Rodos;
12 adaların en büyüğü, Yunanistan’ın adaları içerisinde de en büyük 4. Adası
olup, en çokta akıllarda, ünlü Rodos şövalyeleri ve New York Özgürlük anıtına
da esin kaynağı olduğu varsayılan, antik çağın 7 harikasından biri kabul
edilen, Yunan Güneş Tanrısı Helios'un sembolize edildiği Rodos liman heykeli,
“Kolossos” ile yer etmektedir. 32 mt. yüksekliğinde ve tunçtan imal edildiği
anlatımlardan edilen bilgilere göre varsayılan heykel, Rodos Mandraki
Limanının, bugün yerinde sütunlar üstüne yerleştirilmiş karşılıklı “2 ceylan” heykelinin
yer aldığı yerde ve bir bacağının liman girişinin bir tarafına, diğer bacağın
ise diğer tarafına bastığı düşünülmektedir.
Rodos;
geleneksel kapitalist turizm anlayışı açısından, Yunanistan adına, tam bir “amiral gemisi” gibi duruyor anlaşıldığı
kadarı ile… Genel kabul görmüş turizm faaliyetleri içerisinde her şey dâhil
sistemi buraya uğramamış, neredeyse 15-20 dakikada bir uçak inen, birkaç
limanında ciddi miktarda Kruvaziyer gemisi bulunan, birkaç marinası ağırlıklı
yabancı bandıralı yatlarla dolu olan, Türkiye’den bile yıllık 250.000 turistin
gittiği ada halkının 120.000 olan toplam nüfusunun %70’sinin 6 ay boyunca
sadece ve sadece hizmet sektöründe çalıştığı söylenmektedir. Plajlarının tıklım
tıklım dolu olduğu, sokaklarında özellikle de “ortaçağ kent” bölgesinde insanların neredeyse 24 saat esası ile
iğne atsan yere düşmez kabilinden kalabalıklar oluşturduğu kentte, eğer burada
sivil giyim ile görev yapmıyorlarsa, pasaport kontrolü dışında polis görmek zor
mesela…
Rodos
bizler açısından; hem tarihi hem de kültürel bir hazine değerindedir ve Fethi
Paşa Saat Kulesi ve Süleymaniye Cami'ininde içinde bulunduğu, başta da Rodos
Ortaçağ Kenti bu yüzden UNESCO tarafından “Dünya
kültür mirası” listesine tereddütsüz alınmıştır. Ancak bu kadar değerli
olmasının yanında, turizme ve ticarete kurban edilmiş görüntüsünden de
kurtulamamıştır. Kapitalizm için dur durak yoktur, sahip olunan ve korunması
gereken değerlerin, ticaret malzemesi haline getirilme konusunda ve Rodos tam
da bu yüzden ne yazık ki çok kötü bir örnektir, bana göre. Her türlü kültürel
ve tarihsel yapı birer ticarethane haline getirilmiş ve kimisi kafe, kimisi
taverna ve kimisi de hediyelik eşya satılan dükkân haline dönüştürülmüş… Gerçi
bu bazı ziyaretçiler açısından, hem alışveriş, hem de aynı zamanda tarihi mekân
gezme gibi güzel bir durum oluşturuyor olsa da, fazlaca banal görüntüden
kurtulamıyor.
Tarihe
1. Dünya savaşı diye geçen, sömürge paylaşım savaşları içerisinde,
sömürgecilerin anlaştıkları ve kararlaştıkları üzere, İtalya tarafından,
Osmanlı İmparatorluğunun, başta Kuzey Afrika’daki toprakları olmak üzere, savaş
içerisinde hedef olmuş, bilahare de savaş sonrasında Güney ve Güney-Batı
Anadolu hedef tutulmuş ve bu kapsamda içlerinde Rodos Adasının da bulunduğu 12
ada işgal edilmiştir. Bugün hala kullanılan ve genellikle kamu binalarının çok
büyük çoğunluğunu oluşturan yapıların, İtalyan işgal güçleri tarafından
yapıldığı bilinmektedir.
Ekonomik
krizin hayatı ne kadar etkilediği konusunda; ironik ama son derece sade anlatım
ile bir tarife kulak misafiri oldum ki, muhteşem idi ve ben bunu burada ne
kadar anlatabilirim bilemiyorum ama deneyeceğim. Katıldığım bir gezi sırasında,
Tur Otobüsünün şoförünün hemen yanımdaki masada oturduğunu gördüğüm ve tura
katılan ve sonradan İtalyan olduğunu anladığım 2 hanımefendinin yanına gittiği
ve Yunanistan’da durumların nasıl olduğunu sorduğu anda, İngilizceyi muhteşem
tatlı Yunan aksanı ile ama şamata ve abartı içinde yaya yaya konuşmasını
bildiğimden kulak kabarttım, el cevap, yaşasın Komünizm, yaşasın Chipras
Komünizmi diye başlayıp, “katıldığınız bu tur geçen yıl 6 euro, bu yıl ise 12
eurodur”. Artık söylenecek laf bitmiş, yeni konuya geçilmişti bile…
Sabah
erken saatlerde; yürüyerek şehrin hemen dışındaki panorama tepesinin yanındaki
antik stadyuma gittiğimde, korunaksız ama bakımlı olduğu, insanların adeta
tarih soluyarak sabah koşularını yaptıklarını gördüm, muhteşem büyülü bir
atmosferde sabah sporu yapıyor olmanın mutluluğu “good morning” deyişlerine
yansımakta idi, anlatılır gibi değil…
Gökçeada’lı
bir Rum asıllı Yunanistan vatandaşı ile sohbetimde, adadan, tarlalarına el
konularak nasıl göçe zorlandıklarını ve bundan nasıl rahatsız olduğunu üzüntü
ile dinledim, ancak hem Adnan Menderes, hem de şimdi ki Cumhurbaşkanı R. Tayyip
Erdoğan’dan nasıl memnun olduğunu duyunca da hayrete düştüm… Büyük bir talan
hareketi olan 6-7 Eylül olaylarının, düzenleyicilerin başının A. Menderes
olduğunu biliyor olmasına rağmen bu takdiri anlamak mümkün değil idi şüphesiz,
şimdi ki yönetimin ise “Ruhban okulu” izni için sevildiğini anlayınca da, suyun
hem bu tarafında, hem de o tarafında düşünme organını yeterince kullanmayan ne
çok insan olduğunu, tekrar acı acı anımsadım.
Bu
ülke gündeminde bu yazı da ne şimdi diyenlere cevap, bu da bizim "penguen belgeseli" olsun,
Ahmet Hakan'a kapak olarak... Sarı öküzü sakın kaptırmayın denildiğinde hiç
kulak asmadınız ya, ahaada size penguen hikâyesi…
Bir
şiirinde, “RODOS HEYKELİ” benzetmesini yapan tüm zamanların en büyük şairi
Nazım Hikmet ile son…
Ayağına
45 numro Amerikan kundurası geçirmiş
bir
RODOS HEYKELİ gibiyim!
Sigorta
şirketleri
sigortalıyor
beni 101 seneye.
Herkes
gözlerinin
bebeğine sığmayan
vücudumu
yekpare mermer sanıyor.
Halbuki
ben
dev
gövdemin
kof
bir alçı kalıp olduğunu biliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder