Pazar, Temmuz 30, 2017

AEY VE HALEFLERİ HOLDİNG A.Ş.


Dünya emperyalist jandarmalık görevini yaşanılan kanlı boğalaşmalardan sonra devir alan ABD, Canım Yudumda artık tek parti yönetiminin kaldırılması ve yerine de yeterince öfke ve kin biriktiren yurdum insanının birikimlerinin tehlike oluşturmayan bir mecraya yönlendirilmesi amacı ile Demokrat Parti'nin kurulması konusunda aldığı rol yeterince yazılmıştır. Hedef tıpkı kendi yurdundaki, hedefleri ve planları makro düzeyde tamamen aynı, detayda ise küçük farklılıklarla çok benzer 2 partili bir sistem, ya kırk katır ya kırk satır, bir yanda müzmin muhalefet CHP, diğer yanda ise dinamik ve suflevizyonu yüksek bir DP (Demokrat Parti), tıpkı tüm dünyadaki hedeflerine benzer şekilde... Her ne kadar DP'nin muhalefet potansiyeli ilk anlarda zayıf gibi görünse de, bilahare gerek aldığı dinamik destek gerekse de karşısına dikildiklerinin halk yığınlarına yaşattığı ızdıraplı ve çileli hayat neticesinde bugünkü "yetmez ama evet"çilerin o dönemki benzerlerinin sayesinde inanılmaz güç toplar ve esen harici rüzgarlar neticesinde de yelken şişer ve yarışta öne geçer. İşte dönemin ruhuna uygun bir gazeteci modeli sökün eder ortalığa, her devirde olduğu ve olacağı üzere, aslında böyle ama, şöyle görünmek modadır gayri, canım yurdumda... Bunların başını da; AEY çeker dönem itibari ile, 1914 yılında ABD Colombia Üniversitesinde gazetecilik ve felsefe doktorası yapmış olup bilahare de yine ABD California ve Georgia Üniversiteleri tarafından kendisine üstün cesaret madalyası verilmiş olup verilen bu madalyaların bugün bile neden verildiği anlaşılamamıştır (aslında gayet net anlaşılmış olacaktır) artık bu muhteremden sonra kötü taklitleri ve halefleri bol miktarda yetiştirilmiş ve bugün nerdeyse tüm matbuatı ele geçirmiştir...

Dönem itibari ile esen sahte demokratlık rüzgarı duldasında liberalizm kök salmakta, bu politikaların doğal sonucu olarak içtimai öfkenin bertaraf luzumat-ı mucibince gayenin birisi de sulhu içtima-i'nin tesisidir ve bunun da yegane yolu siyasi kapsamlı aff-ı umumidir. Namı yurdun sınırlarını aşmış, Nazım Hikmet ve Kemal Tahir gibi muharrirler başta olmak üzere mahpushanelerdeki muharrir ve gazetecilerin serbest bırakılması konusunda içtimai muntarızarane ve hareketlenme yükselmiştir. Tam da bu dönemde anti-komünist Vatan Gazetesinin ABDperverliği ile öğünen yazarı AEY, tıpkı ABD de yaşanan tilkiliklerle dolu tasavvurat-ı şeytaniyeyi hayata geçirir, Nazım Hikmet'i hapishanede ziyaret eder, bilahare de bir makale yazar ve "Nazım Hikmet haksız yere hapishanededir", "derhal serbest bırakılmalıdır" gibi koftiden bir giriş ile başlar ve yazısını, artık "şair değişmiştir, fikirlerinde değişiklik olmuştur, yaptıklarından pişmandır ve artık komünist değil bir milliyetçidir", mealinde nihayetlendirir... Maksat, Nazım Hikmet hayranları, destekçileri ile başta barışseverler ve hukukun üstünlüğüne inananları ve de özellikle yurtdışındaki af kampanyası yürütenleri ters köşeye yatırmaktır. Ancak gazetesindeki köşesinde kendisine tevdi edilen cümlelerle kaleme aldığı; "tam bu sırada Ankara' da komünistlere ve Sovyet emperyalist baskısına karşı şiddetli öğrenci hareketleri aldı yürüdü. Yapılan toplantılarda Sovyet emellerini destekleyen Marko Paşa dergisinin sayıları yırtıldı, yakıldı." gibi buram buram yanıltma kokan neşriyat, büründüğü sırrın dökülmesine neden olmakta idi. Ters köşe yaparak, iftira atmanın kötü örneklerinden sayılan bu muhtereme, Nazım Hikmet; "Biz kitlelerin kahramanlığını yaratmış olan tarihi bir devrede yaşıyoruz. İnsanlar memleket ve fikirleri uğruna ölmeyi, bir bardak su içmek kadar kolay kabul ediyorlar. Bunun için anamın ağlaya ağlaya tükettiği göz nuru filan fişmekanın hiçbir ehemmiyeti yoktur. Ben ne manen çökmüşüm, ne merhamet isterim, ne herhangi bir pişmanlık duydum. Sadece Türk vatandaşı olarak gerek şahsıma, gerekse memleketimin anayasasına yapılan haksızlığa, adaletsizliğe son verilmesini istiyorum, hepsi bu kadar." diyerek cevap verecektir. Mezkur muhteremin açtığı yoldan bugün gidenlerin sayısının artmış olduğu, tıpkı CÖ, AH, HY gibi, ve malum mahfillerdeki rahle-i tedrisattan sonra matbuatın amiral gemisinde aldıkları roller gereği, açıktan gözlemleniyor olsa da, bu görüntü asla ve kat'a doğru değildir, sadece köşe başlarını tutanların sesi aldıkları destek ile fazla çıkmaktadır, tıpkı boş variller misali gibi, oysa gerek atıldıkları mahpushanelerde ya da susturuldukları zannedilen sokaklarda hala onlar var, ve de olacaklardır. Bu tarihin karşı konulamaz akışıdır.

Bu muhteremin şahsında, tüm ardıllarına zımni ithaf taşıyan Nazım Hikmet şiiri ile, the end...

selanikli osman efendi
keskin muhasebecilerdendi
ama o da yanıldı ömründe bir kere
yanlış bir tohum atıp rahm-i madere.
bu tohum dünyaya çıkıp insan biçimini aldıysa da,
boyu bir karış kaldıysa da,
öyle haltlar yedi, öyle işler karıştırdı ki
sövdüler kabrinde bile babası osman efendiye.
osman efendi, ahmet emin adını takmıştı tohumuna,
ahmet emin, yalman'lığı kattı buna
ve ahmet emin yalman
önce alaman oldu sonra amerikan.
ona göre her devirde, her zaman
satılacak bir gazeteydi "vatan"
ve hazret sattı vatanı.
hapse atacaklarmış ahmet emin yalman'ı
amerikana yaranmaktaki rekabet yüzünden.
hapisteki hırsızlara acıyorum ben,
ahlâkları bozulacak
emin beyle aynı damda yaşayarak...

Hiç yorum yok: