Cuma, Ocak 11, 2019

EVİM


Çamlı Pansiyonun oradan Ovacık Eski Yoluna sapınca yaklaşık 150 mt sonra sağda, girişinde kocaman bir dut ağacı bulunan ve bahçesine de buradan girilen bir ev idi, doğup büyüdüğüm ev, yanında sulama havuzu, küçük bir balık yetiştirme havuzu, havuz duvarı üstünde sayısını ne yazık ki tam hatırlayamadığım lakin yaklaşık 70 teneke saksılık karanfil çiçeği olan, havuza suyu bir dolap marifetiyle çekilen bir kuyunun bulunduğu, yaklaşık 5 dönümlük bir bahçe içerisinde yer alırdı. Dönem; imar planı, plan notları, inşaat ruhsatı, inşaat projeleri, kontrol mühendisleri, Belediye denetimi, iskân raporu, beton santralı, transmikser, beton pompası, nervürlü demir, vs gibi kavram ve ihtiyaçların bilinmediği, istenmediği bir dönem idi. Ev mi ihtiyaç, ev mi inşa ettirecektiniz, proje mi çizdirecektiniz, Neşet Kalfa ya da Ahmet Pala mecburiyetiniz idi öncelikle, sonra da İbrahim Kalfa… Malzeme de, yerli taş ve ahşap idi, kum ve çakıl mı, Fener Koyu ne güne. Söylerdiniz arabacı Çelebi’ye 2 büyük tekerlekli at arabası ile gelirdi. Çimento ile demir ise en zoru idi, taa son zamanlara kadar.

İhtiyaca binaen, zaman içerisinde, geliştirilmeye açık ve de geliştirilen ev, içeriden ahşap bir merdiven ile 2. katına çıkılan gelişmiş bir gecekondu görüntüsü verirdi. Tüm duvarlar taş, kat döşemeleri ahşap, çatı ahşap ve çatı örtüsü de babamın en öğündüğü bölüm idi sanki kendi yapmışçasına, Marsilya kiremit’i idi. Kocaman bir mutfaktan girilirdi eve, ama bugün bilinen cinsten bir mutfak değil, içinde “ocak” bulunan, yemeklerin yendiği hatta ağırlıklı eğleşme mekanı, bulaşıkların içinde yıkandığı, mozaik’ten dökme bir eviye, su temini ise elbette taşıma su… Ocakta yakılan odun, günün bölümlerine uygun görevler üstlenmiş idi, yemek pişirme, eğleşilen mekanın ısıtılması ve yanan odunun kömür haline gelişi ile oluşan malzemenin genellikle akşam saatlerinde mangala taşınarak diğer odaların ısınmasını temini gibi. Gerçi mangalda yakılacak kömür ihtiyacı Uzunkuyu’da üretici İrfan Amcadan her yıl çuval çuval gelen bedava odun kömürü ile karşılanırdı ama bitince istenilmezdi ki, yeniden yeniden, müracaat ocak olurdu. Sonradan bize tüp gazlı ocakları öğrettiler, sobaları öğrettiler, yani daha fazla tüketim, daha fazla konfor ki buna da konfor denilirse işte. Mezkûr mekânda duvarın bir hayli üstlerinde oluşturulan küçük bir raf üstünde, evin en prestijli aleti “radyo” bulunurdu, ajanslar, arkası yarınlar, radyo tiyatroları takip edilirdi. Çok sonraları Dede Torununa oynasın diye verdiği radyonun sökülebilecek en küçük parçasına kadar söküldüğünü üzülerek görmüş idim. Ne radyo idi be, ne önemli bir alet idi, dinlenilen ajanslar üstüne komşular ile yapılan zevkli ve çekişmeli siyasi tartışmalarını izlerdim babamın, konular ne idi, kim hangi mevzuda neyi savunurdu çok hatırladığımı söyleyemem. Ama babamın DP (demokrat parti) ve devamı AP (Adalet partisi) taraftarı olduğunu hatırlıyorum lakin namus ve dürüstlük konusunda taviz verilebileceği asla kabul görmezdi. Hay Allah ne günlerdi…  

Bir sabah, bahçe (avlu) kapısının önündeki dut ağacının kesildiğini gördüğümde çok üzülmüş idim bunun üstüne babam yere dökülen dutların nasıl böcek ve haşere ürettiğini, yerleri nasıl kirlettiğini anlatırken yaşadığı içten mahcubiyetini unutamam. Dutun sonradan eşek semerine dönüştüğünü de öğrenmiş idim babamın final savunmalarından. Hay babacığım, evde her şeye muktedir gördüğüm adamın dutu kesmesi sonrası mahcubiyeti unutulacak gibi değildir vallahi.  

Ön avlunun en önemli parçası ise, dolap kuyusudur, bilenler bilir de bilmeyenlere anlatayım, kuyu yaklaşık 6 mt derinliğinde olup, tabanı kil tabakası idi hatırladığım. Üstünde kovaların bulunduğu bir çarkın dönerek kuyudan suyu alıp, yukarıya çıkarıp havuza bağlı bir ahşap kanalete döküldüğü çarkı döndüren güç ise “dolap beygiri” adı verilen bir at ya da bir eşek idi. Sonradan dolap bozulunca, taa 90 lı yıllara kadar kullanılacak “Yugoslav” malı bir elektrik motoru ve türbini satın alınmış, eşek ise bu sayede nakliye ve taşıma işine terfi ettirilmiş idi. Kuyu buz dolabı görevi de görür, içine büyük sepetlerle sarkıtılan et ve peynir gibi gıdalar selametle korunurdu. Kuyunun suyunun kalitesi de bir hayli iyi idi, ben tadı, kokuyu kaliteyi şimdilerde çok net hatırlamasam bile, testileri ile su almaya gelen insanların sayısın fazlalığı bu anımsamayı teyit eder niteliktedir. Avlunun bahsettiğim 5 dönümlük bahçeye açılan bölümünde, bir ahır var idi, bu ahır başta eşek olmak üzere, keçi, koyun ve tavukların mekânı idi. Keçilerin “Malta”, koyunların ise “Sakız” olduğunu söylememe gerek yoktur sanırım, anacığımın sağdığı sütlerle yaptığı peynir, yoğurt ve tatlıların tadını sonraki hayatımda bir daha asla bulamadım, belki vardır da ben bulamadım, bilemiyorum gayri. Kendi tavuklarımızın yumurtalarını ne kadar anlatsam beyhude, koca bahçede gün boyu serbest dolaşır, beslenir, ilaveten buğday, arpa ve mısır ile de takviye edilirdi bu beslenme.

Kuyudan çekilen suyun boşaltıldığı havuz, yaklaşık 7 ya da 8 mt kenar uzunluğu olan kare bir yapı olup derinliği de yaklaşık 1,5 mt idi. Havuz her yıl boşaltılıp, içine bir yıl içinde havadan gelen toz toprak çökeltilerinden temizlenir, duvarları kireç ile boyanır, tertemiz hale getirilirdi. Bu temizlik faslında da içinde bulunan balıklar, hemen yandaki yavru balık yetiştirme amaçlı, babamın yaptığı küçük havuza aktarılır idi. Benim balık yakalama yeteneklerimi bu havuzda geliştirdiğimi hemen söyleyeyim, ama nedense olta yerine başka bir çengel gibi bir şeyin ucuna ekmek takar yakalardım, çünkü yakalanan balığa zarar vermemek esas idi, her yakaladığım balığı da hemen tekrar suya atardım. Babam neden bu konuda bir de küçük havuz yapmış ve bir profesyonel gibi balık yetiştirirdi tam hatırlamıyorum ama çok muhtemel ki bunları havuzlarına balık isteyenlere satıyordu. Bu balıklar sulama havuzunun istenmeyen misafirleri sivrisineklere ve oluşacak yoğun yosuna karşı bir önlem olarak ta görev yaparlardı öğrendiğim kadarı ile.

Evet, ne yazık ki bana ayrılan yerin sonuna geldim yine, havuzun kenarındaki çok çeşitli karanfiller, bahçedeki ekmek fırını, akşamları çatı arasına çıkarılan ve her sabah geri alınan kedimiz, balık yavrusu havuzu, Ovacık eski yolundan hayvan gübresi toplayışımız, komşularımız konusunda bir yazı daha yazacağım.

Hiç yorum yok: