Bir
hayat, bir tarih, bir tecrübe, bir örnek, bir yüzakı, Sıhhiyeci İbrahim… Canım Yurdumun,
sancılı yıllarının ezdiği insanlarından biri, dış denge ve illiyetlerin şekillendirdiği
hukuk nizamının gadrine uğramış kuşağının örneklerinden… Emperyalist paylaşım savaşı
akabinde, iki kutuplu hale getirilmiş dünyada, Canım Yurdumun, soğuk savaşın
kızıştırılması ve en kanattaki üs haline getirilmesi adına, sözde siyasi olarak
ama aslında şizofrenik bir korku girdabına itilerek; daha önce Türk Ceza
Kanunu’na faşist İtalya’dan kopyalanarak ilave edilen, 141 ve 142’nci madde
hükümleri ağırlaştırılmış ve bununla da yetinilmeyerek, kanun öncesi bile işlenen
suçlara, hüküm geriye yürütülerek uygulanma cesareti gösterilmiştir. Cesareti
gösterilmiştir diyorum çünkü uluslararası hukuk hükümlerine ve temayüllerine
taban tabana zıt bir durumdur da ondan… Ya rabbi bir hilal uğruna ne güneşler
batırılıyor, babından…
“70
yıllarda tanıdım, “Çeşmenin Sesi”
adlı gazeteyi çıkarıyordu Kale Sinemasının orada ara sokakta, 2. katta ufacık
bir büro vardı, amca derdik ona biz o zaman, ben öğretmen okulunda öğrenciyim
oradan şiir gönderirdim, Çeşmenin Sesinde yayınlanmış şiirlerim vardır o
dönemde, Çeşmenin Sesinin şöyle bir özelliği de vardır, kurşun harflerle dizgi
yapıldığı günler, Doktor Tayfun bile bir alt kattaki ofiste bulunmasından ötürü
zaman zaman dizgilere yardım ederdi. TÖBDER li öğretmenlerin de yardıma
geldiğini de zaman zaman görürdüm Gazetenin hazırlanmasına. Yani gazete bir
dayanışma ve birlikte yaratma kültürünün de eseri idi bir anlamda. Dönem
itibari ile gazete ofisinin tam karşısında şu anda aramızda olmayan Hasan Soma’nın
açmış olduğu bir kahvehane vardı.” diye anlatıyor Aydın Korkmaz… Bilahare de; “İzmir’de
Barış ofset vardı, ben gazeteyi çıkarmaya başladığımda pasajda dar bir geçit
vardı, Ahmet’te orada idi, Çeşme’de benim abim var, İbrahim Önol benim üvey
abimdir, dedi… Ahmet Torman, muhabbet erbabı ve dost limanı bir abi…” diye
eklemiş idi gazetemizin patronu Aydın Korkmaz…
Ahmet
Torman İzmir Emniyetinde 1. Şube (siyasi şube) komiserlerindendir… Yıl 1951 ya
da 1952, tarihe geçiş biçimi ile meşhur “komünist
tevkifatı” başlamış, dönemin Emniyet Müdürü de, çok sonraları sırası ile İzmir’de
Valilik ve 1980 12 Eylül faşist darbesinden sonra parlamenter sistemin ihya
edilmesi çalışmalarında HP (Halkçı Parti) genel başkanlığı ile maruf Necdet
Calp… İzmir’de de “komünist tevkifatına” bahane olarak ta, daha sonra da
beğenilen bir bahane olması hasebiyle onlarca kez yinelenen, bir caminin iki
minaresi arasına komünist bayrakları asıldığını palavrasını söyleyerek, emniyet
harekete geçer, geniş çaplı operasyonlar yürütülür. Bu kapsamda, İzmir’in
ilçesi Kiraz’da sıhhiye memuru olarak görev yapan İbrahim Önol’ın da
tutuklanması söz konusudur, Emniyet Müdürü Necdet Calp bu görevi akrabalık
ilişkisini bilmediği için Ahmet Torman’a tevdi eder. “Gözaltına al getir”,
Ahmet Komiser de; “valla müdürüm beni bu vazifeden azat edin” der, “ben bu
vazifeyi ifa edemem” deyince, bir hayli sinirlenen Müdür “neden ifa edemezsin
oğlum” der, “o benim kardeşim, üvey kardeşim ama kardeşim, ben bu vazifeyi ifa
edemem” der, bunun üzerine Necdet Calp; “Valla Ahmet bu durumda bizim seni
teşkilatın bu biriminde tutmamız da çok zor, gel biz sana başka bir vazife
uyduralım ve teşkilatın bu biriminden alalım.” Bu kapsamda mesleğinde başarılı
olan ancak yaşanılandan ötürü de mutlaka bir sonucu olması gereken bir durumla
karşı karşıyadır komiser. Neyse, talih ve kısmet diyelim, başka birime gönderme
çalışmaları neticesinde komiserin tayini Amerika’ya çıkar, nitekim de kısa süre
sonra gerekli prosedürler tamamlanır ve ABD’ye gider, elçilikte göreve başlar
ve uzun yıllar orada çalışır. İstikbali parlak ve önü açık komiser Ahmet Torman
elçilikte, koruma görevine rıza göstererek hayatını idame ettirir,
anlayacağınız. Daha sonraları emekliliğini müteakip Türkiye’ye geriye dönüşünde,
Türkiye’ye ilk offset makinesini getirir ve İzmir’e yerleşir. Adı “barış” ama sadece
ilan almak adına bir gazete çıkarır.
İbrahim
Önol, diğer memur benzerlerinden farklıdır, idealisttir ve görevi gereği hiç
durmaz, çalışır, didinir ve de maalesef muktedirlerin hiç hoşlanmadığı ve en
affedilmezi yapar “düşünür” ve
topluma faydalı olmanın her şekilde mümkün olduğunu göstermek adına, yayan,
eşekle ya da atla tüm köyleri dolaşır aşıları yapar, aşı bilgilerini arşivler, tekrarlama
günü gelince gerekli hatırlatmalar ile işini gerçekleştirir, işte böyle idi “Komünist tevkifatının” hedefindeki
insan… İbrahim Önol; “Komünist tevkifatı” mucibince, mezkûr dönemde komünist
olmak gerekçesi ile tutuklanan pek çok benzeri gibi, ağır ve uzun sorgulamalar
ve işkenceler altında uzun sayılacak bir süre, süründürülür, sonraları aklanır
ve çıkar, işine döner ve tayinin çıkmasından ötürü de Çeşme’ye yerleşir,
sıhhiye memuru olarak vazife yapar… Daha önceleri birkaç yazıma da konu olan
Sıhhiyeci İbrahim, bundan sonra her türlü siyasal, sosyal ve kültürel faaliyet
içinde vardır, kâh açıktan kâh çaktırmadan. Çeşme Turizm Derneği, Çeşme Halkevi’nin
kitapları ile Kütüphane oluşturma, bu kitapların köy okullarına dağıtılması
gibi gibi… Dönem itibari ile Çeşme Halkevi çok aktif, rivayet o ki, tiyatro
faaliyetlerinde Nazım Hikmet’in “İnek” adlı oyununu bile sahneliyorlar. Bilahare
de “demokrasi” vaadi ile iktidara gelen DP (Demokrat Parti) döneminde Çeşme
Halkevi yıkılır ve rivayete göre de, taşları Ödemiş Demokrat Parti binasının
yapımında kullanılmak üzere Ödemiş’e götürülür. Yaşanılan kahredici, yok etme
ve tenkil politikaları neticesinde artık insanlar, sindirilmiştir demesek te,
artık çok temkinli ve tedbirlidirler, bu hava İbrahim Önol’da da vardır
maalesef… “Yeter söz milletindir”
diyerek iktidara gel, ilk yaptığın işler milletin sesini kısmak olsun, tam da
dönemin ve hatta sürekli olarak canım Yurdumun ruhuna mütenasip bir durum… Aile
yaşanmışlıkların neticesinde ciddi savrulmalar yaşamıştır, ne yazık ki… İbrahim
Önol 80’li yaşlarında vefat eder… Çeşme’deki yetkililerinin, yine Çeşme’nin
yüzaklarından “Sıhhiyeci İbrahim Önol” adına,
bir cadde ya da sokak adı, bir meydan adı gibi, hatırlanmaya müteallik bir adım
atmaları, bu güzel insanı, yaşadığı meşakkatli hayatı hatırlamayı ve
hatırlatmayı ebedi kılmayı düşünmelidirler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder