat’ta çalıştığımız ve bir hayli fazlaca inşaat yapımı yüklendiğimiz dönem, bir sabah bir şantiyeye gelen, başta inşaat bakanı ve inşaatı yapılan ilgili idarenin bağlı olduğu bakan, binaların dış cephesine ki, neredeyse montajı tamamlanmış, hatta ithalat sırasında bizzat kendilerinin expertiz raporu düzenledikleri mermerin, derhal sökülerek yerine yenisinin getirtilmesini talimat ediyorlar, bizim şantiye yöneticileri de konuyu üstlerine aktarıyor, bir kenarından dâhil olduğumuz konunun çözümü sürecinde, neden beğenilmediği ve kimin beğenmediği gibi sorularımızın karşılığı her cevap; “Yaşuli” olunca ki; bu deyim üstleri ve yaşlıları ve de herhangi bir bakanın söylemesi halinde de Devlet Başkanını kastedince, akan sular durmuştu… Bir devlet Başkanının herhangi bir binanın dış kaplaması ile bile ilgilendiğini görünce insanın aklı dimağı duruyor nerdeyse… Hani Allahtan, şimdilerde artık imar konularına haddinden fazla karışmış bizimkileri görünce de yüreğimize soğuk sular serpiliyor vallahi… Hatırladığım kadarı ile de o mermerler değişmemiş idi, ama Devlet Başkanının bizim patronlara küstüğünü de hatırlamıyorum… Kendi ülkemden önce, ben bu ülkede öğrendim, bir Devlet Başkanının inşaat faaliyetleri ile bu kadar yakından ilgilendiğini, hem de mesleği ve çalışma alanı bu olmamasına karşın, şimdi anlıyorum ki, benzemek adına ne çileler çekiliyor… Benzemek ise maksat ve murat herhalde inşaat faaliyetlerine karışmaktan geçiyor ama küsmeden, darılmadan… 

Hiç yorum yok: