Türkmenistan’da çalıştığımız yıllarda; bazı anılarımızı,
bugünümüzü yarına bağlayacak gelişmelerin analizinde faydalı olacağı
mülahazasıyla kısa kısa yazmanın, tam zamanıdır… Türkmenistan’ı bilenler için
bir yazı olmayacağını söylemenin bir anlamı yoktur sanırım, zaten onlar orayı
iyi bilirler ancak geniş kitlelerin oraya da gitmiş olma ihtimalinin
olamayacağından bu yazı, bir taraftan bilenlere hatırlatma diğer taraftan da bilmeyenleri
bilgilendirmeye yönelik olacaktır.
Bir dönem bizimle birlikte çalışan, eski İçişleri Bakanının
kardeşi ki, bir dönem kendisi de önemli bir mevkide görev almış bir Türkmen
arkadaşımızın anıları üstünden; şüphesiz ki daha başka gözlemlerimizle birlikte,
sistemin analizi ve işleyişini gözler önüne sermeyi, müstakbel geleceğimiz
açısından, tarihe not düşmek adına çok önemsiyorum. İçişleri Bakanı olarak, bir
dönem bizimle birlikte çalışan iş arkadaşımızın kardeşi, haklı ya da haksız
olma ihtimalinin hiç tartışmadan, görevden alınması ve akabinde kendisine reva
görülen yaşam koşulları hiçbir insanın kabul edemeyeceği biçimde olup, hele
hele bir dönem bakanlık yapmış olmasının vefasızlığının en yoğun uygulamasına
engel olamamış olmasıdır. Ailesinin herhangi bir ferdinin kamuda çalışmasına
artık izin verilmemesinin yanında, kendisinin sadece yaşadığı evin bahçesine
çıkabilmesine izin verildiği, sülalesinin herhangi bir ferdinin herhangi bir
nedenle bir başka ülkeye gitmesine bile izin verilmediği bir ortamı varın
tahayyül edin gayri. Mezkûr ülkenin sistemi, tam da bugün gizli gizli canım
yurdumun hedeflediği ya da önüne dayatılan sisteme bir dolu detaylar açısından
çok benzemektedir. Şimdi bu sistemin; ilk Devlet Başkanının, gem vurulmaz
halüsinasyonları ve kibrin aklı kör ettiği ruh haliyle yaptıkları, söyledikleri
ve yazdıkları üstünden yan etkilerini, bir potpuri halinde sıralamaya
başlıyorum.
Başşehrin en önemli binalarını, meydanlarını süsleyen “Halk,watan beyik Türkmenbaşı”, “Beyik
Saparmurat Türkmenbaşı” gibi, tek adamlığın kutsanması, değerli “o” ve değersiz
diğerleri dayatması, ayaktakımı diğerleri davranışını içeren sloganların sık
görülmesi karşısında, bir resmi ziyareti sırasında Rusya Devlet Başkanı
Putin’in eleştirisine hedef olunca, savunma hemen, “ben mi istiyorum, halk yazıyor, ben ne yapayım” biçimiyle olduğu
rivayet edilir.
Şehir içi ulaşımda otobüs, troleybüs kullanımları, sosyalist
dönemdeki kadar yoğun kullanılmasa bile, halkın büyük çoğunluğu hala ve büyük
ihtimal ihtiyaç nedeniyle de hala sık olup, Devlet Başkan’ının geçiş
saatlerinde, geçiş güzergâhına denk düşen seferleri behemehal iptal edilir,
aynı güzergâhta otobüs duraklarında bekleyen insanlar behemehal duraklardan
uzaklaştırılırlardı. Gerçi bunu şehir yöneticilerinin, “neden insanları
duraklarda bekletiyorsunuz” diye Devlet Başkanından fırça yemeleri nedeniyle
yaptıkları söylenirdi ama… Aslında, bu konu Devlet Başkanı’nın aynı geçiş
güzergâhlarındaki evlerin pencerelerinin bile geçiş anlarında, güvenlik
birimlerince kontrol edilip kapattırılıyor olması ile birlikte değerlendirildiğinde
hiçte halk sevgisine dayalı olmadığı kolayca anlaşılır. Kendisine yapılan ve
büyük ölçüde Türkiye’den gelen insanların karıştığı iddia edilen suikast
girişiminin etkisi olduğu düşünülmektedir. Hatırlanacağı üzere; Devlet
Başkanı’nın geçiş güzergâhında, kendisine kalabalık bir grubun ağır silahlarla
ve roketatarlarla saldırdığı iddiasıyla, adeta cadı avı başlatılıyor ve büyük
bir tutuklama operasyonu gerçekleştiriliyor. Ancak, bu çaplı büyük ve şehrin
göbeğinde yapılan suikast girişimi halk tarafından pek duyulmuyor ama olaydan
sonra hedef olmuş ve ciddi hasar görmüş araçlar rahatlıkla sergilenebiliyordu. Ne
tuhaf değil mi, başka ülkelerde de bu kabil hikâyeler hem anlatılır hem de
gerçekleşti diye hikâye edilir, işte tesadüf, ne diyelim…
Oralarda bulunan insanların büyük ihtimalle dinlemiş olduğu
bir başka trajikomik bir hikâye çok rahatlıkla ama işitme engellilerin
kullandığı dille anlatılır. Dönemin “Karayolları Bakanı” bir sabah işe
geldiğinde, birden önü güvenlik ekibi tarafından kesilir ve artık bakan
olmadığı ve kendisinin artık arazide çalışan bir işçi olduğu bildirilir… Artık
eski bakan, arazide kürekle çalışmaya başlamıştır… Kalkar giderim, çalışmam,
kaçarım ülkeden, onlar kimmiş de beni bu şekilde çalışmaya zorlarlar diye
düşündüğünüzü kolayca tahmin edebiliyorum ama oranın gerçekleri hiçte öyle
değildir, yedi sülalenizin tek tek analarından emdiklerini burunlarından fitil
fitil getirirler, gerçeği çok çarpıcı ve yakıcı durmaktadır.
Bakanlar kurulu bazen naklen bazen de banttan tamamen
yayınlanır, vatandaş ilgi ile izler, Devlet Başkanı’nın Bakanları başarısız
olduklarını düşündüğü konularda, çocuk azarlama kabilinden azarlamasını büyük
bir haz ile anlatırlar… Neden buğday yeterince yetişmedi, pamuk neden yeterince
yetişmedi, filan firma neden inşaatı bitiremedi gibi, çok çeşitli şartlara ve
parametrelere dayalı izah edilmesi gereken konuları bile, o andaki ruh haline
bağlı olarak değerlendirip, Bakan’ı azlediyor, ruh halinin vahametine bağlı
olarak ta Bakan kapıda kendisini bekleyen, kolluk güçlerince tutuklanabiliyor… Kolayca
anlaşılacağı üzere; “Bakanlık” gibi
siyasi sorumluluk ve makam yerine, bizdeki şu andaki duruma göre genel müdürlük
bile olamayacak düzeyde bir teknisyen makam… Tamamen, “top man and others” batılı deyimiyle, devlet örgütlenmiş durumda,
demokrasi bu değilmiş kimin umurunda, varsa yoksa “yaşuli”… Devlet Başkanı, gece rüyasında kaybettiği annesini
görüyor, bir şiir okuma ihtiyacı ve ruh hali oluşuyor, hemen TV’de canlı yayına
bağlanıyor, diğer yayın behemehal durduruluyor, muhterem hiç şiire uygun
olmayan hali ile şiiri okuyor, arkasından vatandaşlara gerekli nasihatleri
veriyor… Kafasına göre haftanın günlerinin ve yılın aylarının adını
değiştiriyor, örneğin; Nisan ayı, muhteremin annesinin adı olan “Gurban Sultan” oluveriyor. Eylül ayını
kendi yazdığı kitabın ayı “Ruhnama”,
Cuma gününü “Annagün” olarak değiştirebiliyor.
Durum bu iken; çıkılıp, “ben bu ülkeyi ziyaret etmem, çünkü bir
diktatör tarafından yönetiliyor” diyen eski Cumhurbaşkanını, bu durum
zinhar diktatörlük değildir diye eleştir ve en sık gittiğin ülke haline getir. Yaşasın başkanlık… Sevsinler bu düzeni…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder