Çeşme
Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç; sürekli olarak Çeşme’nin bir festivaller
kenti olacağını ısrarla ve usanmadan tekrarlamaktadır, burun kıvrıldığı
hallerde ise de, büyük bir inanç ile kararlılık göstererek, Çeşme yarımadasının
değişik bölgelerinde yapılacak ve sonuçta da “meşhur Alaçatı ot festivali yanına, 8 adet yeni festival daha
ilave ederek, 9 merkez, 9 marka, 9 festival diye yola çıktık" iddiasını
hep yinelemekte ve gerçekleştirilecek hiçbir festivalin hormonlu olmayacağını,
hepsinin yerelin en has ve doğal halini yansıtacağının altını çizmektedir.
İşte, "Germiyan Yöresel Lezzetler ve Sağlıklı Yaşam Festivali", işte
Dalyan "aşk ve sevgi festivali", işte "Ovacık Tarımsal Kalkınma
Projesi, kavun ve koyun festivali". Devamı gelecektir, görünen o... Ancak
bu işlerin kolay olmadığını da belirtmek gerek, kolay olsaydı herkes bu kabil
işler organize eder idi, başarının kolay gelmediğini bilenleri bir tarafa
koyarsak diğerleri için anlamsız eleştiriden başka bir şey kalmadığını
rahatlıkla söylemek mümkündür.
Bu
kapsamda, Çeşme Belediyesi’nin önderliği ve katkıları ile "Alaçatı Ot Festivali" nin 8. si görüldüğü kadarı ile katılım
zirvesine dönüştü bu yıl, dün gülenler, dün buna inanmayanlar ve onların
temsilcileri de baktılar ki buradan pay edinmek mümkün, en önde yer alarak
bayrak sallamaya hazirun oldular. Hülasa, bu görkemli açılış şöleninden, tüm
mülki erkan, kortejde yer alarak paylarına düşeni, en azından bayrak sallayarak
hak ettiklerini beyan etmeye çalıştılar.
Dün
sabahtan itibaren, festivalin direk Alaçatı'ya ve Çeşme'ye bilahare de diğer 8
noktaya yansımalarını izlemek için erkenden kendimi dışarıya attım. Çeşme
Otogarından itibaren gelen tur otobüslerinin yollarda nasıl izdiham yarattığını,
otobüslerdeki çeşitliliğin, tur şirketlerindeki çeşitliliğin, gelinen kentlerin
çeşitliliği, otobüslerdeki plaka çeşitliliği ve en önemlisi ziyaretçilerin
çeşitliliğinin nasıl bir harika görüntü oluşturduğunu anlatamam. Hani bazı
kendini bilmez zevatın "3-4 kaçık
karının" başlattığı diye, kendince ti'ye aldığı, burun kıvırdığı, küçümsediği
bu festival; gerçekten, bir nebzede olsa gerilen yurdum insanına bir derin
nefes alma imkanı sunmuş, görünen o... Gelelim "3-4 kaçık karı"
deyimini yazıya döken muhtereme, haydi onlar kaçık, sen akıllısın,
gerçekleştirilenin %1'ini de sen gerçekleştir bakalım, işte meydan diyerek
gıcık verelim... Hamamda türkü çığırarak, türkücü olunmaz... Gerçi tüm bu
yaşananları bu biçimi ile ve sitayişle anlatıyor olmama bakmayın, bu benim
turizm anlayışım ile uzaktan yakından alakası olmayan bir durum olup, kesinlikle
benim hayal dünyamdaki faaliyetleri
kapsamamaktadır. Ancak, madem ki sistemi ben belirleyemiyorum, sistemi genel
geçer ve kabul görmüş kendi tarif, öngörü ve açıklamaları üzerinden sonuçlarına
bakarak irdeleyelim istiyorum. İşte bu yüzden, bu faaliyet kapsamında, en basit
anlatımı ile, turizm merkeziyim iddiasında bulunan yerin yöneticilerinin, diğer
yerlerdeki insanları kısa ya da uzun süreli olarak, yarattıkları cazibe alanına
çekebiliyorlar mı? Gelen ziyaretçilerin sayısının bir önemi var mı? Belirlenen
ve açıklanan faaliyetlere gelen ziyaretçileri katıp, sosyal ve ticari bir
aktivite yaratılmış mı? Evet, Çeşme ve Alaçatı ağırlayabileceğinden fazla
ziyaretçiyi çekebilme becerisi göstermiş yerel yöneticilere sahip, evet, Çeşme
ve Alaçatı, belirlenen ve açıklanan tüm aktivitelere gelen ziyaretçiler katılmıştır...
Demek ki maksat ve murat hasıl olmuştur. Demek ki; ürününüz varsa, yetmiyor sürümünüz
varsa o da yetmiyor sunumuz varsa o da yetmiyor müşteriniz varsa, turizm
oluyormuş, işte bu gözle bakılınca, "Alaçatı
ot festivali" çok başarılıdır, kendi hedefleri açısından. Tüm esnafın
bu kapsamda bu başarıyı yaratanlara büyük bir teşekkür borcu oluşmuştur, bence.
Siz bakmayın yok "kuru kalabalık" tanımına, bugün kuru ise yarın yaş
olur, diyelim.
Ancak;
trafiğin bu yoğunluğunda gerek park yeri bulmakta yaşanabilecek sıkıntıdan,
gerekse de yoğun taşıt trafiğinin gereği yoğun dikkat ve yaratacağı stresten
uzak durmak için Çeşme'den Alaçatı'ya minibüs kullanarak gideyim dedim, hay
Allah... Ne rezalet... Bir minibüs şoförü, genç, eliyüzü düzgün ama sert,
nobran ve cin ve hin bakışlı, tüm koltuklar dolmuş, hareket etmiyor musun diye
soran müşterisine, söyleyin arkadaşlarınıza da bir kısmı da ayakta gelsin hemen
hareket edelim diyor, neyse öyle böyle bir hayli yolcu da ayakta, nihayet
hareket, o sırada seferden dönen boş minibüs şoförüne sesleniyor, "hemen
sar yolcuları, yola çık", mübarek yük ya da eşya taşıyıcısı sanki. Dolmuş
mu dolma mı olduğu belli olmayan bu minibüste bırakın ayakta durmayı, tek ayak
üstünde bile durmak zor, çünkü şoför iddia ve beklenti sahibi, kim varsa
duruyor ve alıyor, maksat kimse yolda kalmasın... Ah bu kafa... Al ayakta yolcu
ama makul miktarda değil mi, nerdee...
Esnaf
memnun mu durumundan bilemem ama esnaf kafası bir hayli güzel çalışıyor en
azından "bir kısım esnaf" için,
Çeşme'de çalışma sezonu 3 ay, yıl 12 ay eder mi sana 4 te 1 i, nasıl çözeceksin
işi, ya satman gereken ürün sayısını 4 e katlayacaksın, ya da fiyatı, kolayı ne,
fiyatı 4 e katlamak... Allah selamet versin... Bu arada şamata olacak ama milli
piyango satıcı esnafı memnun değil bu inanılmaz kalabalıktan, kuru kalabalık
diyor, bilet alan yok, eee be adam, İstanbul'dan, Ankara'dan, Manisa'dan,
Antalya'dan, Adana'dan vs vs gelen adam, senden niye bilet alsın değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder