Cumartesi, Ağustos 26, 2017

TENFİZ-İ PİŞDAR


Dünyanın Jandarmalık görevini yürüten ABD’nin, hile ve hurda iddiası ayyuka çıkmış bir seçim neticesinde büyük sermayenin desteği ile devlet başkanı seçilmiş Donald Trump, aklı selameti ve kesafeti ile mütenasip skandal açıklamalarına devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde İspanya Barselona kentinde yaşanan alçak saldırı üstüne, seçim çalışmaları sırasında da kullandığı abuk subuk fikirlerini, topluma bulunduğu makamın da gücü ve desteği ile zerk etme çalışmalarına devam ediyor.

Ne anlatıyor diye baktığınızda tamamen yalan, dolan ama gönlünden geçen uygulamayı parlatmaya çalışıyor. Gerçi ABD’nin işgal ettiği ülkelerde bu kabil işleri bir plan doğrultusunda yaptığı sır değildir. Vietnam başta olmak üzere, birçok Asya ve Güney Amerika ülkesi ile son dönemde Libya, Irak ve Suriye’de gerek direk, gerekse de besleme orduları vasıtası ile katliamlara devam etmektedir. Peki; tüm bu katliamlar ayan beyan ortada iken, 1 numaranın sarf ettiği bu sözlerin anlamı nedir diye baktığımızda, benim açımdan katliamların meşru ve mazur gösterilmesi çabası öne çıkmaktadır. Yani ve mealen şöyle diyebiliriz, biz devlet başkanları istediğimizi yapalım gerekirse muhalifimiz grupları topyekûn imha edelim, ama kimse ses çıkarmasın, hatta desteklesin, aha da beklenti bu… Ben ne dersen o kültürü, ben ne diyorsam o yasadır kültürü…

Peki; Başkan Trump’ın anlattığı hikâye nedir; ABD'li General Pershing'in Birinci Dünya Savaşı’nda ABD tarafından ülkeleri Filipinler işgal edilince, kendilerine direnen Müslüman direnişçileri tutsak edince yaşanır. Ne diyor açıklamasında muhterem; “General Pershing 50 mermi aldı ve onları domuz kanına batırdı. Adamlarına tüfeklerini doldurttu ve 50 teröristi duvarın karşısına sıraladı. 49'unu vurdular ve 50’inci kişiye dedi ki “insanlarına git ve olanları anlat” ve 25 yıl boyunca hiçbir sorun yaşanmadı.”

Görüyorum ki tarihçiler ittifak halinde bunun bir “şehir efsanesi” olduğuna dair açıklamalar yapıyorlar… Deyin ki bu şehir efsanesi, peki insanlık tarihi, Irak’ta yaşanan ve yaklaşık 1,5 milyon insanın ölümü ile sonuçlanan işgal de mi şehir efsanesi, Libya’da, Suriye’de yaşananlar da mı şehir efsanesi… Evet bay tarihçiler, yaşanan bu katliamlar başta olmak üzere, Filipinler’deki de, emperyalizmin ruhuna çok uygun düşer, onlar direnmeyi hatta muhalefet edilmeyi asla affetmezler… Onların ruhlarının formasyonu sömürü düzeninin katmerleşmesi ve devamıdır ve bu uğurda, 50’ler, 100’ler nedir ki, onlar milyonlarca insanın kanına dolar banmış düzenin muazzam mümessilleridirler… Bu böyledir, böyle biline… Bu minvalde tüm arayış, yapılan tüm bu ahlaksızlıkların, tüm bu insanlık dışılıkların, örfi hukuk gibi kabul edilmesi, olmazsa da yaratılan korku ve tenkil neticesinde yaşananlar karşısında sessiz kalınmasının teminidir. Muktedirler açısından, hak, hukuk, ahlak, etik, insanlık, din, iman, hoşgörü ve barış kimsenin umurunda değildir…

Bugün, ağzından def-i hacet eden bu muhterem ve benzerlerini lanetleyenlerin, dün canım yurdumda yaşananlara alkış çalanlar olması, hatta yaşanılan hile hurda düzeninden nemalananlarla akraba ve fikirdaş olmaları şayan-ı dikkattir. Hatırlanacağı üzere, canım yurdumun, uluslararası güçlerin kumpasları mucibince yerli hemhalleri ve onların çocukları vasıtasıyla dizlerinin üzerine çökertilmesi operasyonu çerçevesinde teslim alınması sürecinde benzer şeyler yaşanmıştır. Artık, hak, hukuk, ahlak, etik, insanlık, din, iman, hoşgörü ve barış çabaları ve çalışmaları geride kalmış, hatta bu uğurda 2 kelam edenin bile gözünün üstünde kaş var gerekçeleri ile hayatları söndürülmüştür. Onbinlerce insan ülkesinin sınırları dışına kaçmak zorunda kalmış, yüzbinlercesi canlı canlı mezarlık sayılacak cezaevlerine doldurulmuş, onlarcası idam edilmiş, toplumsal dengeleri eksik gedik de olsa olan sistem ters yüz edilmiş, uluslararası güçlerin at oynattığı çiftlik haline getirilmiştir. Bu şartlar muvacehesinde hayat yürür iken, bellerinin hemen altındaki deliklerin yusuf Yusuf etmesi neticesinde, 5 li çetenin reisi vasıtasıyla; “eğer 5’imizden birine bir suikast girişimi yapılır ise, şüpheli teşkilatın cezaevlerindeki üyelerini kurşuna dizme kararı aldık” gibi tam da onların hukukuna uygun, hatta kendilerinden 40 yıl sonra gelen benzerlerine mülhem fikirler derç etmişlerdir. Tabii ki, suçun ve cezanın kişiselliği ceza hukukunun evrenselliği bu kabil tiranların umurunda mı, akıldaneleri birkaç tane normalde kuran kursunu bile torpille ite kaka bitirmiş ama sayelerinde profesör unvanı verilmiş bir avuç bilimin yüzkarası herifin sufleleri ile, suçların sosyal statü olduğu, aileden ve içinden gelinen toplumu da kapsayan bir vaka olduğundan hareketle, içinden bir suçlu çıkan toplumu topyekün yok etme kültürü dayatılmaktadır.

Peki; bu zevata, sosyal statülerinden ötürü harici bedhahları ile siyasi emellerinin tevhidi mucibince hoş görü ile bakalım, bunlara “hukuk doçenti” yetmedi “hukuk profesörü” ünvanı veren kartvizitlerinin başında kocaman kocaman Prof. Dr. yazan ve gerçekte işleri hukuk öğretimi ve eğitimi vermek olan zevata ne diyelim… Buyurun altına imza attıkları, karara bakın ve ağlayın… Aşağıda, hak ve hukuk ne varsa topyekün ayaklar altına almış Kenan Evren’e verilen payenin karar özeti… Evlere, mahalleye ve Ülkeye şenlik… Kelimelerin sustuğu an, bu andır… Ancak bu kurulun kimlerden oluştuğu artık gizlidir ve bu kurul üyeleri çıkıp “verdiysem ben verdim, size ne” diyemiyorlar, yaptıkları işe inanmadıklarından değil ama utançlarından sesleri çıkamıyor…

‘Haiz olduğu ahlaki faziletler ve meziyetler yanında vatana hizmet ve yurtta ilmin yayılmasında büyük hizmetler ifasıyla temayüz etmiş olan Cumhurbaşkanı Sayın Kenan Evren’e ilmî kıymet ve meziyetlerinin tebcili için ‘fahrî profesörlük’ payesinin tevcihine karar verilmiştir.’
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Fakülte Kurulu

Hiç yorum yok: