Futbolcu
Rıdvan, Arda gibilerine kızanlara, kızdıkları noktanın üstünde duranların
tekmili birden kısa bir hikâyesini yazmak şart oldu, gerçi bu bir anlamda
kendime de bir telkin manasındadır ya…
Tek
Parti’den kurtulma planları yapılan dönemde “demokrasi” ve “özgürlük”
vaat edilerek, siyaseten yedeklediği, dümen suyuna çekilen aydın geçinen
zümrenin sefaleti, ne yazık ki belli dönemlerde canım Yurdumun gündemini
oluşturma gayretindeki bir kısım aydınların makûs talihi olmuştur, “benim oğlum okur döner döner okur” döngüsü
kırılamamış, memleketin de siyaseten mümbit topraklarının katkısı ile tarihten
de hiç ders alınmayarak devam etmiştir. Aslında bu bir “yetmez ama evet” başarı
hikâyesi olup, bu cenahtan da nasıl sözde muhalefet ede ede güç odaklarının
yedeğine düşünülürün, acıtan, iç burkan bir özetidir.
Evet,
DP (Demokrat Parti) saflarında direk yer almaksızın, perde arkasında, en
azından bugünküler kadar cesaret göstermeksizin, utangaç ve mahcup görüntülü
sınırlı ve sorumlu desteklerini esirgemeyip, “erbabı yaparsa çarşaf bile
kıpırdamaz” babından oluşan tuzağı bile görememişlerin ve onların bugüne
taşınan ardıllarından bahsediyorum. İlgili kaynakların bulunup, bahse konu
bilgilerin teyidinin çok kolayca yapılacağı üzere, dönemin birçok sosyalist
eğilimli, demokrat veya tek parti baskılarından bıkmış, usanmış ama asla muhafazakâr
olmayan, faşist olmayan muhteremleri, kâh finansmanı iyi saatte olanlar tarafından
yapılacak dergilerde sözde bağımsız yazılar yazmak, kâh başka bazı ikballer ya
da ehven koşullar önerilmesi numaraları ile yedeklenmiş, anlı şanlı
muhteremleri görmek mümkündür. “Tek parti ve Milli Şef İnönü’ye karşı, özgürlük ve demokrasiyi savunan
yeni bir siyasal hareket ortaya çıkıyor. Senin de bizimle olmanı istiyoruz”
oltasının peşinden, kimileri başlangıçta birlikte olmak kaydı ile kimileri
sonuna kadar, yeni bir tarz ve ABD’ye bağımlı despotik rejimin oluşmasının
yelkenine rüzgâr olmuşlardır. Peki, kim mi idi bunlar, Zekeriya Sertel, Mehmet
Ali Aybar başta olmak üzere Niyazi Berkes, Pertev Boratav, Behice Boran gibi
geniş kitlelerce bilinen isimler sayılabilir.
Hadi
bunları anlayalım diyelim ki son güne kadar tek parti yönetiminin ve onun
baskıcı rejiminin kadrine uğradılar ve demokrasi havarisi gördükleri muhteremin
peşine takıldılar, tıpkı fareli köyün kavalcısının peşine takılan çocuklar gibi
ama bugüne yansıyan ardılları nasıl izah edilir tüm bu yaşananlara rağmen, bu
kadar entelektüel birikimi olan kendilerine bir şeyler vehmedenler nasıl bu
trene binerler, anlaşılır gibi değil. Bunların önemli bir kısmı akademik
kariyerleri ile insanları fikren ve ruhen ezecek durumdadırlar, çocuklarımıza
üniversitelerde ders verirken, yazdıkları kitapları bize sunarken ettikleri cilalı
laflara bakarsanız… Strateji, Taktik, Ahlak, Etik gibi değerlerin öne çıktığı
yüzlerce eser yaz, tek eserin esirine teslim ol… Demezler mi adama, yahu siz
daha bu küçücük ayak numaralarını göremiyorsunuz, farkında değilsiniz şu basit
çalımların…
Hani
bizi etkilemese, geleceğimizi ipotek altına alma riski taşımasa, çok komik olur
bu koca koca akademik ünvanlı heriflerle maytap geçmek ama mesele ciddi,
gelecek kaygılı…
Ne
diyor anlı şanlı matematik profesörü Ali Nesin; “Tabii ki “Yetmez ama evet” diyecektim. Ben doğrusunu
yaptığıma inanıyorum. Bugün olsa bugün de aynısını derim”… Süper laf yok… Ne
diyor, anlı şanlı siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler profesörü Baskın
Oran “ne kadar değişse o kadar sevap”… Bravo, şimdi hala daha utanmadan panelist
oluyor konuşuyor sağda- solda, utancından adam yerin dibine girer be… Ne diyor
anlı şanlı, yazar, akademisyen ve siyaset aktivisti Murat Belge “merkezinde Kemalistlerin
olduğu cephe nefretlerini hayır diyerek kusuyor”, vay ki vay… Eeee tabii ki
böyle yapacaksın, pigme boyun ve aklınla, kimselerin erişemeyeceği süslü kelamlar
edeceksin… Ne diyor anlı şanlı gazeteci ve yazar Ahmet Altan “her çıkan evet bu
zalim düzenin temeline şahmerdan gibi vuracak”… Vay ki vay aşk romanları yazarı,
babasının yolunda… Ne diyor anlı şanlı gazeteci Mehmet Altan; “hayır
diyenlerini ayıplıyorum” eee vallahi doğru… Uzatmadan özetleyelim, yeniden, Şahin
Alpay “bin kere evet”, Cengiz Çandar “hukukun üstünlüğü için evet demekten
başka yol var mı”, Orhan Pamuk “evet diyeceğim, darbecilerle hesaplaşmanın yolu
açılıyor”, Adalet Ağaoğlu “evet diyerek hakkımızı aramanın yolunu açıyoruz” ,Sezen
Aksu “tabii ki evet diyeceğim ve evet demeye de devam edeceğim”, Sinan Çetin “bir
daha darbe olmasının önüne geçmek için evet diyorum”… Yaaa işte sahip ol böyle
aydına, düşme hiçbir kaygıya… Bu zevat bu işin sıradan ve sunulduğu biçimi ile
bir anayasa referandumu olmadığını bile anlayamadı, bravo… Herkes tarafından
kandırılanlar sadece bu muhteremleri kandırıyor… Bükemediğin bileği öpmek gerek
ama biz yine de yapmayalım… Ama Rıdvan’a, Arda’ya, Burak’a, ben dâhil kızarız
ya, aslında bunları akılları bu kadar ve çaktırmadan büyük para kazanmaktan
başka hiçbir özelliği olmayan bu çocuklar kabulü ile kızmadan ve de kıyısından
kenarından eleştirmeliyiz.
Unutmamalıyız
ki; ÖDP’nin ilk genel başkanı Ufuk Uras’un “örtünme insanın özgürleştirmektedir”
yaklaşımı ile başlayan, HDP’nin tarafsız kalma manasındaki boykotuna uzanan bir
sürecin geleceği nokta her zaman kaçınılmaz olarak burası olur.
Bizim
gazetenin patronu Aydın Korkmaz; “ben 12 Eylülde hayır dediğim anayasaya neden
şimdi değişmesin diyeyim” diyerek lafzi parlak ama muhteva kofti açıklamalar
yapmış idi… Üstelik adı bile Aydın… Yahu aklımız karıştı bu kafalardan yorulduk
vallahi… Ancak canım yurdumun toprakları da mümbit be, verdikçe veriyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder