Dünya
emperyalist jandarmalık görevini yaşanılan kanlı boğalaşmalardan sonra devir
alan ABD, Canım Yudumda artık tek parti yönetiminin kaldırılması ve yerine de
yeterince öfke ve kin biriktiren yurdum insanının birikimlerinin tehlike
oluşturmayan bir mecraya yönlendirilmesi amacı ile Demokrat Parti'nin kurulması
konusunda aldığı rol yeterince yazılmıştır. Hedef tıpkı kendi yurdundaki,
hedefleri ve planları makro düzeyde tamamen aynı, detayda ise küçük farklılıklarla
çok benzer 2 partili bir sistem, ya kırk katır ya kırk satır, bir yanda müzmin
muhalefet CHP, diğer yanda ise dinamik ve suflevizyonu yüksek bir DP (Demokrat
Parti), tıpkı tüm dünyadaki hedeflerine benzer şekilde... Her ne kadar DP'nin
muhalefet potansiyeli ilk anlarda zayıf gibi görünse de, bilahare gerek aldığı
dinamik destek gerekse de karşısına dikildiklerinin halk yığınlarına yaşattığı
ızdıraplı ve çileli hayat neticesinde bugünkü "yetmez ama
evet"çilerin o dönemki benzerlerinin sayesinde inanılmaz güç toplar ve
esen harici rüzgarlar neticesinde de yelken şişer ve yarışta öne geçer. İşte
dönemin ruhuna uygun bir gazeteci modeli sökün eder ortalığa, her devirde
olduğu ve olacağı üzere, aslında böyle ama, şöyle görünmek modadır gayri, canım
yurdumda... Bunların başını da; AEY çeker dönem itibari ile, 1914 yılında ABD
Colombia Üniversitesinde gazetecilik ve felsefe doktorası yapmış olup bilahare
de yine ABD California ve Georgia Üniversiteleri tarafından kendisine üstün
cesaret madalyası verilmiş olup verilen bu madalyaların bugün bile neden
verildiği anlaşılamamıştır (aslında gayet net anlaşılmış olacaktır) artık bu
muhteremden sonra kötü taklitleri ve halefleri bol miktarda yetiştirilmiş ve
bugün nerdeyse tüm matbuatı ele geçirmiştir...
Dönem
itibari ile esen sahte demokratlık rüzgarı duldasında liberalizm kök salmakta,
bu politikaların doğal sonucu olarak içtimai öfkenin bertaraf luzumat-ı
mucibince gayenin birisi de sulhu içtima-i'nin tesisidir ve bunun da yegane
yolu siyasi kapsamlı aff-ı umumidir. Namı yurdun sınırlarını aşmış, Nazım
Hikmet ve Kemal Tahir gibi muharrirler başta olmak üzere mahpushanelerdeki muharrir
ve gazetecilerin serbest bırakılması konusunda içtimai muntarızarane ve
hareketlenme yükselmiştir. Tam da bu dönemde anti-komünist Vatan Gazetesinin ABDperverliği
ile öğünen yazarı AEY, tıpkı ABD de yaşanan tilkiliklerle dolu tasavvurat-ı
şeytaniyeyi hayata geçirir, Nazım Hikmet'i hapishanede ziyaret eder, bilahare
de bir makale yazar ve "Nazım Hikmet haksız yere hapishanededir", "derhal
serbest bırakılmalıdır" gibi koftiden bir giriş ile başlar ve yazısını, artık
"şair değişmiştir, fikirlerinde değişiklik olmuştur, yaptıklarından
pişmandır ve artık komünist değil bir milliyetçidir", mealinde nihayetlendirir...
Maksat, Nazım Hikmet hayranları, destekçileri ile başta barışseverler ve
hukukun üstünlüğüne inananları ve de özellikle yurtdışındaki af kampanyası
yürütenleri ters köşeye yatırmaktır. Ancak gazetesindeki köşesinde kendisine
tevdi edilen cümlelerle kaleme aldığı; "tam bu sırada Ankara' da komünistlere
ve Sovyet emperyalist baskısına karşı şiddetli öğrenci hareketleri aldı yürüdü.
Yapılan toplantılarda Sovyet emellerini destekleyen Marko Paşa dergisinin
sayıları yırtıldı, yakıldı." gibi buram buram yanıltma kokan neşriyat,
büründüğü sırrın dökülmesine neden olmakta idi. Ters köşe yaparak, iftira
atmanın kötü örneklerinden sayılan bu muhtereme, Nazım Hikmet; "Biz
kitlelerin kahramanlığını yaratmış olan tarihi bir devrede yaşıyoruz. İnsanlar
memleket ve fikirleri uğruna ölmeyi, bir bardak su içmek kadar kolay kabul
ediyorlar. Bunun için anamın ağlaya ağlaya tükettiği göz nuru filan fişmekanın
hiçbir ehemmiyeti yoktur. Ben ne manen çökmüşüm, ne merhamet isterim, ne
herhangi bir pişmanlık duydum. Sadece Türk vatandaşı olarak gerek şahsıma,
gerekse memleketimin anayasasına yapılan haksızlığa, adaletsizliğe son
verilmesini istiyorum, hepsi bu kadar." diyerek cevap verecektir. Mezkur
muhteremin açtığı yoldan bugün gidenlerin sayısının artmış olduğu, tıpkı CÖ, AH,
HY gibi, ve malum mahfillerdeki rahle-i tedrisattan sonra matbuatın amiral
gemisinde aldıkları roller gereği, açıktan gözlemleniyor olsa da, bu görüntü asla
ve kat'a doğru değildir, sadece köşe başlarını tutanların sesi aldıkları destek
ile fazla çıkmaktadır, tıpkı boş variller misali gibi, oysa gerek atıldıkları
mahpushanelerde ya da susturuldukları zannedilen sokaklarda hala onlar var, ve
de olacaklardır. Bu tarihin karşı konulamaz akışıdır.
Bu
muhteremin şahsında, tüm ardıllarına zımni ithaf taşıyan Nazım Hikmet şiiri
ile, the end...
selanikli
osman efendi
keskin
muhasebecilerdendi ama o da yanıldı ömründe bir kere
yanlış bir tohum atıp rahm-i madere.
bu tohum dünyaya çıkıp insan biçimini aldıysa da,
boyu bir karış kaldıysa da,
öyle haltlar yedi, öyle işler karıştırdı ki
sövdüler kabrinde bile babası osman efendiye.
osman efendi, ahmet emin adını takmıştı tohumuna,
ahmet emin, yalman'lığı kattı buna
ve ahmet emin yalman
önce alaman oldu sonra amerikan.
ona göre her devirde, her zaman
satılacak bir gazeteydi "vatan"
ve hazret sattı vatanı.
hapse atacaklarmış ahmet emin yalman'ı
amerikana yaranmaktaki rekabet yüzünden.
hapisteki hırsızlara acıyorum ben,
ahlâkları bozulacak
emin beyle aynı damda yaşayarak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder