
Oysa
söz konusu, bir ara tirajı dönemin Türkiye’sinde bile 500.000 (yazı ile
beşyüzbin)lere dayanmış, dünyadaki en önemli rakipleri Amerika’da “MAD”
ve Sovyetler Birliğinde “Krokodil” adı ile yayınlanan karikatür ve
gülmece dergileri ile anılır bir dergidir, GIRGIR. Hatırladığım kadarı ile,
tiraj birinciliği bazen MAD, bazen Krokodil tarafından işgal edilir iken GIRGIR
3. lük sırasını asla kaybetmez idi, dünya sıralamasında… Ne yaptı da size bu
GIRGIR, dünyada bu anlamdaki güzelliklerde çok az olan 3. lük unvanımıza son
verdiniz, diyesi geliyor insanın valla.
Bugün
artık “deray” olmuş Hasan Kaçan’ın en tarafsız taraftar serisini her
hafta büyük bir keyifle okur idim, bir “Galatasaraylı” olarak bayılırdım
o betimlere, dönemin solbekimiz Ahmet’e “çaycı” lakabından ötürü sürekli “çaycı
Ahmet” deyişi, Mustafa’ya “sarıııı Mustafa” deyişi, hele de Fenerbahçe galibiyetlerinden
sonra yazdığı iğneleyici lafların tadına doyamazdım. “Avanak Avni”de bir çocuk
gözünden hayatın eleştirisi ise unutulacak gibi değil, Avni’nin elmaya “mugu”
demesi ise asla unutulmaz, hele yolda bulduğu 5 lira ile bir sürü esnafa gidip te
bir şey alamayınca en sonunda parayı “Deve Dilaver”in kapısının altından atıp “benim
anam ağlayacağına onunki ağlasın” deyişi, Oğuz Aral’ın “Utanmaz Adam”ı ve
yareni “Korna” ve meşhur narası “ebüvvvvv”, dün gibi aklımda… GIRGIR, toplumun nabzı
sosyal ve siyasi gerçeklik üzerinden yakalanarak tekrardan ya da diğerlerine karikatür
ile, gülmece ile söylenmesinin harika bir platformu idi, bu yüzden başı
kapatmalarla sık sık belada idi.
Oğuz
Aral kaptanlığında yayınlanan tarihi çınar GIRGIR’ı bir kez daha hatırlar iken
kendisine de ebedi istirahatgâhında nurlar içinde olmasını diler ve bir kısmı
bugün hala layıkı ile çizen ve yazan başta Latif Demirci, Bülent Arabacıoğlu,
Abdülkadir Elçioğlu olmak üzere hepsine sağlıklar diliyorum. Vücut sağlığı
yerinde olup, akıl sağlığı konusunda tereddütlerim olanlara da akıl sağlığı
diliyorum. Bu kadar güçlü siyasi, ahlaki ve sosyal tedrisattan sonra akıl
sağlığı ve melekesinin yitirilmesi de dikkate şayandır vallahi, ama hayat işte…
Ertuğrul
Akbay bu ülkenin yüzakı sayılan bir değeri olan “GIRGIR” dergisini salt
muhalif olmasından ötürü dönemin başbakanı Turgut Özal ile dirsek teması ve ikbal
birlikteliği içinde utanmadan ve de sıkılmadan ve de bu devranın hep böyle
gidebileceği öngörüsü ile satın alarak yok etmişti… Aaaa burada Simavi ve Oğuz
Aral’da satmasaydı denilebilir doğru, ancak eksik ve tam da bu nedenle yanlış
bir değerlendirme olur bu, eğer siz devletin en önemli kurumlarını elinizde
bulunduruyorsanız size dayanacak bir güç olamaz… Kutuplar bile erir sizin
kudretiniz karşısında… Oysa o “GIRGIR”ki 70’li yılları bir kenara
bıraksak bile 12 Eylül faşist darbesi sürecindeki karanlık dönemde bu ülkenin kıstırılmışlarının
yüzünü güldüren nadide bir çiçek idi, yüzünü ağartan ya da yüzakı idi adeta.
Vefatı öncesi oğlunun gazetesi SÖZCÜ için “Sözcü susarsa Türkiye susar” diye
bir kampanya başlatmıştı ya, emin olun ben okumuyor olsam da bir gazetenin salt
muhalefetinden ötürü kapatılmaya zorlanması bu yüzyılın en büyük ayıplarından
biridir diye düşünürüm. Ama işte etme bulma dünyası kabilinden yaşanıyor hayat,
be adam daha dün gibi sen de aynısını GIRGIR’a yaptın derler adama, kendisini
rahmetle anarken… Hatırlanacağı üzere canım Yurdumun 80’li yıllarda uluslararası
güçlerin oyuncağı haline getirilmesini sürekli afişe eden, görmeyen gözlere
adeta sokarak gösteren GIRGIR dönemin muktedirlerinin mali ve ahlaki desteği
ile Ertuğrul Akbay tarafından satın alınır, içi boşaltılır, nihayetinde kapanma
noktasına getirilir, netekim kapanır da… Yahu hep yazıyoruz ya, bugün bana
yarın sana, etmeyin eylemeyin, hukuk, ahlak, etik, namus yolundan ayrılmamak
gerek diye, bunların tamamı birgün sizin için de gerekir diye ama dinleyen var
mı, zinhar… Bugün ben güçlüyüm ya, yarın Allah kerim mantığı devam… Allah
selamet versin, bu kafaya… GIRGIR’ın meşhur logosu bunlara ne yazık ki kâr etmiyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder