Diplomasi
bir mütekabiliyetler manzumesi olup müzakere, münasebet ve mütarake maharetine
ve meziyetine matuftur. Mütekabiliyet esası ve ruhu uluslararası münasebetlerde,
kemiyetin asla ve kat’a keyfiyetin önüne geçemeyeceği mevzudan sayılmakta olup,
yegâne müşahhas numunesi de “vize” uygulamalarından kıyas-ı kabil olup
size vize koyana vize koyabilmenizle ölçülendirilmektedir, modern dünyada…
Gerisi laf-ı güzaf… Hatta gerisi “gel külahıma anlat” diye de köy
kahvehanesi mevzuu olmaktan ibarettir.
Diplomasi,
kolayca ve en hafifinden, milletlerarası ilişkileri yürütme ve yönetme sanatı
olup, malumat, muhakeme, muamelat, mutabakat, mütalaa, münasebet, münazara, müzakere,
müsamere, maharet, mazaret, müdahale, mütareke, muhafaza, müdafaa, muhabbet, muaşeret,
muavenet, muayene, muaheze, meşveret, muhasebe, muhabere, muharebe, muhaceret, muhasara,
muhatara, muhavere, muhteva, muhtıra, mukabele, mukarenet, mukavele, mukatele,
mukayese, mukteza, murakabe, musahabe, musalaha, müsamaha, müsaade, mutasavver,
mutedil, mutemet, mutena, müteriz, mutmain, muttaki, muttali, muttasıl,
muvasalat, müberra, mücadele, mücahede, mücazat, müceddit, mücehhez, müçtehit,
müdahene, müdahil, müdana, müdavim, müdebbir, müderris, müdrik, müeddep,
müellif, müfessir, müfettiş, müfit, müftehir, mükaleme, mükerrem, mükrim,
mülayim, mülazım, mültefit, mümasil, mümeyyiz, münacat, münevver, münezzeh,
müntehip, mürebbi, mürettip, mürşit, mürüvvet, müsademe, müsadere, müsaleme,
müsavat, müsellah, müspet, müstağni, müstakim, müstantik, müstecap, müstefit,
müstehak, müstenit, müsterih, müstesna, müsteşar, müşahit, müşavir, müşarref, müşevvik,
mütearife, mütebahhir, mütefekkir, mütehassis, mütekamil, müteşair, müteşekkir,
mütevazi, mütevelli olmayı ya da bilmeyi gerektirmektedir. Hülasa fenn-i hikmet
sahibi değilseniz, ehem ve mühime ehl-i vukuf değilseniz, susacaksınız ki
derviş bellenesiniz, derler adama… Diğer fason ya da çakma usul ise; gücü
kullanıp hak kapacaksınız, haykıracaksınız ki kelam yerine ve kavuk
sallayacaksınız liyakat yerine vs vs…
Aaaa
bunu bilen diplomat var mıdır diye soracak olursanız, vallahi bilmiyorum, ama
diplomat nasıl olur ya da olmalıdır sorusunun cevabı aynen böyledir. Yoksa,
tıpkı bugün Dünyamızı teslim aldığı biçimi ile yapıldığı üzere, her tavır ve
kelamda bir kast ya da art niyet arama, “hiçbir şey yoksa bile mutlaka bir kast
ya da art niyet vardır” saikiyle hareket etme, herhangi bir kast ya da art
niyet bulunamadığı zaman ise iyi saatte olsunlar devreye sokularak bir mazeret
yaratma sanatı sayılırsa vay geldi Dünyamızın başına, kimyasal ya da nükleer
silahı olmayan ülkede var dersiniz, meşru hükümetlere terörizmi destekliyor
dersiniz, dersiniz de dersiniz, maksat bahane ise, maksat suyu bulandırıyorsun
demekse, kolay, sıradaki gelsin…
Bu
konu üstüne daha çok kelam edilebilir ama bu kadarla iktifa edip, ilk
okuduğumda beni ziyadesi ile etkileyen ve neredeyse 30 yıldır hep hayalimde
canlı tuttuğum bir yaşanmışlığı aktarmak istiyorum size… Türkiye tarihinin
önemli yazarlarından Şevket Süreyya Aydemir’in “Tek Adam” isimli 3
ciltlik serinin 3. cildinde temsilde ehliyet ve diplomasi nasıl olunura misal
teşkil edecek bölüm… Emperyalizmin açık işgali altındaki topraklardan “bağımsız
bir ülke” yaratma sevdası gerçekleşen Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü
ve de kendisine kucak açan ve bu uğurda canını ve malını esirgemeden arz eden
Anadolu insanı, silah zoru ile işgal edilen toprakları, direnerek, savaşarak ve
diplomasiyi layığı ile kullanarak geri alırlar, artık 3 yıllık kan, göz yaşı
sona ermektedir ve sıra gelir en önemli anlaşma olan “Mudanya Mütarekesine”…
İsmet İnönü; Türkiye Büyük Millet Meclisinden aldığı yetki ile Mudanya’da
açık işgalin taşeronluğunu yapan dönemin Yunanistan’ı ve asıl müteahhit
İngiltere ile anlaşma imzalayacaktır. Gerçi Yunanistan heyeti görüşme yapılacak
yere gel(e)mez, açıkta bekleyen İngiliz Zırhlısında kalır, öyle ya “Megali
İdea” hayalleri son bulmuş 3 yıldır savaştıkları “Anadolu Ordusunun
Komutanının” önüne mağlup ekip olarak gelmek istemezler, asıl güç İngiliz
ekibi tek başına temsil eder, mağlup tarafı… Konu ile ilgili tüm detaylara
genel kaynaklardan insanlar kolayca ulaşabilirler ve bu da benim konum değil…
Gelelim asıl muradım ve meramıma; anlaşma imzalanır ve sıra veda törenindedir, önce
mezkur yazarın mezkur kitabından bir alıntı yapalım; “Konferans
binası önünde bir askeri bando bekliyordu. Önde General Harrington olduğu halde
müttefik generalleri ile maiyetleri, eski tacir Aleksandr Ganyanof’un ahşap
yalısının mermer holünde göründüler. Limanda gemiler, efendilerini bekliyordu. İsmet
Paşa orada misafirlerine son defa veda ederken bir askeri selam birliği vaziyet
aldı. Müttefik generaller bu kıtayı teftiş ederek geçerlerken askeri bandonun
şefi değneğini kaldırdı. Mızıka bir marşa girdi. İtilaf devletleri kumandanları
bu marşın ahengine ayak uydurarak rıhtıma doğru yürüdüler.
Fakat
nedense bu marş biraz fazla oynaktı. Müttefik delegeleri ilerledikçe bandonun
temposu da hızlanıyordu. İsmet Paşa misafirlerinin bu ahenge ayak uydurmak
gayretlerini, o her zamanki çocuksu tebessümleri ile takibe çalışıyordu. Bando,
temposunu büsbütün hızlandırdı. Nameler gittikçe oynaklaştı. Bu marşın çalınışı
bir tesadüf müydü, yoksa bando şefinin zeki bir azizliği miydi, bu hala belli
olmamıştır.
Ama
Mudanya anlaşmasını imzalayanlar, Mudanya’yı bu oynak marşın temposu içinde
terk ettiler. O zaman bir gazete öyle yazmıştı ki, bu marş, şu ünlü kahkaha
marşıydı…”
Öyle;
ismet Paşa’ya siyaseten mahkûmiyet yaratmak ya da dayatmak adına, Canım
Yurdumun kasaba politikacılarınca “bu adam var ya bu adam, askerlik yapmaktan
bile imtina etmiştir” nutukları attırılıp alkış almaya benzemez bu işler, asıl
olan eşitleriniz içinde doğru yere oturabilme ile başlayıp, müşahhas ve eşit
hak ve pay alabilme ile müsemmadır. Yoksa Kapıkuleyi geçtikten sonra Turgut
Özal’ın deyimi ile “derdini küçük Turgut’a anlatırsın”. Maharet ve meziyet
diplomat olabilmektedir yani eğer fenn-i münasebat-ı düveliyeye aşina değilsen,
yani diplomasi-şinas değilsen ya da hürmet ve itibar görmezsen, diplomasi berat
ya da diploman mevcut değilse, Canım yurdumun küçük kasabasına sıkışır kalırsın
maazallah, hatta aşağılara Kasımpaşa’ya kadar da inersin boşa atılmış vitesle…
Hülasa diplomasi zor zeneattır, öyle her babayiğidin harcı değildir, hamamda
türkü çığırmak kolaydır ve zahmetsizdir hatta türkü güzel olmuş olmamış
kimsenin de umurunda da değildir, verirsin türküyü gider…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder