Pazar, Şubat 10, 2019

EVİM - 4


Çocukluğumun geçtiği evin hallerine yönelik yazdığım; yaşam zorluklarının bolluğu yanında huzur, bereket ve mutluluk dolu sürecin tüm sokağımıza, hatta kentimize, hatta hatta tüm yurdumuza şamil bir durum oluşturduğunu söylemeye gerek yoktur sanırım. Sosyal ve ekonomik imkanların çok sınırlı ve kısıtlı olmasına rağmen hayatın tariflenemez kadar keyifli olmasının hayatiyeti bizim mutluluk tarifimizin kısıtlı ya da sınırlı olmasına mı bağlı idi bilemem ama insanların daha mutlu olduğu tüm beşerî ilişkilerin seviyesi ve kalitesinden bilinir ve anlaşılırdı. Yokluk ve mutluluk ile varlık ve mutluluk kıyaslaması yapıldığında görülecektir ki bu tuhaf tezat durum ve tenakuzun ne tarafında durursanız durun mutlaka karşının durumu daha özlenesi ve daha hedeflenesi bir cazibesi bulunacaktır. Şimdi çok çeşitli işlemleri oturduğumuz yerden kalkmadan bir tuş ile halledebildiğimiz bir üst teknolojik seviyede yaşıyoruz, herkesin cebinde yeterince para var, harika adalet saraylarında adalet dağıtıyoruz da ne oluyor, bir bakın Sağlık Bakanlığı verilerine, antidepresan kullanımı bir önceki yıla göre %25 artmış, son 10 yılda yaklaşık 2,5 kat artan bir sakinleştirici ilaç kullanımı söz konusu, yani istikrarlı bir ruh hali bozulmasının artışı, örneğin 2016’nın ilk 9 ayında 33 milyon 368 bin 916 kutu antidepresan tüketilmiş, bir önceki yıl yaklaşık 10 milyon kişi ruh ve sinir hastalıkları doktorlarına başvurmuş, demek ki tenakuz devam ediyor!!! Peki nedir bu kesif mutsuzluğun sebepleri; artan yoksulluk ve yolsuzluk, işsizlik, gelecek kaygısı, göç, tabii ve insani travmalar, madde ve alkol kullanım kaynaklı bozukluklar, toplumsal çatışma ve bölünmeler, belirsizlikler, vs vs… Neymiş demek ki “para ile saadet olmuyormuş” … Neyse; bu detaylar bu yazının hedeflediği konuyu aşmaya ve başka disiplinlerin iştigal alanını işgale başlamadan duralım. Aslolan beşerin beşer ve tüm doğa  ile iletişimi diyerek, çocukluğumun komşuluk ilişkilerine ve o güzelim komşularımıza gelmek istiyorum. İnsanlar o zamanlarda farklılıklarının beşerî ilişkilerinin önünde engel oluşturmadığını, amasız ve fakatsız salt “hemşehri” salt komşu olduğu için iletişmenin zorunluluğunu “komşu komşunun külüne muhtaçtır” atasözü ile formüle etmiştir. Bahse konu devir, “çat kapı misafirlik” devridir, kimse kimseye önceden haber vermeden misafir olur, habersiz gelinmesine rağmen büyük bir hoşgörü ile misafir edilirdi. İşte bu şeraitte çocukluğumdaki komşularımız ve komşuluk ilişkilerimiz üstüne hatırladıklarımı yazmak istiyorum.

Daha önceki bir yazımda tek başına kendisini konu ettiğim ve kendisine “cici” dediğim Leyla Kabasakal ve ile “dede” diye hitap ettiğim Tevfik Kabasakal en yakınımızdaki komşumuz idi ve nerede ise karşılıklı hakkımızda bilinmeyen birkaç mahrem şey dışında herhalde hiçbir şey yoktu. Yakın komşumuz olmamasına rağmen, günde en az 2 kez gördüğüm ve selamlaştığımız, babamın akranı İbrahim Tütüncüoğlu (Topal İbrahim), ki oğlu yaşında olmama rağmen bana bir yetişkin adam muamelesi yapan hatırladığım ilk kişi, ama mutlaka karşılıklı hitabımız “hemşehrim” idi. Ne güzel ve ne çalışkan bir abimiz, bir amcamız idi İbrahim abi, hergün sabah erken saatte sahibi olduğu “katır”ın sırtında bahçesine/tarlasına gider gün boyu orada çalışır ve eğleşir, akşam da geç saatte tekrar evine dönerdi. Başta enginar olmak üzere mevsimine göre her türlü sebze yetiştirme işini çok başarılı bir biçimde gerçekleştirdi tüm hayatı boyunca.

Yine bana yetişkin adam muamelesi yaptığını hatırladığım 2. önemli kişi ve komşumuz Marangoz Nuri Sağırbay abimiz/amcamız idi. Büyük bahçe içerisinde sulama havuzunun üstünde inşa edilmiş bir evde yaşar iken 1969 depreminde evin hasar görmesi nedeni ile bu sefer sokağa daha yakın bir yerde yeni inşa edilen bir evde oturmakta idi. Ancak, sağlık nedenleri ile uzunca bir süredir hukuki değil ama fiili emekli hayatı yaşar iken, tüm sokağımızı kedere boğan 1971 yılında elim uçak kazası olur ve oğlu pilot üsteğmen Ali Rıza Sağırbay abimiz vefat eder, bu vahim gelişme zaten ciddi sağlık sorunları yaşayan Nuri abimiz daha da çöker artık sadece evinin penceresinin önünde oturur, gelen geçen ile merhabalaşır, bazen de kısa sohbetler eder idi. Her görüşmemizde bana mutlaka “birader” diye hitap eder, bizde kendisine ve yaşamına hürmeten büyük saygı besler idik. Ailenin diğer fertleri aracılığı ile narenciye ve enginar tarımını da sürdürdüler uzunca bir süre, 2. oğlu, Zafer Sağırbay da havacı oldu ama şu anda gerekçelerini hatırlamadığım bir şekilde erken emekli olarak yurt dışına çıktı. 3. oğlu ise benim akranım Danış Sağırbay idi ve halen arkadaşlığımız tıpkı çocukluğumuzdaki gibi sürmektedir. Ne güzel ve iyi bir insan idi, Nuri Sağırbay abimiz. Şimdi görüyorum ki biz o tarihlerde babamızın akranlarına hatta daha da büyüklerine bile “abi” diye sesleniyormuşuz, bilemem gayri onlara kendilerini genç hissetmeleri için yardım mı ederdi bu yaklaşım yoksa çok ta anlamı olmayan bir yaklaşım mı idi.

Ama hatıralarımda en müstesna yerlerden birini de; komşumuz Nazikter Teyze ve Osman Amca tutar. Onlarda büyük bir bahçe içerisindeki evlerinde oturur, narenciye üretimi ile ilgilenirlerdi, başka bir ekonomik faaliyetleri var mı idi hatırlamıyorum. Bir torunlarını hatırlıyorum, adı Remzi, akranım idi ve Urla’da yaşıyorlardı, sonraları hiç yolumuz kesişmedi ve görüşemedik. İmar denen illetin mahallemizi yok etmesine kadar onların taş evi orada durmuş idi. Sonra ne mi oldu, hepimiz imarın nimetlerinden yararlanarak, narenciye ve sebze üretiminden vaz geçtik, evler yapıp kiraya vermeye başladık, durum bu… Bize deyim yerinde ise “çat kapı” gelen 2 büyüğümüz idi, Osman Amca ve Nazikte Teyze, bakmayın amca ve teyze dediğime aslında onlar dedem ve nenem yaşlarında idi. Ama bu misafirliklerin benim için en keyifli yanı, Osman Amca ile oynadığımız iddialı “dama” oyunları idi, zekâ, sabır, taktik, strateji, suhulet, hızlı düşünme, oyun planlama ve gerçekleştirme gibi disiplinleri gerektiren dama benim ileride satranç sevgisine dönüşecek ilk oyunum idi. Dama sevgisi, daha sonraları bizim gerçek dama ustası olarak ilk tanıdığımız İsmail Denizli abimiz ile dama oynamak için komşu şehirlere ve kasabalara gidişimize bile neden olmuş idi.

Hiç yorum yok: