Muhtar;
bilindiği üzere ve en geniş manada, köy ve mahallerde yasaların kendisine
sorumluluk ve görev tayin ettiği işleri yürütmek ve yönetmek üzere halk
tarafından seçilen kimse olup, mahalle tüzel kişiliğinin temsiliyetine haizdir.
Muhtar sözcüğü; kökeni itibari ile Arapça olup, "seçilmiş kimse" ve
"otonom" manasında kullanılmaktadır. Çağdaş Türkçenin Etimoloji
sözlüğü sayılan “Nişanyan Sözlüğüne” göre, "Danişmend-Name, 1360'e göre (muχtār "seçilmiş, seçkin", kendi
iradesiyle seçen, otonom, seçti, tercih etti, Türk Dil Kurumu (TDK) Güncel
Türkçe Sözlüğüne göre de; 1.Köy ve mahallenin yasalarla belirtilmiş
işlerini yürütmek için o köy veya mahallede oturanların seçtikleri kimse, 2.Özerk,
diğer sözlüklerinde kısaca bir taramasından, Her işe burnunu sokan, Özerk, Davranışlarında
özgür olan, dilediğini yapan, anlamlarında kullanıldığı da görülecektir. Muhtar
sözcüğünden türetilen sözcüklere de bir göz atıldığında, başta muhtariyet
gelmekte olup; muhtarlık, kendi kendine hareket edebilme, ihtiyar ve iradesi
kendi elinde olma hali, özerklik, otonomi, bağımsızlık, anlamlarına sahip ve görüleceği
üzere neredeyse tüm dillere, Almanca; Autonomie, İngilizce; autonomy,
Fransızca; autonomie, İspanyolca; autonomía, İtalyanca; autonomia, Hollandaca;
autonomie, Portekizce; autonomia, Rusça, автономия, hemen hemen aynı manada
geçmiştir.
Köy
ve Mahalle halkı tarafından; aday olanlar arasından 5 yıl boyunca köy ve
mahallenin idari işlerini yürütmek ve yönetmek üzere seçilen, yasal yani
görüntüde herhangi bir parti adına aday gösterilmeden ama aslında hangi parti
adına aday oldukları köylüler ya da mahalleliler tarafından pekala bilinen,
davranış ve hareketlerinde özerk (muhtar) olması gerekirken seçilir seçilmez
bir anda "devlet memuru" kisvesine nail olma halidir, muhtarlık...
Devlet memuru olarak terfi-i rütbe almasına rağmen, seçim süreçlerinde,
kendisini seçme ihtimali olanlara, hediye ver(e)meyen, kömür ve makarna
dağıtması yasaklanan ama buna rağmen her türlü vaatte bulunması adet olan veya
istenen bir makamdır, aynı zamanda... Ama en büyük tenakuz ise, Köy ve Mahalle
tüzel kişiliği başına, seçilmiş kişi olarak gelmesine rağmen ve kelime anlamı
da tam tamına "seçilmiş kişi" olmasına rağmen, "atanmış
kişi" muamelesine tabi tutulmasıdır. Bakmayın siz bazılarının seçilmiş
kişilerin kutsaliyeti edebiyatına, bu edebiyat sadece kendilerine yönelik bir
zırh tanımıdır. Yoksa kendilerinden olmayanların seçilmişlikle elde
edebilecekleri herhangi bir muhtariyet söz konusu olamamaktadır, bu
muktedirlere göre.
"Hangi
evde kim var, nedir ne değildir. Bunu gelecek, orada kaymakamına, valisine ve
emniyet müdürüne bildirecek" sözlerine muhatap olacak bir durum tarifi var
mıdır, tüm yukarıda tarifi yapılan yasal mesnedi olan şeylere? Şüphesiz yoktur... Peki kanunda tarifi
yapılmamış fiillerin yapılmasının talebi
nasıl anlaşılmalıdır... Peki kendisine oy vermemiş, ya da faaliyetlerine
teveccüh göstermemiş kişilere karşı, şeytanın avukatlığına soyunarak
söylüyorum, husumeten, ki, yaşadığımız topraklar bu kabil davranışları gösteren
insan yetiştirme açısından oldukça da mümbittir, mahallede ya da köyde
yaşayanlar arasında güvensizlik, huzursuzluk, gerginlik ve kutuplaşma
yaratılmasına neden olmaz mı? Mezkur
makamlara bilgi taşınması görevi yasalarla kimlere verilir, kimler bu görevleri
profesyonelce yerine getirir de, onlar bu görevlerini layıkıyla yapmazlar ve bu
görev muhtarlara da düşer... Hay Allahım sen bu milletin aklını koru... Bu
kabil beklentilerin içine girilmesi hiyerarşik yapılanma içinde silsile yoluyla
her makamın bir altından muhbirlik beklentisi oluşturmaz mı acaba? Demek ki
devletimizin mezkur görevle teçhiz olunmuş yasal güçleri, görevlerini doğru
yapmıyorlar, yaptıkları görev güvenilmez, tayin edilmiş ki, kolluk gücü yerine
ya da yanına yeni güçler ikame edilmeye çalışılmaktadır... Peki görevler
arasında bir karışıklık oluşturmaz mı bu davet, oluşturursa bu daveti yapan
karışıklıktan yana bir tutum takınmış olmaz mı, vs . vs... Peki; yasalarla
tarif ve tayin edilmiş görevlerin göz ardı edilerek, başkalarına ait görevlerin
yapılmasının istenmesi, kurumlar arası güven, işbirliği ve koordinasyon
çabalarına ters düşmez mi? Peki, muhtarların mahalle ya da köyde yerleşik
yaşayan vatandaşlar arasında hem de kanunda yeri olmayan görevler üstlenmesi,
kendisinden asıl beklenen toplumsal fonksiyonlarını zedelemez mi? Yerel
demokrasinin aslında birer temel ve en küçük taşı konumundaki muhtarlık, asli
görevi yerine, "siz kanunları bırakın, vicdanınızla hareket edin" talimatı
mucibince, vatandaşla direk ve birebir ve güvene dayalı yüzyüze ilişki
oluşturarak, mahallenin ya da köyün
ortak gereksinimlerinin tespiti çalışmalarını ertelemesine ya da gerçekleştirilmemesine
yol açmaz mı?
"Türk
muhtarı, en asil duygunun insanıdır" diye gaz vererek siyasi emellere
vesile olması muradı gözetilerek gerçekleştirilen çalışmaların, unutulmasın ki
demokrasinin en dar anlamında uygulanmasının temellerinden sarsılmasına yol
açacaktır kaygısı en büyük kaygımızdır, şu günlerde... Unutulmaması gereken bir
başka tarafta, Mahalle ya da Köyde vatandaş ile bu kadar içiçe ve yüzyüze
yaşarken, muvafık ya da muhalif olsa bile, nezaketten azade politik tutum
alınması, toplumsal kutuplaşma ve bölünme nedeni olacaktır, tam da tersi bir
tutuma ihtiyaç olunduğu şu günlerde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder