Artık
hayatımızı ve tüm yaşananları futbol üzerinden izah etmeye başladık ya, Allah
selamet versin... Futbol gerek ülkemizde, gerekse de dünyada "hiyanet-ül vatan-fir kayme" (şike)
den geçilmez durumdadır, eee bu gerçek midir, değil midir, tevatür müdür konusu ayrı bir fasıl olmak üzere, "şüyuu vukuundan beter" duruma
gelmiştir, kolayca anlaşılacağı üzere. Ve bakıyorum bazı büyüklerimiz artık
büyüklüklerini bu jargonla tebarüz ettirir hale gelmişler, maşallah, eee tabii
ki çözdüler işi, vaktaki karşılarında pasa futbol düşünen, pasa futbol izleyen,
pasa futbol programı izleyen bir "ne
sağcıyım ne solcu futbolcuyum futbolcu" diyen Allahlık büyük bir kesim
var, ver gazı gitsin... "Resultante
importante" diyordu ya pabucumun imparatoru, aynı o suret işte, seç
seç al... Artık hayatın tamamı bu jargona uygun hale getirildi... Kendisine
şucu'yum, bucu'yum diyen herkes bir şekilde, ama alıcı, ama verici, ama görücü,
ama izleyici, ama susucu, ama duymayıcı, baştan aşağı "hiyanet-ül vatan-fir kayme" yani şike ve doping... Cemaat-ül
müslimin tutturmuş bir "Tezahür-ü cümle-i cemaat", vur kır parçala,
bu maçı kazan... Tek amaç, ne pahasına olursa olsun kazanmak olursa,
karşılığında neyi kaybedersiniz, "ahlak ve etik", ehhh ahlak ve etik
terk-i diyar edince de, istediğiniz kadar taraftar bulursunuz sizi destekleyen.
Yani Muaviye hikayesindeki gibi, erkek deveye dişi deve diyen onbinlerce insan bulursunuz
etrafınızda... Hani, destekleyen insan sayısının fazlalığı sizi doğru söylüyor
kılmazmış, sizi doğru yapmazmış, ama olsun, ne gam, ne keder... Ancak ve ne yazık ki bakın etrafınıza şikeci, dopingli
ve dopingci ağır abiler revaçta, felan- feşmekan gavuru yenerken nasıl deri
ceket hediye ettik, nasıl zarf içinde dolarları verdik, vs. vs...
Bunları
düşünürken, şimdilerde pek yolumuz kesişmeyen, eski çok önemli bir "defterdar-i cihad-ül kürriye"
(hakem) ve şimdilerin önemli futbol yorumcusu bir muhteremin önemli "sancaktar-i hatt-ül saha" (yan
hakem) bir dostumun yaşadığı bir olay geldi aklıma... Bu sevgili dostumu
Güneydoğuda bir maçın orta hakemliğine atıyorlar, hakem heyeti düşüyor yollara,
en son maçın oynanacağı kente minibüs ile intikal edilecektir. Yollar dönem
itibari ile güvenlik açısından sıkıntılı, sıkıntının kaynağı da malum, minibüs
durdurulur ve maçın 8-0 filan takım lehine bitirilmesi gerektiği aksi taktirde
kendilerinin sonu olacağı gayet sarih bir biçimde ve herhangi bir endişeye
mahal vermeyecek bir biçimde kendilerine anlatılır, malum yol kesiciler
tarafından... Neyse, artık aynı yoldan da geri dönüleceği için, çaresiz bu
maçın istenilen skorla bitirilmesi dışında bir seçenek yoktur. Maç başlar, ancak
8 gol atıp maçı alması istenilen takım bırakın 8 golü, 1 gol bile atabilecek
durumda değildir, rakip siyah beyazlı takım, siyah ağırlıklı formaları ile
adeta kartallar gibi saldırmaktadır, bol gollü galip gelmesi gereken takımın
üstüne, akın akın gelen atakları yok "taarruz-ül
beleş" (ofside) idi, yok "darbe-i
müstehcen" (faul) idi vs. bir sürü gerekçe ile kesmektedir mezkur
hakemlerimiz. Ama asıl ekipten bir karşı atak gelişmemiştir henüz ve zaman
akmaktadır, artık devreye acilen girilmesi gerekmektedir, aksi taktirde maazallah,
neyse 2 kırmızı kart, 1 "ceza-i şeriye
aman yarabbi" (penaltı) ile hakemimiz durumu 1-0 getirir ama, 8 nasıl
olacak, çok zor... Neyse 2. yarı başlar ama 2 eksik oynayan rakip daha etkili
hala, derhal hakem tekrar devreye girer 1 "ferman-ı
ahmer" (kırmızı kart) daha, 3 penaltı daha uydurulur, maç gelir 4-0
a... Ama daha 4 gole ihtiyaç var... Artık hakemler herşeyleri ile destek
verirler, faul korner vs derken, dakika 87 olur maç 7-0 a getirilir... Averaj
ve verilen talimata uydurulması için 1 gole daha ihtiyaç vardır, ne yapsa
olmuyor, maçın süresi dolmuş, hakemler boyuna maçı uzatıyorlar ki, bir gol daha
atıla... Maç 10 dakika daha, 15 dakika daha uzuyor... Ama gol gelmiyor bir
türlü, zaman geçiyor hava da kararmaya başlıyor yavaştan, bir korner
uyduruluyor, orta hakem yan hakeme iyice kaleye yaklaşmasını söylüyor ve denk
gelirse topu kaleye tiplemesini de emrediyor. Neyse korner atışı yapılıyor bir
karambol sürüyor ve top nasıl olduysa yan hakeme doğru geliyor, şut ve gol,
nihayet maksat ve murat hasıl oluyor, 8-0 nihayet istenilen yerine gelmiş,
hakemler çok rahatlamış vaziyette soyunma odasının yolunu tutuyor... Rakip
takımın idarecileri, bağırıyor çağırıyor, itirazlar gırla, gözlemciye itiraz,
federasyon yetkilisine itiraz... Sonuç yok tüm itirazlar reddediliyor. Bilahare
maçı Federasyon da tescil ediyor tüm sonuçları ile... Artık 8-0 galibiyet ile
averaj sağlayan takım ligde kalıyor... Mezkur takımın kulüp başkanı açıklama
yapıyor; "bu iş bitmiştir" ve "Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği
Niğde'ye"...
Sonuçta,
vaziyet-ül madara, (tarihi fark), vaziyet-ül hararetta (uzatma dakikaları),
sancaktar-i hatt-ül saha (yan hakem) ab-yari ile vak'a-i hayriyeye mazhar
olunuyor... Aha da durum bu, Federasyon başkanı, Kulüp başkanları, Takım
kaptanları, hakemler, gözlemciler, federasyon maç yetkilileri, seyirciler,
rakip takım, vs. vs. Hak getire... Söylenecek kelam çok ama yer dar...
Sevdiğim
bir türkünün sözleri ile bitiriyorum, artık kurt yesin bizi de kurtulalım...
Erzurum
dağları kar ile boran
Aldı
yüreğimi dert ile veremSizde bulunmaz mı bir kurşun kalem
Yazam arzu halımı dosta seslenem
Uy beni beni beni belalım beni
Satarım bu canı alırım seni
Çıkayım dağlara da kurt yesin beni.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder