Çocukluğumun
geçtiği evin hallerine yönelik yazdığım; yaşam zorluklarının bolluğu yanında huzur,
bereket ve mutluluk dolu sürecin tüm sokağımıza, hatta kentimize, hatta hatta
tüm yurdumuza şamil bir durum oluşturduğunu söylemeye gerek yoktur sanırım. Sosyal
ve ekonomik imkanların çok sınırlı ve kısıtlı olmasına rağmen hayatın tariflenemez
kadar keyifli olmasının hayatiyeti bizim mutluluk tarifimizin kısıtlı ya da
sınırlı olmasına mı bağlı idi bilemem ama insanların daha mutlu olduğu tüm beşerî
ilişkilerin seviyesi ve kalitesinden bilinir ve anlaşılırdı. Yokluk ve mutluluk
ile varlık ve mutluluk kıyaslaması yapıldığında görülecektir ki bu tuhaf tezat
durum ve tenakuzun ne tarafında durursanız durun mutlaka karşının durumu daha
özlenesi ve daha hedeflenesi bir cazibesi bulunacaktır. Şimdi çok çeşitli
işlemleri oturduğumuz yerden kalkmadan bir tuş ile halledebildiğimiz bir üst
teknolojik seviyede yaşıyoruz, herkesin cebinde yeterince para var, harika
adalet saraylarında adalet dağıtıyoruz da ne oluyor, bir bakın Sağlık Bakanlığı
verilerine, antidepresan kullanımı bir önceki yıla göre %25 artmış, son 10
yılda yaklaşık 2,5 kat artan bir sakinleştirici ilaç kullanımı söz konusu, yani
istikrarlı bir ruh hali bozulmasının artışı, örneğin 2016’nın ilk 9 ayında 33
milyon 368 bin 916 kutu antidepresan tüketilmiş, bir önceki yıl yaklaşık 10
milyon kişi ruh ve sinir hastalıkları doktorlarına başvurmuş, demek ki tenakuz
devam ediyor!!! Peki nedir bu kesif mutsuzluğun sebepleri; artan yoksulluk ve
yolsuzluk, işsizlik, gelecek kaygısı, göç, tabii ve insani travmalar, madde ve
alkol kullanım kaynaklı bozukluklar, toplumsal çatışma ve bölünmeler,
belirsizlikler, vs vs… Neymiş demek ki “para ile saadet olmuyormuş” … Neyse; bu
detaylar bu yazının hedeflediği konuyu aşmaya ve başka disiplinlerin iştigal
alanını işgale başlamadan duralım. Aslolan beşerin beşer ve tüm doğa ile iletişimi diyerek, çocukluğumun komşuluk
ilişkilerine ve o güzelim komşularımıza gelmek istiyorum. İnsanlar o zamanlarda
farklılıklarının beşerî ilişkilerinin önünde engel oluşturmadığını, amasız ve
fakatsız salt “hemşehri” salt komşu olduğu için iletişmenin zorunluluğunu “komşu komşunun külüne muhtaçtır” atasözü
ile formüle etmiştir. Bahse konu devir, “çat kapı misafirlik” devridir, kimse
kimseye önceden haber vermeden misafir olur, habersiz gelinmesine rağmen büyük
bir hoşgörü ile misafir edilirdi. İşte bu şeraitte çocukluğumdaki komşularımız
ve komşuluk ilişkilerimiz üstüne hatırladıklarımı yazmak istiyorum.
Daha
önceki bir yazımda tek başına kendisini konu ettiğim ve kendisine “cici” dediğim
Leyla Kabasakal ve ile “dede” diye
hitap ettiğim Tevfik Kabasakal en
yakınımızdaki komşumuz idi ve nerede ise karşılıklı hakkımızda bilinmeyen birkaç
mahrem şey dışında herhalde hiçbir şey yoktu. Yakın komşumuz olmamasına rağmen,
günde en az 2 kez gördüğüm ve selamlaştığımız, babamın akranı İbrahim Tütüncüoğlu (Topal İbrahim), ki
oğlu yaşında olmama rağmen bana bir yetişkin adam muamelesi yapan hatırladığım
ilk kişi, ama mutlaka karşılıklı hitabımız “hemşehrim”
idi. Ne güzel ve ne çalışkan bir abimiz, bir amcamız idi İbrahim abi, hergün
sabah erken saatte sahibi olduğu “katır”ın sırtında bahçesine/tarlasına gider
gün boyu orada çalışır ve eğleşir, akşam da geç saatte tekrar evine dönerdi.
Başta enginar olmak üzere mevsimine göre her türlü sebze yetiştirme işini çok
başarılı bir biçimde gerçekleştirdi tüm hayatı boyunca.
Yine
bana yetişkin adam muamelesi yaptığını hatırladığım 2. önemli kişi ve komşumuz Marangoz Nuri Sağırbay abimiz/amcamız
idi. Büyük bahçe içerisinde sulama havuzunun üstünde inşa edilmiş bir evde
yaşar iken 1969 depreminde evin hasar görmesi nedeni ile bu sefer sokağa daha
yakın bir yerde yeni inşa edilen bir evde oturmakta idi. Ancak, sağlık
nedenleri ile uzunca bir süredir hukuki değil ama fiili emekli hayatı yaşar
iken, tüm sokağımızı kedere boğan 1971 yılında elim uçak kazası olur ve oğlu pilot
üsteğmen Ali Rıza Sağırbay abimiz vefat eder, bu vahim gelişme zaten ciddi sağlık
sorunları yaşayan Nuri abimiz daha da çöker artık sadece evinin penceresinin
önünde oturur, gelen geçen ile merhabalaşır, bazen de kısa sohbetler eder idi.
Her görüşmemizde bana mutlaka “birader”
diye hitap eder, bizde kendisine ve yaşamına hürmeten büyük saygı besler idik. Ailenin
diğer fertleri aracılığı ile narenciye ve enginar tarımını da sürdürdüler
uzunca bir süre, 2. oğlu, Zafer Sağırbay
da havacı oldu ama şu anda gerekçelerini hatırlamadığım bir şekilde erken
emekli olarak yurt dışına çıktı. 3. oğlu ise benim akranım Danış Sağırbay idi ve halen arkadaşlığımız tıpkı çocukluğumuzdaki
gibi sürmektedir. Ne güzel ve iyi bir insan idi, Nuri Sağırbay abimiz. Şimdi
görüyorum ki biz o tarihlerde babamızın akranlarına hatta daha da büyüklerine
bile “abi” diye sesleniyormuşuz, bilemem gayri onlara kendilerini genç hissetmeleri
için yardım mı ederdi bu yaklaşım yoksa çok ta anlamı olmayan bir yaklaşım mı
idi.
Ama
hatıralarımda en müstesna yerlerden birini de; komşumuz Nazikter Teyze ve Osman Amca tutar. Onlarda büyük bir bahçe içerisindeki
evlerinde oturur, narenciye üretimi ile ilgilenirlerdi, başka bir ekonomik
faaliyetleri var mı idi hatırlamıyorum. Bir torunlarını hatırlıyorum, adı Remzi,
akranım idi ve Urla’da yaşıyorlardı, sonraları hiç yolumuz kesişmedi ve
görüşemedik. İmar denen illetin mahallemizi yok etmesine kadar onların taş evi
orada durmuş idi. Sonra ne mi oldu, hepimiz imarın nimetlerinden yararlanarak,
narenciye ve sebze üretiminden vaz geçtik, evler yapıp kiraya vermeye başladık,
durum bu… Bize deyim yerinde ise “çat kapı” gelen 2 büyüğümüz idi, Osman Amca
ve Nazikte Teyze, bakmayın amca ve teyze dediğime aslında onlar dedem ve nenem
yaşlarında idi. Ama bu misafirliklerin benim için en keyifli yanı, Osman Amca
ile oynadığımız iddialı “dama” oyunları idi, zekâ, sabır, taktik, strateji, suhulet,
hızlı düşünme, oyun planlama ve gerçekleştirme gibi disiplinleri gerektiren
dama benim ileride satranç sevgisine dönüşecek ilk oyunum idi. Dama sevgisi,
daha sonraları bizim gerçek dama ustası olarak ilk tanıdığımız İsmail Denizli abimiz ile dama oynamak
için komşu şehirlere ve kasabalara gidişimize bile neden olmuş idi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder