Ksenefon,
Anabasis Onbinlerin dönüşü adlı, seyahatname ve askeri günce sayılabilecek
kitabında, Manisa’nın Salihli ilçesinin batısındaki antik Sard şehrinden doğuya
doğru yola çıkıp, Konya üstünden Anadolu platosunu aşmasını, Gülek Boğazından
Kilikya’ya inip, Kuzey Suriye üzerinden Mezopotamya’ya; bugün ki Bağdat
yakınlarındaki Babil’in birkaç km. yakınındaki Kunaksa' ya varışını, savaş
anları ve kaybedilen savaşın ardından, dönüş için gelmiş oldukları güzergahın
güvensiz olacağı düşüncesiyle, kuzeye, sırasıyla, Karduklar ve Armenia
ülkelerinden geçerek, Karadeniz'e, Trabzon, Giresun, Ordu ve Sinop, oradan da
batıya İstanbul'a kadar olan yolculuğu anlatmaktadır.
Mezkur
kitaba, Karduklar (Kürtler), Armenia (Ermeni) ülkesi ile Trabzon'un ve birçok
Karadeniz şehrinin kuruluşunun Helenler tarafından gerçekleştirilmiş olması
konu olmuş diye, Milliyetçi-Mukaddesatçı cenahta kıyametler kopmakta olduğu da
bir gerçektir. Neymiş efendim, "bu
ülkenin sahipleri Müslümanları, kendi ülkelerinde "kiracı"; Anadolu
ile hiçbir ilgisi bulunmayan Helenleri, Kürtleri hatta Ermenileri, "ev
sahibi" gösteriyor diye vaveyla koparıyorlar. Bu aklı evvellere göre,
demek ki, MÖ 400 yıllarında Ksenefon diye bir kefere soyu çıkıyor, bu
topraklara yaklaşık 1400 yıl sonra Türkler akın akın gelecek, 1000 yıl sonra da
Müslümanlar buralarda olurlar, "en iyisi ben tedbiren şimdiden
yazayım" diyerek kaleme alır tüm bu yazılanları... Neyse şükür yine de, ya
Ksenefon'u da komünistlere bağlasalar idi, ne yapardık... Kaldı ki; benzer
gözlem ve tespitleri tarihin babası olarak bilinen Herodot'ta yapmıştır, ama bu
aklı evvellere, ne gam, ne keder... Eeee tabii ki meseleyi Dağ Türklerinin
karda yürürken "kart, kurt, kürt" diye ses çıkarırlardı gibisinden
açıklamaya çalışanların başka bir şey üretmeleri de mümkün değildir... Allah
selamet versin...
Mezkur
konu ile ilgili kitabın ilgili bölümünde şöyle yazılmaktadır, Karduk ülkesi ve
Karduklar için...
"Batıya giden yolun
Tigres'i geçtikten sonra Lydia ve İonia'ya yöneldiğini, dağların arasından
kuzeye doğru uzanan yolun ise Kardukhların ülkesine girdiğini söylediler.
Esirlerin söylediğine göre bunlar krala itaat etmeyen, dağlarda yaşayan savaşçı
bir halktır. Bir zamanlar bu halkı boyun eğdirmek için yüz yirmi bin kişilik
bir kraliyet ordusu gönderilmiş, arazi elverişsiz olduğundan bu ordudan tek bir
asker bile geri dönmemişti. Kardukhlar sadece ovaya hakim olan satrapla anlaşma
imzaladıkları dönemlerde Perslerle ilişkiye geçerlermiş.
Generaller bunları
dinledikten sonra farklı güzergahları anlatan esirleri gönderdiler ve ne tarafa
gideceklerine ilişkin hiçbir ipucu vermediler. Ancak Kardukhların ülkesinden
geçmek zorunda olduklarını düşünüyorlardı. Esirlerin söylediğine göre buradan
geçerek Orontas'ın yönetimi altındaki büyük ve müreffeh bir ülke olan
Armenia'ya varacaklardı. Oradan da istedikleri yöne gitmek artık çok kolay
olurdu. Düşmanlar erken davranarak dağ geçitlerini ele geçirir korkusuyla,
hareket etmek için en uygun zamanı öğrenmek üzere tanrılara kurbanlar sundular.
O gün de ova üzerinde
Kendrites Nehri yakınlarındaki köylerde kaldılar. İki plethron (26.9 mt ye denk
gelen uzunluk ölçüsü) genişliğindeki nehir Kardukh ülkesini Armenia'dan
ayırıyordu. Hellenler ovayı görür görmez rahatladılar. Nehir Kardukh Dağlarının
altı yedi stadion kadar uzağındaydı. Burada hem erzak boldu, hem de yaşadıkları
güçlüklerin muhasebesini sakin kafayla yapabileceklerdi. Kardukh ülkesinden
yedi gün süren geçişleri sırasında sürekli savaşmış, kral ve Tissaphernes'ten
görmedikleri kadar zarar görmüşlerdir."
Anabasis
veya Onbinlerin Dönüşü adlı eser, Helen filozof,
yazar, tarihçi, seyyah, komutan-asker, Ksenophon’un ünlü bir eseri olup, ilkçağ
gezi yazıları içinde uzmanlar tarafından en önemli gezi ve tarih yazılarından
sayılmaktadır, hatta o kadar ki, mezkur eser, Amasyalı Starabon’'un
seyahatnamesi ile Heredot tarihinin seyahat yazıları bölümünü oluşturan eserler
ile birlikte anılmaktadır adı. Ksenophon
bu eserde yazdığı tüm olayları bizzat yaşayarak ve gözlemleyerek MÖ 400 yıllarında yazmış olup, kitap sadece
günümüz için değil kendi döneminde de çok
önemsenmiş o kadar ki bazı kaynaklar, kitabın Büyük İskender'in Büyük Doğu
Seferinde pusula gibi kullandığını yazmaktadır.
Kitap; İlkçağda yazılmış en
önemli gezi gözlem ve anıları ve askeri günce olarak bilinmekte olup, eserin
adını aldığı "anabasis" kelimesinin ise, Yunanca'da; "yukarıya
doğru tırmanma, yükselme" anlamına gelmekle birlikte, bazı kaynaklarda kelimenin
kökeninin Arapça olduğu ve "kılavuzsuz yolculuk" anlamına da geldiği
yazılmaktadır. Kitabın gezi, savaş güncesi olmasının yanı sıra, liderlik, gönüllülük,
stress altında yöneticilik, o şartlarda bile istişareye dayalı karar, hatta tüm
askerlerinin bile karar için görüş ve bilgi paylaşımı, ortak karar verme,
belirsizlikler, şaşkınlıklar, yılgınlıklar, umutsuzluklar, ürküntüler arasında ve
de en önemlisi sürekli iaşe ve ibate konusundaki alarm ve sürekli savaş
içerisinde inanç ve umut kaybının zirvesindeki insanlara önderlik, liderlik
yapacaksınız hem de son derece başarılı bir şekilde, işte bunların tamamı
bulunmaktadır.
Ama bana göre de, kitabın en
önemli tarafı, dönüş yolunda yaklaşık 1 hafta yolculuk yaptıkları Kardukh
(Kürt) ülkesinde, yiyecek teminindeki engeller ve zorluklar bir yana yoğun
Kardukhlu saldırıları altında ölüm kalım savaşı vermektedirler, Helenleri ve
başta da liderleri Ksenefon'u öldürmek için inanılmaz saldırılar düzenleyen
Kardukh'ların bugün Ksenefon'un yazdıkları ile mezkur coğrafyada kendi
varlıklarını ispatlıyorlar ya, atalarının o zaman öldüremediğine bugünkülerin
şükür etmesi gerekir herhalde ve kaderin cilvesi de bu olsa gerektir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder