Çiftlik
köy kilisesi ve hemen yanındaki “maşatlık”
dahi, bir dönemi yok edici diye tanımlayanlar tarafından maalesef yok edilmiş kültürel
miras listemize dahil edilmiştir. Kilisenin yerinde artık yeller estiğinden
sadece Maşatlık Çeşme Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç tarafından diğer birkaç
kültürel mirasta olduğu üzere yeniden ayağa kaldırılmış bulunmaktadır.
Kilisenin yerinde yeller esiyor dememe rağmen sadece bahçesindeki “kotarina” taşlarından zemin kaplamasının
minik bir tarafı bulunmaktadır. Mezkûr kaplama Çiftlik 69. Sokak üzerinde yer
alan parkın hemen güney-batı tarafında görülebilir durumdadır. Ne yazık ki
elimizde konuya yönelik yazılı bir eser yok, varsa da ben bilmiyor olabilirim,
şu ana kadar edindiğim tüm eserlerde ne yazık ki bu kiliseden hiç bahsedilmez.
Şu ana kadar edindiğim ve Çeşme İlçesindeki Kiliseleri konu alan en derli toplu
eser, “Bizans sanatı doktora seminer
çalışması” alt başlıklı, danışmanlığını Doç. Dr. Zeynep Mercangöz’ün
yaptığı ve Yüksek Arkeolog Aytekin
Erdoğan tarafından kaleme alınan “Çeşme
İlçesi sınırları içerisinde bulunan kiliseler” adlı çalışmadır. Ne yazık ki
burada da Çiftlik Köy’de bulunan hiçbir kilise olmadığı gibi sanki Çiftlik Köy
de hiç olmamış gibi davranılmış durumdadır. Mezkûr eserde kayıt altına alınmış,
Çeşme içi, Dalyan, Ildırı, Germiyan köylerindeki kiliselerin yapım tarihlerine
bakınca 18. Ve 19. Yüzyıllar olduğunu görmekteyiz. “Katopanaya” adı ile maruf alttaki fotoğraflardan ne müthiş bir
kilise olduğu kolaylıkla anlaşılacak yapının envantere girememiş olması inanılmazdır.
Diğer taraftan Çiftlik Köyün, sadece yörenin 10. ya da 11. büyük ve önemli
kilisesi diye bahsedilen “Katopanaya”nın dışında da birçok kiliseye ev
sahipliği yaptığı, bugün bile kısa bir arazi ziyareti ile anlaşılabilir. Ayrıca
Altınkum’a gider iken denizin ilk göründüğü yerde yani TEDAŞ’a ait trafonun
hemen ardındaki tepenin bile “Kum kilise”
mevkii diye anılması bile söylediklerimin bir kanıtı olsa gerektir. İlaveten
özellikle Pırlanta Plajından sonraki Karaabdullah Mevkiine giden yol üstünde
bile hala şapel kalıntılarına rastlanmaktadır. Aşağıdaki fotoğraflarda “Katopanaya”
Kilisesinin çok uzaktan, Değirmen Dağı yönünden çekilmiş bir fotoğrafından
anladığımız kadarı ile yukarıda verdiğim lokasyon doğru görünmektedir. Bugün tam
orada tescilli 2 adet muhteşem taş bina bulunmaktadır ki, çok muhtemeldir
kilise yetkililerinin ikamet ettiği binalardır. Bir diğer fotoğraftan
anladığımız kadarı ile
bir ayin sonrası ya da öncesi kalabalığın yerel olma ihtimali düşüktür bu da Pazar ayinleri için mezkûr kilisenin adalardan ziyaretçileri olduğu söylentileri olup fotoğraf karesinde bulunanların fotoğrafın çekildiği yöne bakıyor olmaları da bu durumun teyididir diye düşünüyorum. Madem ki iddia o ki; tarlalarda ve çiftliklerde çalıştırılmak üzere adalardan çalışkan ve iş ihtiyacı olan Rum kökenliler buralara getirilmiş, neden acaba “Melek Paşa Çiftliği” diye bilinen bu topraklarda olmasınlar. Diğer taraftan bir dönem nüfusu yaklaşık 4.000 civarında olan, hatta Çeşme’nin 2 nahiyesinden biri olan ve dahi “Belediye” olarak sokaklarında gece aydınlatması için gaz lambaları olan bu yerleşimde kiliseler olmasın, olmaması akla aykırı. Yine fotoğraftan hareket ile; 2 katlı ve bir hayli geniş ve dikdörtgen kesitinde ve beyaz mermer kaplı, çan kulesi dahi görkemli olsun bu büyük bina sadece gösteriş için yapılmış olsun, mümkün değil. Beyaz mermer kaplı olması bilgisi tabii ki fotoğraftan anlaşılmıyor, sözlü tarih kapsamında kayıt altına alınmamış olsa bile, mübadele ile gelen atalarımızın anlatımlarından biliyoruz, ilaveten bugün hala balıkçı barınağının orada, sahipsiz atık vaziyetteki sütunlarından kalan parçalar ile Çiftlik Köy meydandaki Atatürk heykelinin kaidesi içine yerleştirilmiş olan “Çeşme fasadlarından” anlıyoruz.
bir ayin sonrası ya da öncesi kalabalığın yerel olma ihtimali düşüktür bu da Pazar ayinleri için mezkûr kilisenin adalardan ziyaretçileri olduğu söylentileri olup fotoğraf karesinde bulunanların fotoğrafın çekildiği yöne bakıyor olmaları da bu durumun teyididir diye düşünüyorum. Madem ki iddia o ki; tarlalarda ve çiftliklerde çalıştırılmak üzere adalardan çalışkan ve iş ihtiyacı olan Rum kökenliler buralara getirilmiş, neden acaba “Melek Paşa Çiftliği” diye bilinen bu topraklarda olmasınlar. Diğer taraftan bir dönem nüfusu yaklaşık 4.000 civarında olan, hatta Çeşme’nin 2 nahiyesinden biri olan ve dahi “Belediye” olarak sokaklarında gece aydınlatması için gaz lambaları olan bu yerleşimde kiliseler olmasın, olmaması akla aykırı. Yine fotoğraftan hareket ile; 2 katlı ve bir hayli geniş ve dikdörtgen kesitinde ve beyaz mermer kaplı, çan kulesi dahi görkemli olsun bu büyük bina sadece gösteriş için yapılmış olsun, mümkün değil. Beyaz mermer kaplı olması bilgisi tabii ki fotoğraftan anlaşılmıyor, sözlü tarih kapsamında kayıt altına alınmamış olsa bile, mübadele ile gelen atalarımızın anlatımlarından biliyoruz, ilaveten bugün hala balıkçı barınağının orada, sahipsiz atık vaziyetteki sütunlarından kalan parçalar ile Çiftlik Köy meydandaki Atatürk heykelinin kaidesi içine yerleştirilmiş olan “Çeşme fasadlarından” anlıyoruz.
Bilindiği
üzere; Çeşme Belediyesi, Çeşme'nin tarihi değerlerine sahip çıkma iddiasıyla,
Çeşme merkezindeki tarihi hamam ve Çiftlik Mahallesi'ndeki eski Hıristiyan mezarlığı
ile Kemik Odası'nı restore etti. Ama aynı Belediye, yukarıda detaylarını
verdiğimiz kilise artıklarına aynı ilgiyi göstermedi, mutlaka bilmediğimiz
başka haklı gerekçeleri vardır… Yıkmak veya sahiplenmemek kısa vadede maliyetsiz
bir davranış olmakla birlikte uzun vadede nasıl bir maliyeti olduğunu
görüyoruz, ve dahi göreceğiz… Mesela mezkur kiliseyi yıkıp taşlarından parti
binası inşaatı yapmak ile sahip çıkmamak şüphesiz aynı şey değil ama lütfen
ilgi… Efendim sorumluluk filan kurumlarda denilerek aradan sıyrılmak kolay olsa
bile doğru değildir ve kabul görmeyecektir ve de görmedi de…
Diğer
taraftan; hemen şu anda yerinde yarım yamalak bir parkın bulunduğu kilisenin güney-doğusunda
ve Çiftlik Köy mezarlığının tam karşısında kalan Rum mezarlığı “maşatlık” ve kemik odasının restorasyonu
önemli bir çalışma idi, emeği geçenler hep hatırlanacaktır. Kemik odasının kitabesinden
yapım tarihinin 1876 yılı olduğu anlaşılmaktadır. Mezarlıkta yer açmak adına
eski mezarlardan kemikler toplanıyor, kemik odasına konuluyor ise ve Rum nüfus
belirttiğimiz düzeyde ise demek ki kilise en az bundan 100 yıl önce inşaa
edilmiştir demek akla pek aykırı gelmez. Çocukluğumdan itibaren maşatlık olarak
bildiğimiz bu yer; Türkçe Etimoloji sözlüğüne göre Arapça “Maşhad” kelimesinden
türetilen “şehitlik” anlamında zaman ve mekân ismi olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır
da maşatlığın neden şehitlik olduğunu biz bir türlü anlayamamaktayız. Mezar
taşlarından günümüze ne yazık ki bir şeyin intikal etmediği mezarlığın dış
duvarları tamamen eski haline getirilmiş olmakla birlikte mezarlık giriş kapısı
konusunda ne eskiden günümüze bir bakiye var ne de bir çalışma. Kemik odası
mezarlığın güney-doğu köşesinde yer alır ve tonoz yapılı bir taş bina olup
içinde kemiklerin toplandığı bir kemik kuyusu bulunmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder