Pazar, Ocak 21, 2018

ÖLÜMÜN ARDINDAN SÖYLENENLER


Ölüm; hangi yaşta olursa olsun zordur, ama ne yazık ki bu zorluk ölen için değildir, geride kalanlar içindir. Diğer taraftan; doğum ile başlayan süreç, ölüm ile kaçınılmaz ve doğal olarak sonlanan süreç, inançları gereği öteki dünyaya inananlar için, tanımlanmış sonsuz ve kutsal âleme göç ebedi yaşama merhaba, inanmayanlar için de sonsuz sessizlik ve yıldızlara yolculuk, başka bir şeye dönüşüm manasında son olarak tanımlanmakla birlikte, kimileri için toprağın altında kalmak, kimileri için yakılmak mukadder son olmaktadır. Ama her canlının başına, er geç, ama mutlaka gelen korktukça yaklaşan, omuz silktikçe nispeten uzaklaşan ya da umursamadıkça çok ta kötü görünmemeye başlayan bir vaka… Ayrıca ölümün kutsanması da, başta gerek siyasiler, gerek din adamları, gerekse de şair ve ozanlar tarafından kutsanması da, ne yazık ki engellenir bir şey olmaktan çok uzak. “Şehadet şerbeti içmek” için cihat bir tarafı gaza getirmenin, öne sürmenin şiarı olurken, diğer tarafta bağımsızlığın, sömürüye karşı dik duruşun şiarı “Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin… Savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa ölüm hoş geldi, safa geldi” olarak öne çıkmaktadır. “Kır kalemi, kes cezamı, yaşamayı neyleyim” gazına gelmeden, Nazım Hikmet ustanın “yaşamak güzel şey be kardeşim” noktasına terfi edilmesi farz olunmalıdır.

Gerçekte, ölen bir yakınınızsa teskin etmek üzere taziye babında söylenenler, sizce kocaman bir hiçtir… Çünkü bıçak ağzınızı açmamaktadır,  beyniniz öylesine ağırdır ve zonklamaktadır ve çenenize öylesine basınç yapar ki, kulaklar işitmez, gözler görmez ve diller söylemez olur… Taziyelerden, teskin edici sözlerden sonra yalnız kalmaya başladığınız anda, 3 duyunuzun başına gelenlere ilaveten her şey farklılaşır, kaybettiğiniz yakınınızla konuşur gibi kendi kendinize konuşmaya, gözyaşlarınız arasında boğulmaya başlarsınız. An itibariyle son görüşmeniz gerçekleşiyor gibi düşünerek, söylemek istediğiniz ya da gerektiğinde ve zamanında söyleyemediklerinizi usta bir şair kabiliyetiyle anlatmaya çabalarsınız.

İnsan hayatının 3 önemli evre ile tanımlandığı söylenir ya,
1.    Anaaaa ne kadar da büyümüş
2.    Aaaaaa vallahi hiç değişmemişin
3.    Hay Allah hiç haberimiz olmadı, tam da o durum, ama başkaları için…

Neyse; konuya yönelik söyleyeceklerimizi söylemeye geçelim… Ve taziye babında toplumumuzda taziye ve baş sağlığı için söylenen sözlere geçelim. Cenaze mazından itibaren başlayan, kimisi dualarla, kimisi alkışlarla uğurlanırken, 7’si, 40’ı ve 52’si ve de seneyi devriyelerinde söylenen sözler;

Eğer zamanlı ve sıralı bir son ise, genellikle, Allah taksiratını affetsin, Mekânı cennet olsun, Allah rahmet eylesin, Nur içinde yatsın, Toprağı bol olsun, Hakkın rahmetine kavuştu, İyi bilirdik, Hepimizin gideceği yer orası, Rahmetli efendi adamdı, Nurlarda yatsın, Allah gani gani rahmet eylesin, Allah sevenlerine sabırlar versin, Ruhu şad olsun,
Eğer yaşamın erken döneminde yaşanmış bir son ise, Yolun açık olsun, Acımız büyük, Derslerinde çok başarılıydı, Okumayı çok seviyordu, Doktor olmak istiyordu, İçimizde,
Eğer amansız bir hastalık nedeni ile yaşanmış bir son ise; Ölenle ölünmez, Çok hastaydı kurtuldu acılarından, Allah'tan çok çekmedi rahmetli, Kurtuldu be adam, Seni çok özleyeceğiz,
Eğer sanatçı birinin vefatı ise; Son şakasını yaptı, Işıklar içinde uyusun, Yıldızlar yoldaşı olsun, Işıklarda kalsın, Yıldızlara uğurluyoruz, Yapma be Niyazi, Ah ulan Rıza, İyi insanlar güzel atlara binip gittiler,
Gibi başta olmak üzere daha da birçok şey söyleniyor, bugün bizlerin söylediği bu sözler, mutlaka eninde sonunda bir gün bizim de arkamızdan söylenecek olan sözlerdir. İyi de bu sözler, söyleyenin ve söylenenin nezdinde nasıl karşılanmaktadır, işte asıl mesele bu. Başkasına söyleyeceğiniz sözü söylüyorsunuz, çekip gidiyorsunuz, söylenen dinleyip geçebiliyor mu peki, nerde… Ahhh “ateş düştüğü yeri yakıyor”. Söyleyenler için, bir ölüm, bir mefta, bir şehit ama söylenenler için bir ateş topu…

Genel manada; “Arap hava yollarına bindi”, “imamın kayığına binmek” ile başlayan tanımlamalar yapılırken, “daha dün beraberdik”, “insan şaşırıyor”, “inanılır gibi değil”, “sanki gelecekmiş gibi”, “Allah’ın takdiri” tanım ve tarifleri ile ölümü kısaca ve fikrimce toparlamaya çalıştım. Ne gereği vardı dediğinizi duyar gibi oluyorum, bence tam da gereği ver… Çünkü; “pisi pisine gitti Niyazi” sözü de sıkça kullanılan bir sözdür.

“Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.”
Diye başladığı şiirinde Cahit Sıtkı Tarancı, şiiri şöyle bitirmekte,

“Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.”

Son olarak büyük Şair Nazım Hikmet’in Taranta Babu’ya mektuplar başlıklı şiirinde, onuncu mektupta anında ruhuna uygun olarak şöyle sesleniyor;

Ne tuhaf şey Taranta-Babu;
bizi kendi topraklarımızda öldürmek için
kendi topraklarımızın
                      baharını bekliyorlar.
Ne tuhaf şey Taranta-Babu;
belki bu yıl Afrika'da
yağmurların dinişi,
renklerin, kokuların
gökten yere bir şarkı gibi inişi
ve güneşin altında ıslak toprağımızın
derisi tunç yaldızlı Gallalı bir kadın gibi gerinişi,
bize senin
                memelerin
                              gibi tatlı yemişlerle beraber
                              ölümü getirecek.
Ne tuhaf şey Taranta - Babu!
Kapımızdan içeri ölüm
kolonyal şapkasına
               bir bahar çiçeği takıp girecek...

Hiç yorum yok: