Çamlı
Pansiyonun oradan Ovacık Eski Yoluna sapınca yaklaşık 150 mt sonra sağda,
girişinde kocaman bir dut ağacı bulunan ve bahçesine de buradan girilen bir ev
idi, doğup büyüdüğüm ev, yanında sulama havuzu, küçük bir balık yetiştirme
havuzu, havuz duvarı üstünde sayısını ne yazık ki tam hatırlayamadığım lakin
yaklaşık 70 teneke saksılık karanfil çiçeği olan, havuza suyu bir dolap
marifetiyle çekilen bir kuyunun bulunduğu, yaklaşık 5 dönümlük bir bahçe
içerisinde yer alırdı. Dönem; imar planı, plan notları, inşaat ruhsatı, inşaat
projeleri, kontrol mühendisleri, Belediye denetimi, iskân raporu, beton
santralı, transmikser, beton pompası, nervürlü demir, vs gibi kavram ve
ihtiyaçların bilinmediği, istenmediği bir dönem idi. Ev mi ihtiyaç, ev mi inşa
ettirecektiniz, proje mi çizdirecektiniz, Neşet Kalfa ya da Ahmet Pala
mecburiyetiniz idi öncelikle, sonra da İbrahim Kalfa… Malzeme de, yerli taş ve
ahşap idi, kum ve çakıl mı, Fener Koyu ne güne. Söylerdiniz arabacı Çelebi’ye 2
büyük tekerlekli at arabası ile gelirdi. Çimento ile demir ise en zoru idi, taa
son zamanlara kadar.
İhtiyaca
binaen, zaman içerisinde, geliştirilmeye açık ve de geliştirilen ev, içeriden
ahşap bir merdiven ile 2. katına çıkılan gelişmiş bir gecekondu görüntüsü
verirdi. Tüm duvarlar taş, kat döşemeleri ahşap, çatı ahşap ve çatı örtüsü de
babamın en öğündüğü bölüm idi sanki kendi yapmışçasına, Marsilya kiremit’i idi.
Kocaman bir mutfaktan girilirdi eve, ama bugün bilinen cinsten bir mutfak
değil, içinde “ocak” bulunan, yemeklerin yendiği hatta ağırlıklı eğleşme mekanı,
bulaşıkların içinde yıkandığı, mozaik’ten dökme bir eviye, su temini ise
elbette taşıma su… Ocakta yakılan odun, günün bölümlerine uygun görevler
üstlenmiş idi, yemek pişirme, eğleşilen mekanın ısıtılması ve yanan odunun
kömür haline gelişi ile oluşan malzemenin genellikle akşam saatlerinde mangala
taşınarak diğer odaların ısınmasını temini gibi. Gerçi mangalda yakılacak kömür
ihtiyacı Uzunkuyu’da üretici İrfan Amcadan her yıl çuval çuval gelen bedava
odun kömürü ile karşılanırdı ama bitince istenilmezdi ki, yeniden yeniden,
müracaat ocak olurdu. Sonradan bize tüp gazlı ocakları öğrettiler, sobaları
öğrettiler, yani daha fazla tüketim, daha fazla konfor ki buna da konfor
denilirse işte. Mezkûr mekânda duvarın bir hayli üstlerinde oluşturulan küçük
bir raf üstünde, evin en prestijli aleti “radyo” bulunurdu, ajanslar, arkası
yarınlar, radyo tiyatroları takip edilirdi. Çok sonraları Dede Torununa oynasın
diye verdiği radyonun sökülebilecek en küçük parçasına kadar söküldüğünü üzülerek
görmüş idim. Ne radyo idi be, ne önemli bir alet idi, dinlenilen ajanslar üstüne
komşular ile yapılan zevkli ve çekişmeli siyasi tartışmalarını izlerdim babamın,
konular ne idi, kim hangi mevzuda neyi savunurdu çok hatırladığımı söyleyemem.
Ama babamın DP (demokrat parti) ve devamı AP (Adalet partisi) taraftarı
olduğunu hatırlıyorum lakin namus ve dürüstlük konusunda taviz verilebileceği
asla kabul görmezdi. Hay Allah ne günlerdi…
Bir
sabah, bahçe (avlu) kapısının önündeki dut ağacının kesildiğini gördüğümde çok
üzülmüş idim bunun üstüne babam yere dökülen dutların nasıl böcek ve haşere
ürettiğini, yerleri nasıl kirlettiğini anlatırken yaşadığı içten mahcubiyetini
unutamam. Dutun sonradan eşek semerine dönüştüğünü de öğrenmiş idim babamın
final savunmalarından. Hay babacığım, evde her şeye muktedir gördüğüm adamın dutu
kesmesi sonrası mahcubiyeti unutulacak gibi değildir vallahi.
Ön
avlunun en önemli parçası ise, dolap kuyusudur, bilenler bilir de bilmeyenlere
anlatayım, kuyu yaklaşık 6 mt derinliğinde olup, tabanı kil tabakası idi
hatırladığım. Üstünde kovaların bulunduğu bir çarkın dönerek kuyudan suyu alıp,
yukarıya çıkarıp havuza bağlı bir ahşap kanalete döküldüğü çarkı döndüren güç
ise “dolap beygiri” adı verilen bir at ya da bir eşek idi. Sonradan dolap
bozulunca, taa 90 lı yıllara kadar kullanılacak “Yugoslav” malı bir elektrik
motoru ve türbini satın alınmış, eşek ise bu sayede nakliye ve taşıma işine
terfi ettirilmiş idi. Kuyu buz dolabı görevi de görür, içine büyük sepetlerle
sarkıtılan et ve peynir gibi gıdalar selametle korunurdu. Kuyunun suyunun
kalitesi de bir hayli iyi idi, ben tadı, kokuyu kaliteyi şimdilerde çok net
hatırlamasam bile, testileri ile su almaya gelen insanların sayısın fazlalığı
bu anımsamayı teyit eder niteliktedir. Avlunun bahsettiğim 5 dönümlük bahçeye
açılan bölümünde, bir ahır var idi, bu ahır başta eşek olmak üzere, keçi, koyun
ve tavukların mekânı idi. Keçilerin “Malta”, koyunların ise “Sakız” olduğunu
söylememe gerek yoktur sanırım, anacığımın sağdığı sütlerle yaptığı peynir,
yoğurt ve tatlıların tadını sonraki hayatımda bir daha asla bulamadım, belki
vardır da ben bulamadım, bilemiyorum gayri. Kendi tavuklarımızın yumurtalarını
ne kadar anlatsam beyhude, koca bahçede gün boyu serbest dolaşır, beslenir,
ilaveten buğday, arpa ve mısır ile de takviye edilirdi bu beslenme.
Kuyudan
çekilen suyun boşaltıldığı havuz, yaklaşık 7 ya da 8 mt kenar uzunluğu olan
kare bir yapı olup derinliği de yaklaşık 1,5 mt idi. Havuz her yıl boşaltılıp,
içine bir yıl içinde havadan gelen toz toprak çökeltilerinden temizlenir,
duvarları kireç ile boyanır, tertemiz hale getirilirdi. Bu temizlik faslında da
içinde bulunan balıklar, hemen yandaki yavru balık yetiştirme amaçlı, babamın
yaptığı küçük havuza aktarılır idi. Benim balık yakalama yeteneklerimi bu havuzda
geliştirdiğimi hemen söyleyeyim, ama nedense olta yerine başka bir çengel gibi
bir şeyin ucuna ekmek takar yakalardım, çünkü yakalanan balığa zarar vermemek
esas idi, her yakaladığım balığı da hemen tekrar suya atardım. Babam neden bu
konuda bir de küçük havuz yapmış ve bir profesyonel gibi balık yetiştirirdi tam
hatırlamıyorum ama çok muhtemel ki bunları havuzlarına balık isteyenlere
satıyordu. Bu balıklar sulama havuzunun istenmeyen misafirleri sivrisineklere
ve oluşacak yoğun yosuna karşı bir önlem olarak ta görev yaparlardı öğrendiğim
kadarı ile.
Evet,
ne yazık ki bana ayrılan yerin sonuna geldim yine, havuzun kenarındaki çok çeşitli
karanfiller, bahçedeki ekmek fırını, akşamları çatı arasına çıkarılan ve her
sabah geri alınan kedimiz, balık yavrusu havuzu, Ovacık
eski yolundan hayvan gübresi toplayışımız, komşularımız konusunda bir yazı daha
yazacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder