Şimdilerde,
söylenildiği zaman başta muarızlar nezdinde olmak üzere popüler çevrede bir
hayli heyecan uyandırarak karşılık bulan bir jargon var; “Azizim şu Çeşme ne kadar da pahalı”… Sanki memleketin her
tarafında da ucuzluktan geçilmiyor da, sadece Çeşme çok pahalı… Sanki Ankara
Yıldız’da ya da İstanbul Boğaz’da gidilen yerler çok ucuz da, bir grup zevat,
köşelerini tuttukları gazetelerin yüksek kulelerinden, gözlem eylermişçesine
veriyor kalemin ya da klavyenin gözüne gözüne, günahlarını almayalım ama
görünen ve anlaşılan o ki, mezkur yerlerde sadece davetlere gittikleri için
rakamlardan bihaberler, tatile kendi paraları ile gelince ayaklar suya değiyor…
Neymiş efendim; paraları ağaçtan toplamıyorlarmış, bu yüzden kendi ülkelerinde
turistik işletmelerde cüzdanlarını bırakıp gitmektense, ziyaret ettikleri
Çeşme’nin hemen karşısındaki Yunan Adası Sakız’a gidip daha insaflı fiyatlarla,
gönüllerince yiyip-içiyorlarmış, hatta “Yunan Adalarında bizden mutlusu yok”
diye de kreşendo yapıyorlar… Bir de
bu koroya aslında bu meseleleri enine boyuna ve meşrebine uygun değerlendirmeye
alacağını bildiğim kişilerde, “İspanya’ya gidip yiyip-içmek ulaşım dahil daha
ucuza gelir” diyerek katılmıyorlar mı, akıl alacak türden değil… Yahu kıyas
nasıl yapılır, nasıl yapılmalı, yapılırken benzerlikler ya da aykırılıklar nasıl
değerlendirilmeli, hak getire… Hani deseler ki canım Yurdum pahalı, katılmazsam
namerdim, hem de ne pahalı, öyle böyle
değil, çünkü pahalılık ve ucuzluk izafi kavramlar olup, yaşamın içindeki
diğer tüm parametreleri göz ardı etmeden, en basiti kendileri kadar
geliştiğimiz ve boy ölçüştüğümüz iddia edilen ülkelerdeki, temel ihtiyaçların
tek tek ya da toptan, kişisel gelirin içindeki oranları nedir bilseler, aile/hane
başına düşen nüfus nedir bilseler, aile başına çalışan sayısı nedir bilseler ve
aileye giren yıllık gelir nedir bilseler, v.b. gibisinden bakılsa ve sonuçta da
tüm bu elemelerden İstanbul, Ankara, Bodrum ve Marmaris dört başı mamur geçse
ve Çeşme geçemese anlayacağım genel manadaki yaklaşımın pahalılık olmadığını,
Çeşme’ye özel olduğunu… Ama sanki her yer makul fiyatlarla hizmet veriyor da,
bir tek Çeşme kazıkçı esnaf ile dolu… Aman aman, buradan esnafımızı da savunduğum
gibi bir durum anlaşılmasın, onlarda en az politikacımız, en az yöneticimiz, en
az mühendisimiz ve de en az şoförümüz kadar dürüst ve namuslu ve zinhar fırsat
kollamazlar, diyerek bu faslı kapatalım!!! Fildişi köşelerine kurulmuş,
kıymetinin menkuliyeti herkesçe malum bu sadece söyleneni iyi yazar zevat,
kendilerinden önceki ağabeylerinin ve ablalarının turizm üstüne attıkları
tiratlarda, marka olmak, marka satmak ne yazık ki aslında lükse gark olmak
kabilinden ettikleri kelamları unutarak ya da görmezden gelerek bugünlerin
hazırlanmasına ciddi katkı sunar iken, bizim gibi eleştirenlere de gözlerini
kısarak, kaşlarını çatarak yetmedi parmaklarını sallayarak, “münkir, münafık” muamelesi
yapıyorlardı, unutmuyoruz ve unutmayacağız. Bu arada ve yeri gelmişken büyük
muhalif Neyzen Tevfik’i de büyük özlemle analım… Hani demişti ya, dersin kızar,
yersin aldırmaz gibisinden… Hepiniz bugünleri elbirliği ile hazırladınız be… Çok
çocuk yapalım alkış, alkolden alınan vergi yüksetilince alkış, petrole zam
gelince alkış, elektriğe zam gelince alkış, suya zam gelince alkış, patates
ithal et alkış, pamuk ithal et alkış, yumurta ithal et alkış, saman ithal et
alkış, balık ithal et alkış, et ithal et alkış, vs vs, hatta piyasayı terbiye
ediyorum gibi üst perdeden ideolojik yaklaşımları bile bile, taammüden…
Ve
genelde yazılarda, Çeşme özelinden hareket edilerek, suyun bu tarafından Çeşme,
öte tarafından ise tüm Yunanistan Adaları örnek, sevsinler sizin endazenizi… Ne
diyor muhteremler koro halinde; Cunda’ya kadar gitmişken tabii ki Midilli’ye,
Çeşme’ye kadar gitmişken tabii ki Sakız’a, Bodrum’a kadar gitmişken tabii ki
Kos’a, Leros’a, Kalymnos’a geçiyoruz… Yahu orada görebiliyorsunuz değil mi,
bahse konu hizmetlerin ne kadar yaygın ve halka ne kadar yakın olduğunu, burada
ise bahsettiğiniz restoranlara sadece çok parası olanların gidebildiğini ve
halka ıraklığını, sebeppp… Bilir ama susar, sebep en zararsız durum budur da o
yüzden... İlaveten ve de muhtemelen aynı zevat kıyı kasabalarımızın kurtuluş
günlerine tekabül eden günlerde mezkur yerlerde bulunup, mezalimden ve süngüden
kurtuluşu büyük bir huş ile kutluyor ve alkış çalıyorlardır!!! Eeee seyahat
özgürlüğü var, gezin gezebildiğiniz kadarı ile ama umarım buralarda
gazeteciliğinizin yüzü suyu hürmetine, kalamara, karides ve uzoya boğulmazsınız…
Hani röportaj yapılmış bazı Türkiyeli turizmcilerle; onlarda, mehter verme
kabilinden konuşmaya vermişler milliyetçiliği, vermişlerde vermişler, laa
kardeşim memleket tam bu yüzden bu hale geldi diye kimse de itiraz etmiyor, bu
hormonlu ve besleme turizmciler de gak guk türünden rock’n roll yapıyorlar, ya
neyse… Ey gafil yazar kardeşim, plajları ekonomiye kazandırıyoruz türbanı ile
plajların hayatiyetine ve halka açıklığına son verilirken ses çıkarmadı isen
eğer, Allah aşkına sus lütfen ya da safını yeniden gözden geçir…
Sonra
Çeşme pahalı… Evet haklısınız… Boğaz’da ve Bodrum’da Kalamar 5 Tl ama Çeşme’de
ya da Alaçatı’da 45 Tl… Ve bunlardan tek başına Çeşme ve yerel yönetimi
kusurlu… Sevsinler sizin arşınınızı, endazenizi, izanınızı ve ahlakınızı… Söylenecek
bitmedi ama yer bitti…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder