Arjantin'in
ABD destekli "komünizmle
mücadele" hedefli yılları, yaşanan sosyal ve ekonomik darboğazlarının
aşılması için her yarı-sömürge ülkede olduğu üzere ABD'nin delaletiyle başvurulan,
askeri diktatörlük ve asker diktatörler Jorge Rafael Videla, Roberto Eduardo
Viola ve Leopoldo Galtieri, iş
başında... Halka karşı kirli Savaş olarak adlandırılan cunta yönetimi sırasında
parlamento, sendikalar, siyasi partiler ve yerel yönetimler kapatıldı... Bölücü
ve yıkıcı güçler olarak nitelendirilen ve sürek avının hedefine konulan ve
sayıları yüzbinleri bulan demokrat, devrimci ve antiemperyalist insan, büyük
bir bölümü uçaklardan okyanusa atılarak, kaybedildi, toplu kurşuna dizmeler
gerçekleşti, işkence sıradanlaştı ve kendilerinden olmayan herkesi kapsadı ve
kitlesel idamlar bile yadırganmadı.
Yaşanan
ekonomik sıkıntıların artması karşısında genişleyen halk muhalefetinin ve halkın
yaşanan soygun, yoksulluk ve yolsuzluğa karşı örgütlenmesinin önüne geçmek için,
sonradan da canım yurdumun generallerine örnek teşkil eden ve ABD'nin delaleti
ile yapılan askeri darbe ile ülkeyi 1976-1983 yılları arasında adeta demir
yumrukla yöneten "cunta"; ekonomide, sosyal kamu harcamalarını kısma,
özelleştirmeler, para arzının kısıtlanması ve ücretlerin dondurulması ve yüksek
enflasyon tercihli politikalar neticesinde kısa süreli ve görece bir rahatlama yarattıysa
da, giderek bozulan ekonomi karşısında, ülkeyi oyalayacak, adeta "kuşa bak" dedirtecek
yöntemler aramaya başladılar. Ve birden Arjantin'in faşist liderlerinin aklına
geçmiş defterleri karıştırmak geldi, tıpkı tüm müflis politikacılar gibi... Halk
içindeki saygınlığı giderek azalan ve destekçileri büyük sermayenin de
kendilerine eski desteği vermemesi üzerine, cunta yönetimi ve Leopoldo Galtieri, İngiltere'nin
(Birleşik Krallık) yönetimindeki Falkland Adaları üzerinde Arjantin'in tarihsel
iddialarını yeniden canlandırdı. Arjantinliler tarafından "Malvines"
diğerleri tarafından da "Falkland" olarak bilinen adalar, 1964
yılında Birleşmiş Milletler Sömürge Sorunları komisyonunda yapılan görüşmeler
neticesinde, gerek coğrafi yakınlık gerekse de demografik yapı göz önünde
bulundurularak yönetimin İngiltere tarafından Arjantin'e devredilmesi kararını
alınır ancak bu kararın gereği hiç bir zaman gerçekleşmez. Arjantin bu talebini
daha önceleri İspanyol sömürgesi olan bu adaların, kendilerinin de
İspanyolların halefi olması münasebetiyle kendilerine düştüğü tezini hep
savundular, artık bunları dillendirmekten ziyade işler yapmanın zamanı gelmiş
ve hatta mümkünse de operasyon gerçekleştirmek için uygun günler gelmiş idi,
zaten içeride siyasi, sosyal ve ekonomik işler çok kötü gitmekte, iktidarlarını
sürdürebilmenin yolu, toplumu meşgul edecek yeni şeyler gerçekleştirilmeli idi.
Karşılarında da emperyalizmin en önemli temsilcilerinden İngiltere (Birleşik Krallık)
bulunuyordu. Zaten tüm bu başarısızlıkları örtmek için de güçlü bir hedef
olmalıydı ki karşıda, toplum da koro halinde, "vay be bizimkilerin de
güçlerini test edecek kimse olamaz" diye bir düşünceye kapılmalıydı. Ve,
konu yavaş yavaş ısıtıldı, söylemlerde, bu adalar o kadar yakın ki bize, "seslensek duyulur" ile
başlayan bir dizi propaganda devreye girdi, artık toplumun milliyetçi duyguları
atlara binmiş ve atları şahlanmış idi... Diğer taraftan, İngiltere 1833'ten
beri adalar üzerinde "işgal ve yönetimi" sürdürdüğünü ve Birleşmiş
Milletler Antlaşması'nın 1. maddesine göre Falkland adalarında, ulusların kendi
kaderlerini tayin hakkı (self-determinasyon) ilkesi gereğince, Birleşmiş
Milletler Sömürge Sorunları komisyonundaki kararın hilafına, yönetimin kendilerinde
kalması gereğini savunuyorlardı. Adaların Arjantin'e geçmesi halinde
"sömürge" statüsü oluşur diye de evlere şenlik bir siyaset
izliyorlardı. Tam bir komedi, ama işte güçlü gemiyi karadan yürütüyordu ve
İngiltere de güçlü olmanın dayanılmaz terbiyesizliğini gerçekleştiriyordu.
Peki;
Arjantin'de durum bu iken, İngiltere'de durum nasıldı diye bakacak olursak, İngiltere
ise neoliberal programı ile ülkeyi uçuracağız diye işbaşına gelmiş Demir Lady Margareth
Thatcher yönetiminde sefilleri oynamakta idi, işsizlik tavan yapmış, başta
sağlık olmak üzere tüm sosyal politikalardan büyük tavizler verilmiş olması ve
nihayetinde de halk desteğinin çok aşağılara düşmüş olması nedeniyle, Arjantin'in
işgali, deyim yerinde ise "Allahın bir lütfü" olacak idi kendilerine...
Nihayetine,
bu gaz ve saiklerle Arjantin ve önderleri faşist Leopoldo Galtieri, 2 nisan
1982 de Falkland Adalarını ve onların güneyindeki Güney Georgia Adasını işgal
etti, İngiltere de hemen deniz aşırı
müdahale güçlerini yola çıkarıp, savaşa dahil olur... Konumuz savaş olmadığı
için, konuyu uzatmayalım, yaklaşık ve karşılıklı 1.500 ölüm, 2.500 yaralı,
15.000 esir, onlarca uçak, helikopter ve savaş gemisi zayiatla nihayetlenir
savaş... Savaş başlamadan önceki duruma tekrar dönülür, yani adalar yine İngiltere'de
kalır, Margareth Thatcher yönetimi durumunu sağlamlaştırır, Leopoldo Galtieri
Devlet Başkanlığından ve Başkomutanlıktan istifa eder ve sonu hapishanelerde
bitecek yeni bir macera başlar... Ancak, fiili durum ne olursa olsu, Arjantin
adalar üstündeki haklarından vazgeçmediğini sürekli açıklar ve ileride
maceraperest bir diktatörün gelişine kadar konu derin dondurucuya konulur, gün
gelir ihtiyaç oluşunca yeniden ısıtılmak üzere..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder