Sermaye sahiplerinin asla
doyurulamadığı bir sistem olan kapitalizmi, özgürlüklerin rejimi zanneden
zavallıların, Canım Yurdumun siyasi ve ideolojik olarak aslına tamamen yabancılaştırılarak,
1940 lardan sonra da müstevlilerinin kendi amaçlarına uygun, bilinen jargon “soğuk
savaş” kapsamında yaratılan “anti-komünist” yapılanma öncülüğünde, askeri
yüksek teknolojinin siyasi temsilcisi konumundaki Emperyalist ABD’nin estirdiği
rüzgarın sarhoşluğunda, bir hayli de militanca atılan bir slogan vardı, “kahrolsun
komünizm”... İşbirlikçi ve sağcı ideolojinin, malum propaganda etkisi altında
ve asla herhangi bir ilave çaba göstermeksizin pasif öğrenicilik kolaycılığı
ile bu kabil yaklaşımları göstermiş olmasını ne yazık ki yıllarca, tüm karşı
çıkışlarımıza ve koyduğumuz çekincelere rağmen dinledik... Diğer taraftan, sol
cenahta da, Çin Komünist Partisi ve Arnavutluk Komünist Partisi’nin yoğun
etkisi altında kalan, tamamen onların gözü ile gören, onların aklı ile analiz
yapan, gerek canım yurdum ve gerekse de enternasyonal düzeyde başka gruplar
vardı ve “kahrolsun Sosyal Emperyalizm” ve “Kahrolsun Sovyetler Birliği” diye
diye bir yol tutup, tüm eleştirilere kulak tıkayarak, varsa yoksa, Sovyetler
Birliği’nin yıkılması rüyasıyla yatıp kalkarlardı... Hele ki Canım Yurdum,
kurtuluş yıllarındaki “emperyalist blok” karşısında varolma savaşı verirken,
büyük bir akıl tutulması ile olsa gerek, Sovyetler Birliği’nin yaptığı destek
ve yardımları unutarak, beğenilmese de Cumhuriyetin ilk yıllarında
enternasyonal düzeyde tutturduğu “denge politikasını” hiç düşünmeksizin terk
ederek, II. Paylaşım savaşının muzaffer ve mağrur gücü ABD Emperyalizmi yanında
saf tutarak, anti-komünist ve anti-sovyet tutumunun “koçbaşı” olmayı
tereddütsüz kabullenmiştir, ölsem de gam yemem gayri. Son tahlilde ve zımnen,
gerek sağ blokta ve de gerekse de sol blokta, çok farklı gerekçelerle ve farklı
ideolojik tanımlamalarla da olsa, konu ve hedef “Sovyetler Birliği” olunca, aklı
baliğ ve devrimci tutumu içselleştirmiş bloktan da, Sovyetler Birliği üstüne
gerçekçi olmayan bu analiz ve tespitlere, kendilerinince de olan analiz ve
tespitleri ortaya koyarak karşı çıkışlar olmakta idi, şüphesiz... Yaşanan acı
deneyimler ve sancılı dönüşüm ve sıçramanın, sonradan aklı baliğ Devrimcileri
haklı çıkarması bir kenara, kaldı ki artık bunun en azından Sovyetler Birliği yıkılması
ve Dünyanın tek başına bir zulüm imparatorluğuna terk edilmişliği dışında bir
önemi de yoktur... Artık Dünya tek kutuplu hale geldi, astığı astık, kestiği
kestik, çaldığı düdük, zulüm imparatorluğu başta kendi ve yakın müttefikleri olmak
üzere lehte ne varsa o yönde karar alıp uygular hale geldi, adeta kendi çalıyor
kendi oynuyor... Evet bu konuda emeği geçenlere ABD Emperyalizmi, müteşekkirdir
herhalde...
Gerek yerel ve gerekse de enternasyonal
düzeyde, savunulan ve mezkur savunuya dayalı hamlelerin, son tahlilde kimlerin
işine nasıl uygun ortamlar hazırladığı, ne yazık ki bugün de
anlaşılamamaktadır... Dün zımnen yaşananların bugün aleni hale gelmesi bile,
sınıflar açısından olmasa bile geniş halk kitleleri açısından ne tür tuzaklar
doğurduğu ve yarattığı, övendire görevi yapamıyorsa, daha ne söylenebilir ki,
ilaveten... Dün karşı çıkılanların, bugün içimizi kanatıyor olması bile, bir
halta yaramamışsa, o günkü zımnen kurulan ittifakların, kimlerin değirmenine su
taşıdığı hala görülemiyorsa, daha ne söylenebilir ki, ilaveten... Despotlara
karşı çıkılıyormuşcasına yaratılan janjanlı ideolojik ortamda, “yetmez ama evet”
tarzı ittifaklar oluşurken, akla davet edenleri, dudak bükerek, küçümseyerek ya
da en hafifinden gülümseyerek karşılayanların, bugün gelinen noktadan rahatsız
olmamaları, akli körlüğe mi yoksa akli kötülüğe mi yorulacak varın siz düşünüm
gayri... Bir taraftan “Türbanın insanı özgürleştireceği” savlanarak
sosyalistlik taslanması, diğer taraftan zulmün ve despotizmin ideolojosi
karşısında “işbirliğine hazırız” hafifmeşrepliği takınılması karşısında sessiz
kalınması, tarafsız olunması iddiası bile, bir taraflılık tercihidir. Bu konuda
kimse gak guk ederek, uzun uzun analizler yapmasın, konu yeterince açık ve
seçiktir. Sonradan dökülecek timsah gözyaşlarının, dün güzel güzel yenilen hurmaların,
çıkarırken tırmalamalarına perdeleme yapacağını yiyeceğimizi asla ve kata
zannetmesin... Sizlerin sorunlarınızı çözenlerin bizlere itelediği faturalar,
yeterince kabarık oldu, sizlerin sulh ve salahınız adına, bazı münkir, münafık
ve zındıklara ait olması gereken sloganlar, yenilir yutulur cinsten değil, hatta
hayatımızın ayrılmaz parçası oldular, diye itiraz eden insanlara kulak verin,
anlamaya çalışın, empati kurun ve bu daveti yapanları da hoş görün, derlerse de
fazla itiraz etmeyin...
Sovyetler Birliği yıkılsın,
yok olsun diyenlere dediklerimizi, şimdi de CHP yıkılsın, yok olsun diyenlere, söylemek
istiyoruz... CHP içindeki Gerici, Faşist ve Yobazları hedef göstererek kendilerine
hoşgörülü bakılması talebi ile davet yapanlara, hatırlatılması gereken yegane şey,
içlerindeki, Yobaz, Faşist ve Gericilere bakmaları gereğidir. Dün CHP lilere; “Yahu
Ekmeleddin İhsanoğlu’nu nasıl içselleştirdiniz”, “İçinizdeki Faşistlere nasıl
katlanıyorsunuz” şeklinde sorularımızı, bugün, bu iddia sahiplerine tevdi
ediyoruz, yoksa “biz sosyalistiz” kolaycılığı içinde bunlar kapatılamıyor...
Ayrıca ve ilaveten “sosyalizm” öyle sizin bildiğiniz kadar sığ ve basit
değildir, diyelim ve şimdilik bunlarla iktifa edelim... Sosyalizm, ne zamandan
beri “Saidi Nursi” anma toplantıları yapmaya cevaz veriyor diye sorarlar adama,
mazallah... Artık yapılanlar sıradan örnekler olmanın ötesine taşındı ve
sabırları zorluyorlar, biline... Çıta “sosyalizm” olarak konulunca gözler
kamaşıyor herhalde ve görülmesi gerekenler de görülmüyor gayri ve galiba...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder