Hemen
hemen herkesin bildiği bir fıkra vardır ve insanların gereksiz ya da tam tersi
gerekli alınganlıklarına vurgu yapılır. Öyle değil mi, bir şey anlatıyorsun,
hemen üstüne alıyor insan ve başlıyor çemkirmeye… Bunun en güzel örneği 1980
Faşist askeri darbesinin reisi Kenan Evren tarafından verilmiştir… Mezkûr
darbeci kendisini aklayacak ve yaşatacak anayasanın yapımı sırasında, hayır oyu
karşılığı mavi pusulayı çağrıştırıyor diye, neredeyse mavi gözlü olmayı bile
yasaklayacaktı, kolayca hatırlanacağı üzere, karikatürlerde “mavi” rengi işaret
eden durumlarda “halkın kafasını karıştırma” mitinglerinde başlardı,
görüyorsunuz değil mi sevgili vatandaşlarım, adamın gözünün mavi olduğunu
söylüyorlar ya, aslında “anayasaya hayır oyu” verin demek istiyorlar, vs vs…
Fıkra;
Adamın birinin lakabı ördekmiş. Arkadaşı da havaya bakıp “hava bulutlandı” demiş. Bunun üzerine lakabı ördek olan arkadaşı
sinirlenmiş “Sen bana ördek dedin!”
diye çekip gitmiş. Arkadaşı durdurup “Ya ben şimdi ne yaptım, ne zaman ördek
dedim” diye sormaya başlamış. Neyse bizim ördek açıklamış “Hava bulutlandı,
yağmur yağacak, göl olacak, su birikintileri olacak, orada kim yüzer? Ördek!
Sen bana ördek dedin!”
Mesela
“hırsız var” diye bağırırsan, hemen hırsızlar üstüne alınıyor… Mesela, ayakkabı
kutusu taşırsan, ayakkabı kutusunu başka amaçlarla kullananlar alınıyor… Şimdi
yobazlar diyorsun, hemen alınıyorlar, faşist diyorsun hemen alınıyorlar… Yobaz
değilseniz ya da faşist değilseniz neden alınıyorsunuz, değil mi? Ya da siz de
kalkın yaşasın yobazlar deyin, yaşasın faşistler deyin, değil mi?
Aşağıda,
konuya yönelik okuduğum 2 ayrı kitaptan, 2 ayrı öykü bulunmakta olup, yukarıda
dediklerimizin teyidi babında yaşanmış ve oldukça etkilidir…
“DİK
DUR DEVRİMCİ OL” adlı kitabın yazarı, Hasan Kaplan, 12 Eylül askeri
mahkemelerinin, “Ali kıran, Baş kesen” olduğu dönemde, her nasılsa bu
mahkemelerde görev yapan ama “illaki
hukuk” diyen onurlu bir hâkim Arif Hikmet Korkmaz’ın sıra dışı tutumunu
anlattıklarından bir kesit…
Mahkemede tanık olarak
dinlenen bir polis; hakimin soruları üzerine, sanıklardan birini kast ederek,
“Efendim bana faşist dedi”
Hâkim
“Nereden biliyorsun sana
dediğini?”
Tanık;
“Bana dedi efendim.”
Hâkim;
“Oğlum nereden biliyorsun
sana dediğini?”
Tanık, ellerini önündeki
kürsüye iyice yerleştirerek, öne doğru abanıp, gözlerini kısarak; Hâkim’e baktıktan
sonra, sesini kalınlaştırarak, ağır, her sözcüğün arasına uzun boşluklar
koyarak konuşmaya başladı:
“Efendim, bunca yılın
tecrübeli polisiyim. Emekliliğim geldi. Yıllarca, Türkiye'nin her yerinde görev
yaptım. Ben bilmem mi? Kime “faşist” dendiğini.”
Hâkim; polisin, bu kendinden
emin tavrı karşısında; onun “bana faşist dedi” dediği sanığa, dönerek;
“Sen sanığa faşist dedin mi?”
Sanık ayağa kalkarak;
yüzünde alaycı bir tebessümle;
“Efendim faşiste, faşist
demeyeceğiz de ne diyeceğiz? Ayrıca sizin de, tanığa “nereden biliyorsun sana
dediğini” diye sormanıza gerek yok. Bakın; tanık kendinin ne olduğunu biliyor.”
“TARİHLE
SÖYLEŞİLER 2” adlı, sözlü tarih çalışmaları gerçekleştirilen kitapta, Halil İbrahim Arı
anlatıyor bölümünden bir öykü…
Bizim için çok önemli
şenliklerdi. Ankara’dan Hakkı Zaptçı, Alper Usal, Ali Asker geldiler. Fatsa
Çocuk Korosu, Hacıbektaş'tan semah ekibi geldi. Çok ilginçtir, Pir Sultan'ın
köyünde üçbin kişilik bir şenlik düzenledik. Ne yapıldı ama? Yıldızeli’nden Pir
Sultan köyüne gelirken bir ana şose var. Pir Sultan köyü sağda biraz yukarıda
bir yerde. O yoldan ayrıldıktan sonra 1,5-2 kilometrelik yerde yol yok, traktör
işliyor sadece. İmece usulüyle biz o yolu yaptık. Hakkı ve diğer arkadaşlar da
başında durdu, orada o yol yapıldı bitti bir günde. Arabaların girip çıkacağı rahat
bir yol oldu. Çok sayıda Sünni köyü geldi Pir Sultan Şenliğine. Çünkü Yıldızeli’nin
Yıldız dağı çevresindeki insanlar onlar, onlar da sahip çıkıyorlar Pir
Sultan'a, bir anlamda bizimde ozanımız bizimde adamımız şeklinde bir
benimsemeleri var. Ama şunu fark ettim, “Kahrolsun faşistler” denildiği anda
-mitinglerde olduğu gibi şenliklerde de millet türkü de söylüyor slogan da
atıyor- Sünni köylüler tek tek ayrılmaya başladılar. Üçüncü günün sonunda bir
tane Sünni kalmadı. “Kahrolsun faşistler” dendikçe kendilerini dışlanmış ve o
slogan hep kendilerine söyleniyormuş gibi algıladılar. Biz bunu fark ettik,
durdurmaya çalıştık ama geç kaldık.
Bu
kadar alınganlık, olsa olsa doğru tarif karşısında gerçekleşir… Hallarımız
aynen böyledir… Aslında hepimiz biliyoruz, ne olduğumuzu da, yüzümüze
söylenince kızıyoruz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder