Cumartesi, Şubat 16, 2019

EVİM - 5


Evet, güzel komşularımız ile devam ediyoruz bu haftada ne kadar detaylı hatırlayıp, ne kadar detaylı anlatsak anlaşılır bir şey olmaktan biraz uzak kalır, bu komşuluk, bu seviyeli ilişkilerin sadece yaşanılarak anlaşılabilir bir şey olduğu aşikardır. Komşular arası çekişmeler olmaz mı idi, şüphesiz vardı. Ama bugünkü kadar mekanik olmayan ilişkiler içinde mutlaka bir sosyal damar öne çıkar idi. O günler canım yurdum insanının “komşuda pişer bize de düşer” sözlerini yarattığı günlerdir, komşu bilirdi ki mutlaka komşuda pişenden ihtiyaç halinde kendisine de bir şey aktarılır idi. Eyyy gidi günler, bakın şimdi yolda yere düşene yardım etmekten imtina eder bir toplum haline gelindi, gelişme bu olmalı ya da olmamalı herhalde… Aaaa biri de çıkar “komşunun tavuğu komşuya kaz görünür” ya da “kötü komşu insanı mal sahibi eder” sözünü de bu komşular yaratmadı mı derse ona da itiraz etmem ama yaygınlığı ve kapsama alanı konusundaki ısrarımı sürdürürüm.

Kendisini tanımadığım ama eşinden bir kahraman gibi bahseden ve bizim de “Horoz Kaptan” (Ahmet Poyraz) olarak birçok macerasını kendisinden dinlediğimiz bir Affa Nine komşumuz var, Affa nine kısa boylu, beyaz saçlı, yaşına göre dinamik, hafızası güçlü birisi olarak sürekli benim de yaş dönemim itibari ile hoşlandığım, eşi Horoz Kaptan’ın özellikle Hindistan taraflarına yönelik yelkenli gemi ile seyahatlerini ve maceralarını dinlemenin tadına doyamazdım. Bize her gelişinde mutlaka sorar ve anlatması isterdim, o da hiç üşenmez bir babaanne şefkati ile sürekli değişik bir macera anlatırdı. Horoz Kaptan’ın oğlu aynı lakap ile “Horoz Halil” olarak bilinirdi, kendisine ait bir tekne ile Fener ve Döküntü Fenerlerinin tüplerini değiştirir, bakımlarını yapar ve fener lambalarının sürekli çalışıyor olmasını temin ederdi. Halil abimiz Sevim ablamız ile evlendi, 2 de çocukları oldu. Artık, Affa nine, Halil abi ve Sevim abla sadece anılarımızda yaşıyorlar. Nurlar içinde olsunlar. Ama özellikle Affa ninenin bana bir torun edası ile Horoz Kaptan’ın maceralarını anlatması daha dün imiş gibi gelmektedir.  

Turgut Usta ve Kâşife Abla, hemen yan komşularımız idi, Turgut Abi, inşaat ustası/kalfası idi, hatırladığım kadarı ile Çeşme’deki birçok evin yapımında alın teri vardır. Şimdilerde yıkılmış, önünde merdivenle ulaşılan geniş pundi (teras)si olan bir evde kiracı olarak oturmakta olan Turgut usta sonradan deniz kenarında uzunca sayılacak bir sürede bizzat kendisinin inşa ettiği eve taşınmışlardı. Özellikle Kâşife abla ve annemin samimi sohbetlerini hatırlamaktayım şimdilerde. Turgut abimizin kirada oturduğu ev, Ilıca’lı Yılmaz abilerin evi idi, bildiğim kadarı ile. Bu evde altındaki damdan geçilerek girilen dar ve dereye kadar uzanan, içinde narenciye, badem, incir ve zeytin ağaçları bulunan bir bahçeye açılırdı.

Turgut abilerin kendi evlerine taşınmasından sonra mezkûr eve Mersin Silifkeli olan ve “Sahil Sıhhiye”de görev yapan Mehmet Abi (Kurt) ve ailesi taşınmış idi, uzunca yıllar komşuluk ettiğimiz bu aile emekliliklerini müteakip memleketleri Silifke’ye geri dönmüşler idi. Bu komşuluk esnasında ilk defa tanık olduğumuz bir olay gerçekleşmiş idi, Mehmet Abinin buraya taşındıktan sonra bir oğlu doğmuş ve adını da Mehmet koymuşlar idi, şimdilerde çok yaygın olmamakla birlikte kullanılan babanın oğul ile aynı adı taşıması, bizim için dönem itibari ile çok şaşırtıcı olmuş idi. Oysa ki bizim alışkanlığımız ve davranışımız olsa olsa oğula babanın adını vermek ile sınırlı idi. Ama sonraları bunun da normal ve makul bir tutum olduğunu yaşayarak öğrenmiş idik. Yıllar sonra Silifke ziyaretimde, Mehmet abinin kendisini görememiş olsam bile kızları ile görüşüp, sağlık ve afiyette olduklarını öğrenmiş idim, tabii ki şimdilerde durum nedir, bilemiyorum.

Cici “Leyla Kabasakal” kışları İzmir yazları da Ilıca’da yaşamaya başlayınca, evlerine Fevzi abi (Ergun) ailesi ile taşındı. Oğlu Nadir Ergun ve kızı Ülkü ile o yıllara dayalı tanışıklığımız var ve Nadir ile halen devam eden arkadaşlığımız bulunmaktadır. Fevzi abi o zaman Namık Kemal ilkokulunda çalışır, ama muhtemelen bütçe kaygıları ve hedef tutturma gerekçeleri ile, yaz aylarında akşamları yakın zaman önce yitirdiğimiz Tansık Usta (Erte) ile birlikte harika hazırlanmış çerezler satarlardı, sonraları bu ekibe Ahmet Erküçük katılmıştır. Çok çalışkan ve becerikli Fevzi abimiz birkaç sinemada da makinist olarak ta görev üstlenmiştir. Bir gün denk getirebilir isem sinemadaki makinistlik günlerine ilişkin anılarını ilk elden dinleyip, yazmak istiyorum. İlerlemiş yaşına rağmen hala deyim yerinde ise dipçik gibi dolaşan abimize uzun ve sağlık dolu bir yaşam diliyorum bu vesile ile de.

Fevzi Abinin bacanağı ve sokağımızın köklü ailelerinden Öztin ailesinden Uğur Öztin ve Ayşe abla ve Uğur abinin annesi Halide Teyze ile birlikte yaşarlar idi, ailenin diğer fertlerinden önemli bir doktor olan, Namık Öztin, sonradan havacı general olan Avni Öztin, sonradan Çeşme belediye başkanı olan Hulusi Öztin, hep güzel komşularımız idi, 3. nesil Öztin’lerden, Uğur abinin çocukları torun Halide ve Hüsamettin halen sokağımızda oturmaktadırlar. Öztin ailesi de büyük bir bahçe içindeki bugün artık tescilli ve korunan bir binada yaşamışlar idi.

Diğer komşumuz, Mustafa Soma ve eşi Tasvip abla, inanılmaz derece çalışkan olup narenciye ve sebze yetiştirdikleri büyük bir bahçe içerisindeki evlerinde yaşamışlar idi, ne yazık ki artık hayatta değiller. Mustafa abinin 75 yaşında bahçede yorulmadan adeta dinlemeden çalıştığı hali dün gibi gözümdedir.

Hemen yanlarındaki evde; Şerif Soma ve eşi Havva abla yaşarlardı, oğulları Hasan Soma artık ne yazık ki hayatta değil. Hasan Soma çok değerli bir futbolcu olup Altay Spor Kulübünde de futbol oynadı ancak yaşanan talihsizlikler neticesinde futbol hayatı uzun süreli olmadı. Aynı evde daha önce Ali Sağdıç ve Ailesi, yaşamışlar idi. Oğlu Mustafa Sağdıç akranım ve okul arkadaşım idi.

Evet bu haftalık ta bu kadar, dip komşumuz Turan için ayrı bir yazı yazmayı planlamaktayım.

 

 

Hiç yorum yok: