Bugünlerde sürekli başlığa çıkarılan bir manşet var; “Atatürk’e ve bayrağımıza saygı
göstermeyenlerin bu ülkeden gitmesi gerekir”. Ne kadar güzel değil mi,
senin gibi düşünmeyeni kovarsın olur biter, Allah bu kabil heriflere bir de
yeter güç verirse, kesinlikle 6–7 Eylül kıyımının bin beteri gerçekleştirilir,
bu sefer tek farkla kendilerinden olmayan herkes ya da kendileri gibi düşünmeyen
herkes hedefte olacak gibi görünmektedir… Hani deseler ki; bu ülkenin önemli
değeridir, ATATÜRK, kimse sevmek
zorunda değil ama saygı duymak zorundadır, çok kolay anlayacağız ve katılacağız
bu kervana, ama nerde mademki saygı duymuyorsun topla valizlerini, kaybol
gözümden ruh hali… Çok cididiyim, bu başlığı atanların ruh derinliklerinde, akli
art planlarında şiddet var, kesinlikle… Bundan daha güzel bir linç kültürü
örneği verilebilir mi Allasen… Tıpkı, 70’li yıllarda benzer zihinlerin;
“komünistler Moskova’ya” ya da 90’lı yıllardaki versiyonu; “ya sev ya terk et”…
Kutluyoruz bunları, gele gele geldikleri noktada buluştukları sözde
karşıtlarıyla, hayırlı, uğurlu ve kademli gelecekler diliyoruz… Sloganlarına ne
kadar uygun bir jargon ve yaklaşım… Allah selamet versin bunlara… Peki; bu
görüşleri yaratan ve destekleyen kişilerin, Almanya’daki yabancı işçilere
yönelik “auslander raus” ya da daha
da özelde oradaki çalışan vatandaşlarımıza yönelik “Türken raus” gibi Neonazi, faşist klasiği sloganların atılması ve
bu siyasi rüzgârın yarattığı atmosferde, vatandaşlarımızın evlerine yönelik
saldırıların ve çıkarılan yangınların ölümlere yol açtığında yürekleri hiç mi
yanmadı, hiç mi üzülmediler acaba?
Peki, yarın başka birileri de, “Hz. Muhammed’i sevmeyenlerin
bu ülkeden gitmesi gerekir” ya da başka birileri “Hz. Ali’yi sevmeyenlerin bu
ülkeden gitmesi gerekir” ya da daha başkalarının “Hz. Musa’yı sevmeyenlerin bu
ülkeden gitmesi gerekir” ya da çok daha başkalarının “ Recep Tayyip Erdoğan’ı
sevmeyenlerin bu ülkeden gitmesi gerekir” ya da daha çok başkalarının “Kemal
Kılıçdaroğlu’nu sevmeyenlerin bu ülkeden gitmesi gerekir”, sonrasında
diğerlerinin “sarı saçlıları sevmeyenlerin bu ülkeden gitmesi gerekir” vs. vs.
denmesi halinde neler olacağının iyi hesaplanması gerekir. Lütfen, aklın başa
devşirildiği günlere hızlı bir şekilde ulaşalım… Böyle herkes muhalifini ya da
benzeri olmayanını kovan ruh haline sahip olursa kaosun ne kadar artacağı
üzerine tefekkür edelim… Diğer taraftan zaten, oyun kurucular tarafından tüm
güç ve kapasitemizin bu kabil abukluklarla ki; sonraları kesinlikle bir eşeklik
hali diye nitelendirilecektir, tükenmesi isteniyor… Yani tam bir “insanların
rüya görmesini engellemeyin ki gerçekleri görmesinler” motivasyonu…
Dün birilerinin de “siz bu ülkeye orta Asya’dan geldiniz
oraya dönün” demesi kadar komik durumlara düşmeyelim lütfen… Aklı başında
herkesi “sağduyuya” ve “sol duyuya” davet ediyorum… Yahu,
insanların birbirlerini sevmeseler bile, saygı duymalarının ve katlanmalarının
zemini hiç oluşmayacak mı bu ülkede?
Atatürk’ü sevmeyenleri beğenmeyebilirsiniz, Orta çağ
karanlığından Yeniçağ aydınlığına adım atılmış olmasının birilerinin zoruna
gitmiş olacağını sevmiyor olabilirsiniz, ama burası “BURAYI SEVENLER CUMHURİYETİ” değildir ilaveten bu ülke bir
dernekte değildir… Burası, burayı sevenler kadar sevmeyenlerin de,
alkışlayanlar kadar eleştirenlerin de ülkesidir, fikrini herkesin kabul etmesi gerekir
kanaatindeyim… Sonuç itibariyle burası bir dernek değil, bir ülkedir.
Bir ülkenin yurttaşları, lehte hukuk çiğnenince hakkı gasp
edilenlere “ohh oldu”, aleyhte hukuk çiğnenince “kahrolsun” denmesinin önüne
geçmesi konusunda soğukkanlı bir tavır göstermelidir… İllaki hukuk ama çağdaşı…
Aksi takdirde; bu sağırlar diyaloğunun bu ülkeyi bir felakete götüreceği aşikârdır…
Lütfen dikkat… Ha bu söylenenlere kulak asmama kararı alınmışsa da, malum hikâyeyi
anlatalım bir birimize… Bir Türk’ün üzüm bağına; birgün, bir Türk, bir Kürt ve bir
Ermeni üzüm çalmaya girerler, bağ sahibi Türk yakalar bunları ve evvelemirde
yapışır Ermeni’nin yakasına ve “hadi Türk ile Kürt benim din kardeşim sayılır,
sen kim oluyorsun da hırsızlığa yelteniyorsun” deyip basar tokadı, yapıştırır
yumruğu, adamın hışını çıkarır ve elini kolunu kaldıramaz hale getirip atar
bahçeden dışarı, sonra döner Kürt’e “hadi bu Türk, sen ne hakla hırsızlığa
benim bağıma girersin” der ve Ermeni’ye yaptığı muamelenin tıpkısını yapar ve
yallah bağın dışına sallar gitsin ve döner Türk’e “lan sen nasıl bir Türk’sün,
utanmaz herif sen ne hakla Bir Kürt ve bir Ermeni ile işbirliği yaparak bir
Türk’ün bağına hırsızlığa girersin” der ve aynı muamele… Bağın dışında 3 ü
birlikte bağa hırsızlığa girdiğinde güçlü iken, yok Müslüman, yok Türk yok, yok
Kürt muamelesine tabi tutularak eşek sudan gelene kadar dayak yiyen ve güçsüz
hale gelen 3 kafadar, bu nasıl oldu diye düşünürken, Kürt, Türk’e “Ermeni’yi
dövmesine izin vermeyecektik” demiş… Bu kıssa’nın öküz versiyonuda var ve “sarı
öküzü” vermeyecektik şekli ile nihayetlenir. İşte bu kıssa’dan çıkacak hisseye
uygun yaşanmaması halinde, Almanya’da Nazi dönemindeki malum Papaz’ın durumuna
düşer ve maazallah sıra bize dayak atılmasına gelince bizi savunacak kimse
kalmayabilir… Kaldı ki 2000 li yılların başında sanatçı Ahmet Kaya’ya yapılan ve
ittifakla çok çirkin ilan edilen saldırı, şimdilerde asli faillerinin bile özür
dileyerek kapatmaya çalıştığı şebekliği sakın unutmayalım…
Bu ülkenin “asla ve kata onun ya da bunun, tek başına
babasının malı değildir” fikrine herkesin bir şekilde inanması, inanmıyorsa da
katlanması gerekir diye düşünüyoruz… Bu ayrımcılık karşısında izan eksikliğine,
şuur kaymasına behemehal dur denilmelidir… Bu dur deme işlemi de herhangi bir
makamın ya da kişinin işi değildir ve olmamalıdır da tek başına, bu hepimizin
işidir, en azından kendine şu anda yazmak istemediğim siyasal sıfatları uygun
görmeyenlerin işidir.
Bu girişimler bir marjinal grup tarafından yapılmış olması
halinde, insanın kabul etmese bile anlayabileceği bir durum olabilirdi ama ne
yazık ki böyle değil ve bence de tehlike olma hali de buradan kaynaklanmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder