Cumartesi, Mayıs 14, 2016

19 MAYIS, BAŞLANGIÇTIR


Türkiye Cumhuriyetini kendi ülkesi gibi görmeyenlerin, Cumhuriyeti içine sindiremeyenlerin,  1919'u "yeni Türkiye'nin" başlangıcı görmemesi, görememesi de son derece normal ve anlaşılabilir bir durumdur... Yeni bir sıçrama, yeni bir nizam, yeni bir anlayış ifade etmesi hasebiyle Cumhuriyetin tarihi oradan başlar, ister biz beğenelim, ister beğenmeyelim... Şimdi ki proje de gerçekleşir ise ve değişimi gerçekleştirenler de kendi tarihlerini oradan başlatabilirler, sakıncası yok... Türkiye Cumhuriyetinin tarihi elbette ki 19 Mayıs ile başlamaktadır, bakmayın siz öyle bazı "bildiği yanıldığına yetmeyen" cahil-i anudların ve katıksız ve kadim Cumhuriyet hasımlarının, Cumhuriyet tarihini kendi kafa ve meşreplerine uygun tarihlerde başlatmalarına, bunun bir sakıncası yoktur, hatta olmadığı gibi de tarihin kendine has yazılışını, ne değiştirebilirler ne de durdurabilirler.

Neden mi 19 Mayıs başlangıç sayılır? Çünkü; Köhnemiş, taassuplar ile memleket yönetilemez hale gelmiş, "Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi" Devlet-i Ali'nin yönetimini ele almış, memleket baştan aşağıya işgal edilmiş ve memlekette iktidarı elinde bulunduranlar gaflet ve delalet ve hatta yer yer hıyanet içerisine girmiş, iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emellerine tevhit etmiş, vs vs. işte tam da bunlara, karşı duruş, karşı çıkış anlamında ve yeni nizam plan ve düşünceleri ile yola çıkış olması hasebi ile başlangıçtır... Muktedir-i Osmaniyenin, durumu fark eder etmez, saldırıları ve karşı propagandası boşuna değildir, kimse kalkıp "kurucu kadroları" yeni bir nizam kurun, devlet-i Ali'yi kefere elinden kurtarın diye destekledi demesin, gülünç olurlar, komik olurlar, bu uğurda da yalan yanlış deliller üretmesinler, kimse inanmıyor, inanmayacaktır da... Bu ister kabul edile, ister edilmeye... Evet; 19 Mayıs bir başlangıçtır, bilmeyenlere ya da içlerine sindiremeyenlere söyleyeyim, Cumhuriyeti de hedefleyen Ulusal Kurtuluş savaşı başlangıcı olup, fikrin ve alınan kararın 1 numarası olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün, davaya ve plana inanan kadro ile birlikte milli hakimiyeti esas alan, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türkiye Cumhuriyeti kurmak için yürüttüğü uzun ve meşakkatli yolun ilk adımıdır...

Gerçek "Yeni Türkiye" 1919 ile başlamıştır. Çünkü yeni bir proje olarak planlanmıştır, ve de başarılmıştır... Bugün, 1919 ile başlayan ve sonunda Cumhuriyetin kuruluşu ile sonuçlanan sürece tukaka diyen zihniyet, tabii ki ve doğal olarak ve birikmiş büyük öfke ve kinin ilhamı ile, eskiye duydukları özlemin şiarıyla yola çıktıkları ve gerçekleştirdikleri abuk ve subuk durumlara "Yeni Türkiye" diyeceklerdir, bunun bizim bildiğimiz tarih adına hiç bir önem-i harbiyesi yoktur. Siz bakmayın, yandaş ve candaş yayınlarda ve TV'lerde,  menkuliyetleri ancak kendilerinden olan ve kendilerine tarihçi diyen embesil ve debillerin bilgiç bilgiç konuşmalarına, bunların tarihçilikleri vaka-i nüvisçilikten öte değildir ve de olmaz da... Bunlar sadece misyonları gereği, verdikleri destek ve aldıkları ulufe ile sınırlı ve sorumlu bilgi sahibidirler, tıpkı öncülleri vaka-i nüvisler gibi, yarın öbürgün bunları kimse hatırlamayacaktır ya da eğer  yazdıklarına bakarlarsa da iç bulantısı ile bakacaklardır. Bu iddiamı abartılı bulanlar lütfen hafızalarını biraz zorlasınlar bakalım kaç tane vaka-i nüvis adı hatırlayacaklar...

"Biz Anadolu’ya ne silah, ne cephane götürüyoruz; biz ideal ve iman götürüyoruz" diyerek İstanbul'dan ayrılan kadronun, sadece bir kurtuluş savaşı planlamadığı da anlaşılmış olmasından ve kelamın bizatihi kendisinden bile yeni bir nizam hedefi konulduğu anlaşılmaktadır.

Eğer tarihteki savunmalarla ya da saldırılarla yeni dönemler başlasaydı, her meslekten ademoğlunun kendi meşrebine uygun tarih başlatması mümkün olabilecekti, lakin konu bu embesil ve debillerin anlattığı gibi değildir... Olamaz da... Mesela, futbolla yatıp futbolla kalkan idyotlar da kalkar; Türkiye Futbol Milli takımının dönem itibariyle dünyanın bir numarası İtalya ile yapılan müsabakada İtalya'nın tek kale oynadığı ama kalesinde devleşen Sabri'yi geçemeyişini, başlangıç noktası alırlar, Allah muhafaza, hafazanallah... Konuların bu kadar sulandırıldığı yer ve durumda, ciddiyetin kaçışı, plan sahiplerini de gelir bulur ve faturayı ibraz eder bir gün, bu nedenle lütfen biraz ciddiyet, lütfen biraz vicdan, lütfen biraz ahlak, lütfen biraz etik... Beğenilmiyorsa da saygı duymanın tam da yeridir bu tür durumlar...

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş önderlerinden Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı muhiplerince hiç sevilmediğini ve tasvip edilmediğini bildiğim, "Gençliğe hitabında" o günleri nasıl tasvir etmektedir, bir bakalım... Şimdi birileri çıkar, yahu emellerine mütenasip bir tasvirdir bu, diyebilir, lakin dünyanın tüm aklı başında ve takdir toplamış tarihçilerinin de ortak görüşü bu yandadır... Aksi durum hamamda türkü çığırmaktır, adama sesi çok hoş gelebilir... "Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir."

Beğensen de böyle, beğenmesen de... Aha da bu böyle biline...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

19 Mayıs Gençlik ve spor bayramı kutlu olsun.