Pazartesi, Ekim 13, 2014

BURASI BİR DERNEK DEĞİL, “BİR ÜLKE”


Bugünlerde sürekli başlığa çıkarılan bir manşet var; “Atatürk’e ve bayrağımıza saygı göstermeyenlerin bu ülkeden gitmesi gerekir”. Ne kadar güzel değil mi, senin gibi düşünmeyeni kovarsın olur biter, Allah bu kabil heriflere bir de yeter güç verirse, kesinlikle 6–7 Eylül kıyımının bin beteri gerçekleştirilir, bu sefer tek farkla kendilerinden olmayan herkes ya da kendileri gibi düşünmeyen herkes hedefte olacak gibi görünmektedir… Hani deseler ki; bu ülkenin önemli değeridir, ATATÜRK, kimse sevmek zorunda değil ama saygı duymak zorundadır, çok kolay anlayacağız ve katılacağız bu kervana, ama nerde mademki saygı duymuyorsun topla valizlerini, kaybol gözümden ruh hali… Çok cididiyim, bu başlığı atanların ruh derinliklerinde, akli art planlarında şiddet var, kesinlikle… Bundan daha güzel bir linç kültürü örneği verilebilir mi Allasen… Tıpkı, 70’li yıllarda benzer zihinlerin; “komünistler Moskova’ya” ya da 90’lı yıllardaki versiyonu; “ya sev ya terk et”… Kutluyoruz bunları, gele gele geldikleri noktada buluştukları sözde karşıtlarıyla, hayırlı, uğurlu ve kademli gelecekler diliyoruz… Sloganlarına ne kadar uygun bir jargon ve yaklaşım… Allah selamet versin bunlara… Peki; bu görüşleri yaratan ve destekleyen kişilerin, Almanya’daki yabancı işçilere yönelik “auslander raus” ya da daha da özelde oradaki çalışan vatandaşlarımıza yönelik “Türken raus” gibi Neonazi, faşist klasiği sloganların atılması ve bu siyasi rüzgârın yarattığı atmosferde, vatandaşlarımızın evlerine yönelik saldırıların ve çıkarılan yangınların ölümlere yol açtığında yürekleri hiç mi yanmadı, hiç mi üzülmediler acaba?

Peki, yarın başka birileri de, “Hz. Muhammed’i sevmeyenlerin bu ülkeden gitmesi gerekir” ya da başka birileri “Hz. Ali’yi sevmeyenlerin bu ülkeden gitmesi gerekir” ya da daha başkalarının “Hz. Musa’yı sevmeyenlerin bu ülkeden gitmesi gerekir” ya da çok daha başkalarının “ Recep Tayyip Erdoğan’ı sevmeyenlerin bu ülkeden gitmesi gerekir” ya da daha çok başkalarının “Kemal Kılıçdaroğlu’nu sevmeyenlerin bu ülkeden gitmesi gerekir”, sonrasında diğerlerinin “sarı saçlıları sevmeyenlerin bu ülkeden gitmesi gerekir” vs. vs. denmesi halinde neler olacağının iyi hesaplanması gerekir. Lütfen, aklın başa devşirildiği günlere hızlı bir şekilde ulaşalım… Böyle herkes muhalifini ya da benzeri olmayanını kovan ruh haline sahip olursa kaosun ne kadar artacağı üzerine tefekkür edelim… Diğer taraftan zaten, oyun kurucular tarafından tüm güç ve kapasitemizin bu kabil abukluklarla ki; sonraları kesinlikle bir eşeklik hali diye nitelendirilecektir, tükenmesi isteniyor… Yani tam bir “insanların rüya görmesini engellemeyin ki gerçekleri görmesinler” motivasyonu…

Dün birilerinin de “siz bu ülkeye orta Asya’dan geldiniz oraya dönün” demesi kadar komik durumlara düşmeyelim lütfen… Aklı başında herkesi “sağduyuya” ve “sol duyuya” davet ediyorum… Yahu, insanların birbirlerini sevmeseler bile, saygı duymalarının ve katlanmalarının zemini hiç oluşmayacak mı bu ülkede?

Atatürk’ü sevmeyenleri beğenmeyebilirsiniz, Orta çağ karanlığından Yeniçağ aydınlığına adım atılmış olmasının birilerinin zoruna gitmiş olacağını sevmiyor olabilirsiniz, ama burası “BURAYI SEVENLER CUMHURİYETİ” değildir ilaveten bu ülke bir dernekte değildir… Burası, burayı sevenler kadar sevmeyenlerin de, alkışlayanlar kadar eleştirenlerin de ülkesidir, fikrini herkesin kabul etmesi gerekir kanaatindeyim… Sonuç itibariyle burası bir dernek değil, bir ülkedir.

Bir ülkenin yurttaşları, lehte hukuk çiğnenince hakkı gasp edilenlere “ohh oldu”, aleyhte hukuk çiğnenince “kahrolsun” denmesinin önüne geçmesi konusunda soğukkanlı bir tavır göstermelidir… İllaki hukuk ama çağdaşı… Aksi takdirde; bu sağırlar diyaloğunun bu ülkeyi bir felakete götüreceği aşikârdır… Lütfen dikkat… Ha bu söylenenlere kulak asmama kararı alınmışsa da, malum hikâyeyi anlatalım bir birimize… Bir Türk’ün üzüm bağına; birgün, bir Türk, bir Kürt ve bir Ermeni üzüm çalmaya girerler, bağ sahibi Türk yakalar bunları ve evvelemirde yapışır Ermeni’nin yakasına ve “hadi Türk ile Kürt benim din kardeşim sayılır, sen kim oluyorsun da hırsızlığa yelteniyorsun” deyip basar tokadı, yapıştırır yumruğu, adamın hışını çıkarır ve elini kolunu kaldıramaz hale getirip atar bahçeden dışarı, sonra döner Kürt’e “hadi bu Türk, sen ne hakla hırsızlığa benim bağıma girersin” der ve Ermeni’ye yaptığı muamelenin tıpkısını yapar ve yallah bağın dışına sallar gitsin ve döner Türk’e “lan sen nasıl bir Türk’sün, utanmaz herif sen ne hakla Bir Kürt ve bir Ermeni ile işbirliği yaparak bir Türk’ün bağına hırsızlığa girersin” der ve aynı muamele… Bağın dışında 3 ü birlikte bağa hırsızlığa girdiğinde güçlü iken, yok Müslüman, yok Türk yok, yok Kürt muamelesine tabi tutularak eşek sudan gelene kadar dayak yiyen ve güçsüz hale gelen 3 kafadar, bu nasıl oldu diye düşünürken, Kürt, Türk’e “Ermeni’yi dövmesine izin vermeyecektik” demiş… Bu kıssa’nın öküz versiyonuda var ve “sarı öküzü” vermeyecektik şekli ile nihayetlenir. İşte bu kıssa’dan çıkacak hisseye uygun yaşanmaması halinde, Almanya’da Nazi dönemindeki malum Papaz’ın durumuna düşer ve maazallah sıra bize dayak atılmasına gelince bizi savunacak kimse kalmayabilir… Kaldı ki 2000 li yılların başında sanatçı Ahmet Kaya’ya yapılan ve ittifakla çok çirkin ilan edilen saldırı, şimdilerde asli faillerinin bile özür dileyerek kapatmaya çalıştığı şebekliği sakın unutmayalım…

Bu ülkenin “asla ve kata onun ya da bunun, tek başına babasının malı değildir” fikrine herkesin bir şekilde inanması, inanmıyorsa da katlanması gerekir diye düşünüyoruz… Bu ayrımcılık karşısında izan eksikliğine, şuur kaymasına behemehal dur denilmelidir… Bu dur deme işlemi de herhangi bir makamın ya da kişinin işi değildir ve olmamalıdır da tek başına, bu hepimizin işidir, en azından kendine şu anda yazmak istemediğim siyasal sıfatları uygun görmeyenlerin işidir.

Bu girişimler bir marjinal grup tarafından yapılmış olması halinde, insanın kabul etmese bile anlayabileceği bir durum olabilirdi ama ne yazık ki böyle değil ve bence de tehlike olma hali de buradan kaynaklanmaktadır.

 

Hiç yorum yok: