Cumartesi, Eylül 23, 2017

HALA YETMEDİ Mİ?


Gazetemizin patronu, arkadaşımız Aydın Korkmaz, iflah olmaz bir “yetmez ama evet’çi” ve de korkarım ki asla ve kat’a da bu goygoy durumu değişmeyecek… Yahu adam tam bir nato mermer nato kafa (na ti kefari, na ti mermari), yani ha mermer ha bu kafa, tutmuş muhtemelen de bana inat yine, kendisinin bir üst segmentinden Ali Nesin’in “bugün olsa yine yetmez ama evet derim” lafını yazı başlığı olarak kullanarak, neden “yetmemiş” ve neden hala “yapılsınmış” ve de neden hala yapılanlardan “tatmin olamamışlar” konusunda haklılık arayışını sürdürmekte… Daha da çok yazacağa benziyor, kafa bu olunca zinhar ders te alınmaz yaşananlardan, zaman zaman şaka yaptığını zannediyordum ama adam çok ciddi, yahu akıllı adam ama nasıl bu zokaya kanar inanılır gibi değil… Hadi bizim Aydın’ı geçelim, Ali Nesin gibi bir “Matematik Profesörü”, zeki ve akıllı ceddin ahfadı, cici de olsa demokrasinin bir dolu çeşidini görmüş, yalamış ve yutmuş bir insan, “yetmez ama evet”in iflas etmiş iddiaları karşısında hala direnir, anlamak mümkün değil, vallahi karamsar olmamak için deli olmak gerek, çünkü akıllı olup bu insan ve iddiaları karşısında hayat sürdürmek olası değil…

Gerçi bugünlerde sesleri koro olarak artık eskisi gibi çıkmıyor, tribündeki tezahürat geliyor akla, “sustu çocuklar”, rolleri gereği replik olan “yetmez ama evet” deyip dalgalandılar hatta yer yer şahlandılar ve efelendiler, koştular ardından yoruldular ama şimdi duruldular... Gerçi bunların pirleri başta olmak üzere bizim Aydın da dâhil, her biri çıkar meydane ve her biri birbirinden merdane “yok öyle demediydik te, böyle dediydik te…”klasik bel hareketleri, thames trader kamyon direksiyonu çeviriyormuşçasına, oysaki şarkının devamı gibi “yaktın yaktın kül ettin erittin beni, Mecnuna dönderdin mahvettin beni” diyecekleri yerde... Aslında gelinen noktaya bakıp ta, gözlerinin kan çanağına döneceği ana kadar ağlamaları gerekir iken ya da en azından süklüm püklüm kenara geçip oturacaklarına, adeta burunlarından kıl aldırtmaksızın hala felsefe yapıp, “kötünün iyisini tercih” (ehvenişer) şıkkını tercih ettik gibi abukluklara yaslandıklarına göre, söylenebilecek tek şey var, benzer durumları izah için Osmanlı döneminin ünlü sözü; “ya kuvvetli iltimas, ya madeni haz ya da ten ile temas”… Yahu belki alınacaklar ama ben başkaları gibi onların aptal, andevül, embesil, ebleh, debil gibi sıfatlarla adlandırılmasına karşıyım, her biri kendi mesleğinde son derece zeki, akıl dolu insanların başarısını egale eder durumda olacaklar sonra da kalkıp bu abuk subuk tanımlamalara muhatap olacaklar, buna inanmak çokkk zor, hatta imkânsız… Grubun parlak ve janjanlı adı “yetmez ama evet” sözünün mucidi muhterem bile, ne diyor, sonuçlarını görünce… “Yetmez ama evet dedik. Hatta şahsen ben sloganın mucidi olmakla övündüm zaman zaman.” “askeri vesayete karşı” iyi niyetle bir çıkış yaptıklarını zannederek lokomotif görevi üstlendiklerini iddia ederek yola çıktıklarını ancak gelinen duraktaki vaziyeti görünce de, “eğer ki yaşananlarda sorumluluğum var ise Allahım kör et beni” diyerek bu işten yırtabileceklerini zannediyorlar yanılıyorlar… Her iki cihanda da bu vebalden, bu zülden kurtulmak mümkün değil, görecekler, bu zül yakalarından adeta yafta gibi hiç düşmeyecek… Diğer taraftan bunların “yanılmışız, Allah bizi kahretsin” ya da “ellerimiz kırılsaydı da...” gibi u dönüşlerle bu zülden kurtulabileceklerini nasıl düşünebiliriz… Peki, her biri mesleğinin öne çıkmışları olan bu muhteremleri şimdi dinlerken yaptıkları analizlerde isabet şanslarının nasıl yerlerde süründüğünü unutacağız mı? Asla ve kat’a… Yüzlerine bakarak Orhan Veli’nin dediği gibi “ruhunda hicranını söyletme hikâyesi, geç bunları anam babam geç bunları, bir kalemde, bilirim ben yaptığımı” diyeceğiz ve bildiğimizi yapacağız, bunların kuruldukları gazete köşelerinden yazdıklarının yalan, dolan, hile, desise ve yönlendirme hatta algı operasyonu olduğunu bileceğimizden okumayacağız, TV lerde adeta sihirli kaval çalan çoban misali gerdan kırarak anlattıkları dinlemeyeceğiz, vs. vs… İster iyi niyetli olarak bu sığ ve üfürük hikâyelere saflıkla inanmış olsunlar, isterse de bilerek isteyerek ve taammüden tercih etsinler bu pozisyonlarını, insanların gözünde miskal-i zerre kadar önem-i harbiyeleri yoktur ve de olmayacaktır…

Yahu Aydın, Hala yetmedi mi? Yetmedi ise ne yetmedi yaz lütfen de bir anlayalım… Peki, yetmediği sarihte, önceki bölüm nasıldı, vs. vs. Bence artık yetti gayri bi susun, insanlar sizden bir kurtulsun… Yazımızı bu muhteremleri daha da fazla yıpratmadan kaşağıyı elimizden fırlatarak sonlandıralım ama sonlandırırken de Neyzen Tevfik’ten bir iki beyit ile bir kez titretelim bu zevatı belki kendilerine gelirler(!!!)

Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti,
Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti!

Kâbe'den maksat varmaktır yâra,
Kör gibi tapınma kuru duvara.

Mey'de Bektâşi göründüm, Ney'de oldum Mevlevî,
Meşrebim Mollâ-yi Rûmî, mezhebim Bektâşidir

Üstüne alma fakat dinle samur kürkçüyü sen,
Nasıl olsa kabahat sahibini terk etmez.

Hiç yorum yok: