Pazar, Mart 29, 2020

TÜRKMENİSTAN’A BENZEMEK 9 – İSTİFA


İstifa tek taraflı bir tasarruf olup iradi bir durumdur. Bir muhteremin bulunduğu görevden, çalıştığı yerden kendine göre mazeretler bularak, üreterek ayrılma iradesi göstermesi ya da beyan etmesi dahası bu nedenle de asla ve kat’a hor görülmemesidir, gördüğü lüzum üzerine olması yeterlidir ancak zülfü yâre de dokunmamak gereği hasıl olmuşsa, ailevi nedenler ya da sağlık durumu bahanesi de türban babından muvafıktır. İstifanın da mertçe ve namertçe olanları da vardır şüphesiz ahir ömrümüzde bu maksatlara matuf her türlü tatbikata tanıklık etti gözlerimiz, birisi ile taktir duygularımızı, diğeri ile de tekdir duygularımızı köpürtüp durduk, birilerini takdir, birilerini de tenkit ve tahkir ettik, hülasa… Yiğitlik gerektiren istifa iradesinin gerekçelerini sıralamak için sayfalar dolusu kelam etmek kabildir lakin irade beyanı şahsına ait bir tasarruf ise alkıştan ötesi de lüzumsuzdur. Bu durumda “istifa” cesaret gerektiren bir durum olup; “yok ekmek param bu”, “yok çoluk çocuk için ne yaparım”, “yok beni açlığa mahkûm ederler”, “yok ihtiyat akçelerim uzun süreli değil” gibisinden korku ve kaygılara kapılmadan “somut durumun somut tahlili” mucibince şartlar dayatmış ise ve bu yüzden alınmış bir karar ise, kahramancadır, şövalye tayini hakkı doğmuştur. İzaha ve tenkide matuf olanlar ise kendi iradeleri dışında telkine dayalı olanlar olup bunlara söylenebilecek kitaplar ve ansiklopediler dolusu kelam söz konusudur. Biz yine de genelleme yapma hakkımızı, “görev tarifi” dahilinde ve haricinde beklentiler ve istenenler konusu ile sınırlayıp, müşahhas örneklere geçelim ve bunlar üstünden de yeni tarifler ya da tanımlar üretelim.

Türkmenistan’da çalıştığım dönemde; tarafımıza otomobili ile şoför olarak çalışmak üzere bir Türkmen gelmiş biraz maksada ve göreve yönelik görüşmeden sonra kendisini işe almış idik. Uzunca bir süre birlikte çalıştığımız bu arkadaş ile defalarca şehirler arası seyahatler de yaptık, gidilen yerlerde konakladık, uzun yolculuklar sırasında uzun konuşmalar yaptık, karşılıklı olarak da bazen telefon konuşmalarımıza, bazen gittiğimiz yerlerin önemine, bazen yürütülen son derece özel ilişkilere de tanık ve vakıf olması hasebiyle birbirimiz hakkında derinlemesine bilgi sahibi olarak samimiyetlikler kurduk. İsmi ve ailevi ve kişisel bilgilerine yönelik ifadelerimizi, ola ki bu yazı okunur da kendisine yönelik kullanılır kaygısı ile azıcık karartarak vermeyi uygun gördüm. Aslında gizlenecek, saklanacak bir durum olmadığı da gün gibi aşikardır ama malum ya bazı olaylarının olmasının hiçbir ayıbı, hukuki sakıncası, ahlaki engeli yoktur ama meğerki bu bilgiler açıktan konuşulur, yazılır ya da yayımlanır ise, işte o zaman yandı gülüm keten helva, muhakkak bir kulp bulunur ve misli ile karşılık verilir. Bu ne yazık ki, tüm dünyada mutat siyasi ve sosyal hatta ekonomik “güçlü refleksidir” ve maalesef de görece farklılıklar dışında istisnaları da yoktur, bir şey olmuşsa da yayımı ve konuşulması izne tabidir. Neyse, süreç içinde şoförümüzün bir önemli fabrikanın müdürü ve kardeşinin de dönem itibari ile çok güçlü bir bakan olduğunu öğrendim. Gerçi, oradaki bakanlıkları batıdaki gibi, hatta dönem itibari ile bizdeki gibi “görev tarifi” ve kanuni istinatları olan bir makam algısı ile değerlendirmiş olmam hasebiyle de böyle düşünerek ne kadar büyük bir hata ettiğimi zamanla anlayacaktım. Zamanla anlayacağım üzere, tesis edilen sistem “top man and others” dan başka bir şey değildi, şahsının memuriyeti haricindekilerin tamamı lüzumsuz durumdadır lakin ara sıra bir araya gelip muhabbet etmek, ihtiyaç halinde kızmak, fırçalamak ve dahi günah keçisi ilan etmek üzere de bu kabil bir teşkilat tanzimi de zaruridir. Mesela; mezkûr ülkede şahsına göre arşın ve endaze kullanılarak yapılan ölçümlemelerde başarısız görülen “Bakan görünümlü” zevatı TV’lerde canlı olarak icra edilen “Bakanlar kurulunda” başarısızlığın yegâne müsebbibi tayini ile, fırçalayıp itibarsızlaştırıp bilahare de “seni boşattım” diyerek azletmesi vukuat-ı adiyedendir. Konumuz harici ama koca koca bakan görünümlü zevatın kurul sırasında ilkokul bebeleri gibi ayağa kalkıp, sorulan suallere cevap vermeleri ile şahsının talimatlarını ajandalarına nefes almaksızın ve de mahcup mahcup not etme sahnelerini unutmak mümkün değildir. Hele yılda bir kez yapılan ve dünyanın her yerinden katılan delegelerin huzurunda sistemin çalışmasının ve başarısının ibra edilmesi görüntüleri ise Cem Yılmaz çalışmalarının en büyük rakibidir.

Neyse; bizim şoförün hikayesine geri dönelim, kardeşi bakanlıktan alınmış, ev hapsine mahkûm edilmiş ve sadece evin bahçesine çıkabilir durumda yaşamasına izin verilmiş ama tüm kimliklerine ve belgelerine el konulmuş, başka bir iş yapmasına izin verilmemiş vaziyette toplum hayatından izole edilmiştir. Durum bu. Sordum, “peki; neden itiraz etmeyi, kaçmayı, hatta yurt dışına kaçmayı düşünmez” diye, el cevap, bu sefer de yedi sülalesi şama götürülür, denildi, konu yeterince anlaşılır vaziyette. Zaten kamuda çalışan tüm sülalesi işten çıkarılmış vaziyette iken bile çok şükür daha da beteri olabilirdi diyorlar, şaşırdım eee tabii ki daha kötüyü görmedik ki, anlayamıyoruz, sonra zamanla duyunca, görünce daha kötü nasıl olunur, ben de onlar adına çok sevinmiş idim. Çok şükür ki şoförlük bile yapmasına ruhsat verilmiş, daha ne olsun. Merakıma mucip olunca, “iyi sonla” biten bakanlık olabilir mi diye, şöyle kabaca etrafıma bakarak, sorarak araştırdım ve anladım ki, namümkün. O zaman, kendi kendime “mal bulmuş mağribi” misali karar vererek dedim “neden insanlar bakan olmayı reddetmezler” diye, anladım ki bu da namümkün. Yaşulu, bir nedenle karar vermişse, siz “iradesi elinden alınmış kul misali” gel denince gelmek, git denince gitmek özgürlüğü dışında bir seçenek sahibi değilsinizdir. Esasen bu da toplum adına çok kötü bir durum sayılmaz, eğitim, ehliyet, beceri ve yetenek gibi edinilmesi zamana ve disipline ihtiyaç olunan vasıfların lüzumu yoktur, binaenaleyh toplumun her bireyi kendisinde potansiyel bir makama yaraşırlık ve yakışırlık görmekte olması hasebiyle toplumsal memnuniyet hat safhada olabilir. Eeee maksat hasıl olmuştur işte, toplumsal memnuniyet ve saadet…

Hülasa; Türkmenistan’da liyakat yerine sadakat hâkim meleke olunca, İzmir Marşı ile gelir Mehter marşı ile gidersiniz, marşları da zamanı da usulü de tanzim ve tayin eden “Top Man” dir. Yani ve sonuçta Yaşulu’nun hikmetinden sual olunmaz, liyakat ve makamı bahşettiği gibi azletmeyi de şahsi tasarrufu olarak kullanır. Yaşulu isterse, liyakat ve sadaret sahibi olursunuz, ha keza istemezse de müstafi sayılır ve size münasip görülen kadere razı olursunuz. Yine de yazıyı “Allah kimseyi istifa etmeye zorlanmayı yaşatmasın” diyerek bazı möhim abilere de bir sataşma yaparak bitirelim…


Hiç yorum yok: