Türkiye Cumhuriyetini kendi
ülkesi gibi görmeyenlerin, Cumhuriyeti içine sindiremeyenlerin, 1919'u "yeni
Türkiye'nin" başlangıcı görmemesi, görememesi de son derece normal ve anlaşılabilir
bir durumdur... Yeni bir sıçrama, yeni bir nizam, yeni bir anlayış ifade etmesi
hasebiyle Cumhuriyetin tarihi oradan başlar, ister biz beğenelim, ister
beğenmeyelim... Şimdi ki proje de gerçekleşir ise ve değişimi gerçekleştirenler
de kendi tarihlerini oradan başlatabilirler, sakıncası yok... Türkiye
Cumhuriyetinin tarihi elbette ki 19 Mayıs ile başlamaktadır, bakmayın siz öyle
bazı "bildiği yanıldığına
yetmeyen" cahil-i anudların ve katıksız ve kadim Cumhuriyet hasımlarının,
Cumhuriyet tarihini kendi kafa ve meşreplerine uygun tarihlerde başlatmalarına,
bunun bir sakıncası yoktur, hatta olmadığı gibi de tarihin kendine has
yazılışını, ne değiştirebilirler ne de durdurabilirler.
Neden
mi 19 Mayıs başlangıç sayılır? Çünkü; Köhnemiş, taassuplar ile memleket
yönetilemez hale gelmiş, "Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa
İdaresi" Devlet-i Ali'nin yönetimini ele almış, memleket baştan aşağıya
işgal edilmiş ve memlekette iktidarı elinde bulunduranlar gaflet ve delalet ve
hatta yer yer hıyanet içerisine girmiş, iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini
müstevlilerin siyasi emellerine tevhit etmiş, vs vs. işte tam da bunlara, karşı
duruş, karşı çıkış anlamında ve yeni nizam plan ve düşünceleri ile yola çıkış
olması hasebi ile başlangıçtır... Muktedir-i Osmaniyenin, durumu fark eder
etmez, saldırıları ve karşı propagandası boşuna değildir, kimse kalkıp "kurucu kadroları" yeni bir
nizam kurun, devlet-i Ali'yi kefere elinden kurtarın diye destekledi demesin,
gülünç olurlar, komik olurlar, bu uğurda da yalan yanlış deliller üretmesinler,
kimse inanmıyor, inanmayacaktır da... Bu ister kabul edile, ister edilmeye... Evet;
19 Mayıs bir başlangıçtır, bilmeyenlere ya da içlerine sindiremeyenlere
söyleyeyim, Cumhuriyeti de hedefleyen Ulusal Kurtuluş savaşı başlangıcı olup,
fikrin ve alınan kararın 1 numarası olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün, davaya ve
plana inanan kadro ile birlikte milli hakimiyeti esas alan, kayıtsız şartsız
bağımsız yeni bir Türkiye Cumhuriyeti kurmak için yürüttüğü uzun ve meşakkatli
yolun ilk adımıdır...
Gerçek
"Yeni Türkiye" 1919 ile
başlamıştır. Çünkü yeni bir proje olarak planlanmıştır, ve de başarılmıştır...
Bugün, 1919 ile başlayan ve sonunda Cumhuriyetin kuruluşu ile sonuçlanan sürece
tukaka diyen zihniyet, tabii ki ve doğal olarak ve birikmiş büyük öfke ve kinin
ilhamı ile, eskiye duydukları özlemin şiarıyla yola çıktıkları ve gerçekleştirdikleri
abuk ve subuk durumlara "Yeni Türkiye" diyeceklerdir, bunun bizim
bildiğimiz tarih adına hiç bir önem-i harbiyesi yoktur. Siz bakmayın, yandaş ve
candaş yayınlarda ve TV'lerde, menkuliyetleri ancak kendilerinden olan ve
kendilerine tarihçi diyen embesil ve debillerin bilgiç bilgiç konuşmalarına,
bunların tarihçilikleri vaka-i nüvisçilikten öte değildir ve de olmaz da...
Bunlar sadece misyonları gereği, verdikleri destek ve aldıkları ulufe ile
sınırlı ve sorumlu bilgi sahibidirler, tıpkı öncülleri vaka-i nüvisler gibi,
yarın öbürgün bunları kimse hatırlamayacaktır ya da eğer yazdıklarına bakarlarsa da iç bulantısı ile
bakacaklardır. Bu iddiamı abartılı bulanlar lütfen hafızalarını biraz
zorlasınlar bakalım kaç tane vaka-i nüvis adı hatırlayacaklar...
"Biz Anadolu’ya ne
silah, ne cephane götürüyoruz; biz ideal ve iman götürüyoruz"
diyerek İstanbul'dan ayrılan kadronun, sadece bir kurtuluş savaşı planlamadığı da
anlaşılmış olmasından ve kelamın bizatihi kendisinden bile yeni bir nizam
hedefi konulduğu anlaşılmaktadır.
Eğer
tarihteki savunmalarla ya da saldırılarla yeni dönemler başlasaydı, her meslekten
ademoğlunun kendi meşrebine uygun tarih başlatması mümkün olabilecekti, lakin konu
bu embesil ve debillerin anlattığı gibi değildir... Olamaz da... Mesela, futbolla
yatıp futbolla kalkan idyotlar da kalkar; Türkiye Futbol Milli takımının dönem
itibariyle dünyanın bir numarası İtalya ile yapılan müsabakada İtalya'nın tek
kale oynadığı ama kalesinde devleşen Sabri'yi geçemeyişini, başlangıç noktası
alırlar, Allah muhafaza, hafazanallah... Konuların bu kadar sulandırıldığı yer
ve durumda, ciddiyetin kaçışı, plan sahiplerini de gelir bulur ve faturayı
ibraz eder bir gün, bu nedenle lütfen biraz ciddiyet, lütfen biraz vicdan,
lütfen biraz ahlak, lütfen biraz etik... Beğenilmiyorsa da saygı duymanın tam
da yeridir bu tür durumlar...
Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluş önderlerinden Mustafa
Kemal Atatürk, Osmanlı muhiplerince hiç sevilmediğini ve tasvip
edilmediğini bildiğim, "Gençliğe hitabında" o günleri nasıl tasvir
etmektedir, bir bakalım... Şimdi birileri çıkar, yahu emellerine mütenasip bir
tasvirdir bu, diyebilir, lakin dünyanın tüm aklı başında ve takdir toplamış
tarihçilerinin de ortak görüşü bu yandadır... Aksi durum hamamda türkü
çığırmaktır, adama sesi çok hoş gelebilir... "Bir gün, İstiklâl ve
Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde
bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait,
çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine
kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili
olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş,
bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her
köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha
vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve
dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri
şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.
Millet, fakr-u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir."
Beğensen
de böyle, beğenmesen de... Aha da bu böyle biline...
1 yorum:
19 Mayıs Gençlik ve spor bayramı kutlu olsun.
Yorum Gönder