Malum hikâye; zamanın behrinde, sucuklarıyla ünlü bir kentte
zamanının en modern kombine et tesisi inşaatları tamamlanmış, sıra artık
görkemli bir açılışa gelmişti. Planlanan açılışın görkemine uygun bir devlet
büyüğü açılış için davet edilir, işte rutin konuşmalar ve kurdele kesimleri
derken sıra tesisin gezdirilmesine gelir, Genel Müdür açılışa kendilerini
kırmadan katılanlara, tesisin modern yapısını ballandıra ballandıra anlatır ve
sonunda da “anlaşılacağı üzere girişten
canlı öküz banta sokulur, hiç el değemeden tüm aşamalar gerçekleşir ve sonunda
da el değmeden hazırlanan sucuklar çıkar” diyerek konuyu ve sunumu
sonlandırmak ister. Ancak törene katılan devlet büyüğü duruma ne kadar çeşitli
yönlerden bakabildiğini gösterebilmek açısından, “peki, sucuğu buradan soksak diğer taraftan canlı öküz çıkar mı?”
diye sormaz mı? Heyetin içinden kim olduğu bilinmeyen ama bulunduğu makamı hiç
hak etmediğini düşündüğü devlet büyüğüne, herkesinde duyabileceği şekilde “onu sizin babanız yapmıştır” der…
Hikâyedir sonuçta, şimdi kalkıp bundan alınmaz, herhangi bir mülki erkân,
umarım…
Dönem itibariyle, mezkûr hikâyenin başrollerindeki öküzlere
öküzlüklerini anlatabilmek adına bu kabil hikâyeler anlatılırdı… Eeee vatandaş
cahil olduğu için böylesi tebarüz ettirmeler ile durum karikatürize edilirdi…
Şimdi öyle mi ya, cehaletini sırtından atan çarıklı erkân, bir baktı mı
gözünden anlıyor öküzleri, gerçi artık öküzlerde bir hayli naif ve romantik
oldular ya, denizdeki balığın çakması gibi çakıyorlar… Bunlar kim mi, nasıl mı
anlaşılır… Bir bakalım resmedebilecek miyiz, bol miktarda örneği olan bu
romantik öküzleri…
Bunlar, 12 Eylül üniversitelerinde beyinleri safsata ile
dolmuş hatta safsatanın da pembesidir ve pembe renk hâkim renktir beyinlerinde,
tüm beyin faaliyetleri halüsinasyonlardan ibarettir, bunlar her birisi küçük
Kenan Evren gibi yetiştirilmiş, karnı bulgur pilavı ile doldurulmuş ayakkabısı
ve şapkası arasına sıkıştırılmış, ama 3 kitap okuyup her halta merhem oldukları
sanısına kapılmış, popolarında gördükleri peynir parçasından mülhem mandıra
sahibi oldukları kanısına varmış, bunlar bilimi bile pop yapan ya da anlayan
hatta magazinleştiren bir kuşağın afadıdırlar, sevsinler sizi kurbağacıklar,
sevsinler sizi neotosuncuklar…
Çok okumuş, az anlamış görüntüsündeki bu zevzekleri gerçek
anlamda hiçbir soruna sahip çıkarken göremezsiniz, aldıkları öğretim gereği
sadece kendi haklarına dokunuşlar olursa, ağlayarak ve sızlanarak yalandan ve
yalancı somun pehlivanı gibi ortaya çıkarlar, akılları, memleketseverlik adına
sadece kurumsal yapıların analizi ve hedef edilmesi yerine mezkûr yapıların
temsiliyetindeki bazı şahıslara magazin yanı ağır basar bir biçimde saldırmayı
küfretmeyi maharet belleyen zavallılardır bu kabil embesiller… Bunlar, “bildiği yanıldığına yetmeyen”
aklıevveller olup kendilerini çok akıllı, çok zeki, çok bilgili, çok görgülü
olarak değerlendikleri için ahkâm kesmekte, kimse bunların alımına çalımına
bakmasın bunların bilgi derinliği 2 parmak kalınlığını asla ve kata geçmez,
bunlar salt bu nedenle etrafındaki herkesi bilgisiz, cahil ve görgüsüz
zannederek, “ben üniversite bitirdim”, “kamu
yönetimi tahsili eyledim” diye övünüp dururlar… Bakılmasın bu okuduğu iki
kitaptan alıntı yapıp konuşmasına, kitaplardan aforizmalar afırtmasına,
bakılmasın bu derin feylesofya yapıyor görüntüsüne… İşte bu kafa, olması
gereken ile olan şey arasındaki farkı ancak başkalarının gözü ile görür,
başkalarının kulağı ile duyar, başkalarının aklı ile analiz eder, sonra da
kalkar bu benim özgün düşüncem der ya, işte bunlara kargaları bırakın sümüklü
böcekler bile gülüyor… Bunlara göre herkes sahtekâr, herkes dolandırıcı, herkes
namussuz, herkes bilgisiz… Bilgisizliğin efelenmesi kabilinden donanımlı
akıldanelere kimse aldanmasın, gerçi kimsenin de aldandığı yok ya, bu
tosuncuklar ehem mühim ilişkisini bilmez, zaman-mekân-teknik terakki
değerlendirmesini bilmez… Diğer taraftan her halt kafalarında ve ruhlarında
karışıktır bunların, o kadar karışıktır ki, ürolog yerine jinekolağa gidecek
kadar kafaları karışıktır… Bunlar, kafalarının ardındaki ırkçı, dinci
eğilimleri, çaktırmadan tuttukları çanaklar ile örtmeye çalışır, tatlı ve sığ
su aydınları gibi böğürürler, böğürtünün sonucu boş varil gürültüsünü
aşamayacak değerde, kem küm mealinden ışık saçarlar etraflarına… Aidiyetlerinin
ve heyecanlarının, varolan akıllarının ve mantıklarının, aptalca önüne geçtiği
bu muhteremler zannederler ki, hedef alarak saldırdıkları kişileri, buram buram
kompleks kokan saldırıları ile aşabileceklerdir ya da daha önem atfedilen kişi
olabileceklerdir, eee ne denilmiştir, “tahsil
cehaleti alır, eşeklik baki kalır”…
Fuzuli
ne diyor;
Mey biter saki kalırHer renk solar haki kalır
Diploma insanın cehlini alsa da
Mayasında varsa eşşeklik baki kalır
Ziya Paşa ise konuyu daha net koyar;
Bed asla necabet mi verir hiç üniformaZer - duz palan vursan eşek yine eşektir
Peki, kim bunlar, yahu bunlardan bir tane örnek verin bari
diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum, bunlardan ne yazık ki bol miktarda var,
bunlar karşınıza bazen bankacı, bazen emlakçı, bazen gazeteci, bazen yazar
olarak çıkarlar… Daha fazla bilgi vermek ya da isim beyanında bulunmak
tazminata konu olacağından daha fazla ileri gidemiyor, bununla iktifa ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder