Cumartesi, Eylül 09, 2017

KIZILIDERİLİ GÖRMÜŞ, BİZ HALA GÖRMÜYORUZ


Malum iki hikâye bir kez daha tekrarlayalım, bakarsınız günü anlamak adına bazı nasırlı ya da zehirli beyinlere bir katkıda bulunur.

Bilindiği üzere 1969 yılında ABD Ay’a “Apollo 11” ile uzaya gönderdiği 3 astronottan 2 sini, Neil Armstrong ve Buzz Aldrin’i Ay’ın yüzeyine indirmiş idi. Gerçi buna hala, aklı kıt, inancı bol bir grup insan inanmamaktadır ama olsun onlar yazımızın konusunu oluşturmamaktadırlar.
Apollo 11 astronotlarına, Ay’ın yüzeyine benzeyen ABD’nin batısındaki bir çölde eğitim verilmektedir. Pek çok Kızılderili topluluğunun da yaşadığı bu yerde bir gün karşılaştıkları Kızılderili yaşlı biri ile sohbete tutuşurlar ve efsaneleşen öyküye göre diyalog şu şekilde gelişir; Kızılderili Yaşlı Adam Astronotlara meraklı gözlerle ve sözlerle ne yaptıklarını sorar, kısa bir zaman sonra Ay’a bir araştırma ve inceleme seyahati düzenleyeceklerini ve bu nedenle de burada böylesi bir eğitimden geçtiklerini söylerler. Yaşlı Kızılderili Adam dinledikleri karşısında uzunca bir süre sessiz kaldıktan sonra, Astronotlara kendisine bir iyilik yapıp yapamayacaklarını sorar. Astronotlar nasıl iyilik beklediğini sorarlar yaşlıya. O da; “Kabilemde yaşayan tüm insanlar Ay’da kutsal ruhların yaşadığına inanır. Onlara Kabilemdeki insanlardan çok önemli bir mesaj göndermek istiyorum” der. Astronotlar nasıl mesaj olacağını merak edip sorarlar, “nasıl bir mesaj göndermek istiyorsun?”. Yaşlı adam kendi dilinde bir şeyler mırıldanır, astronotlardan da bunu ezberleyinceye kadar tekrarlamalarını ister, “astronotların “bu ne demektir” sorusuna ise, “bunu size söyleyemem. Sadece kabileme ve Ay’daki kutsal ruhlara ait ve sadece onların bilebileceği bir sırdır bu. Lütfen bunu iletin, kutsal ruhlara bizim için. Bilahare üsse dönen astronotlar, uzun arayışlardan sonra kendilerine bu bilemedikleri ama ezberledikleri sözün tercümesi için bir hayli çaba gösterirler ve bir gün bunu çevirebilecek birini bulurlar ve hemen ezberledikleri cümleyi kendisine söylerler. Tercümanın ezberledikleri cümleyi dinledikten sonra kahkahalarla gülmesinin ardından, ezberledikleri sözün; “bu insanların size söyleyeceği hiçbir şeye inanmayın sakın ola, bunlar topraklarınıza el koymaya gelmişlerdir.”

Emperyalizmin, ilk evrelerindeki “keşif et-fetih et-talan et” kültürünün tüm dünyaya dayatıldığı günlerde, tüm yeraltı ve yer üstü kaynaklarına el konur iken, çaresiz olarak yerel halklar tüm direnmelerine rağmen “barbar” ilanını müteakip katledilmişlerdir, bugün dünyaya “demokrasi” dersi veren güruh tarafından…

Peki; geçen yüzyıl boyunca yaşanan bu rezaletlere rağmen bu yüzyıla bakiye, yönetimler-insanlar, tüm bu yaşanan kıssalardan hisse çıkarmışlar mıdır? Görünen o ki, ne yazık ki çıkarılmamıştır. Hala doğa, 3 kuruşluk çıkarlar uğruna, emperyal müstevliler ve yerli hempaları tarafından tüm dünyada talan edilmektedir. Yağmur ormanları yok ediliyor, abuk subuk sanayileşme ve salınımlarının serbestliği uğruna hızlı bir küresel ısınma yaşanıyor, sulak araziler yok ediliyor vs vs… Ne olacak, bol elektrik, bol altın, bol gümüş ve hülasa da bol dolar…

Oysa “bu kafa ile gidersek askere nah alırız tezkere” sözünün mucidi necip milletimiz, gözlerinin önünde yaşananlara hala seyirci gibi durmakta… Hayırlara vesile olsun…

Gelelim diğer hikâyeye; Kızılderili Reisi Seattle ne diyor; “soluk benizli önce bizon postu kadar bir toprak istedi. Verdik. Ama yetinmedi, ormanlarımızı ezdi, göğümüzü kararttı, suyumuzu kirletti. Bir gece kırmızı urbalıların tekmeleriyle uyandık. Savaşçılarımız hayvan gibi kesildi, kadınlarımız ipe dizildi, köyümüz ateşe verildi. Amerikan yönetimi, altında dolandığımız yıldızları bayrağına hapsetti. Onlara göre özgürlük “meşale tutan bir heykeldi”. Beyaz adam kibirliydi, asabiydi, çok konuştu, az dinledi. Hak hukuk adaleti, narin, nahif bir kadınla simgeledi. Zavallının eline terazi verdi, gözüne mendil gerdi. Biçare “adaletçik”, ırzına geçeni bile bilemedi.” Aynı Reis bilahare de sonradan bir Kızılderili atasözü niteliği taşıyan; “Son Irmak Kuruduğunda, Son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, BEYAZ ADAM paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”

Tarımı başka ülkeler yapsın, biz oradan tarım ürünü alalım çapsızlığı ve ipsizliği en kolay ama bir o kadar da kabul gören bir yaklaşım olduğu sürece, biz yukarıda yaşanan ve geleceğe bir haklı haykırış olan Kızılderili Şefin dediği gerçeği asla ve kat’a göremeyeceğiz demektir. Sonra da kahvehane köşelerinde konuşur dururuz, elin gâvuru görüyor ve yapıyor, biz ise ne görüyoruz ve de ne yapıyoruz.

Büyük usta Nazım Hikmet ile, nokta…

İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
söz yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.

Hiç yorum yok: