Kore
Yarımadası; Emperyalizmin 2. Paylaşım savaşından önce Japonya’nın işgali altında iken savaş
sonucunda, galipler ve mağluplar arasındaki yeni bölüşüm-paylaşım neticesinde, bir
tarafı ile kapitalist dünyanın yeni jandarması ABD’nin payına düşerken, diğer
tarafı ile de SSCB, Japonya ile arasında paylaşım savaşı öncesi başlayan yerel
çatışmalar vasıtası ile bölgeye müdahil olan ve nihayetinde de emperyal zulme
karşı çıkmak adına Kore Yarımadasının nerdeyse yarısının sınırsız destek
verdiği yerel halk vasıtası ile kurulan yeni devlet üzerinden kendi payına
düştüğünü ilan eder. Şu anda detaylarına girmenin konuyu başka mecralara ve yönlere
götürmesine yol açacağından, değinmeyeceğim nedenlerle, Güney ve Kuzey Kore
arasında sınırda başlayan ama tamamına ve topyekûn bir savaşa girişilmiştir,
sonuç itibari ile. ABD’nin behemehâl çağrısı üzerine BM (Birleşmiş Milletler)
Güvenlik Konseyi toplanır, ABD büyük bir uyanıklık ile, SSCB’nin daha önceden
bir başka nedenden faaliyetlerinden boykot ederek çekildiği Güvenlik Konseyini
toplantıya çağırır ve mezkûr bölgeye müdahale kararı aldırır. Nihayetinde 15
ülke bölgeye asker göndererek savaşa müdahil olurlar.
Dönem itibari
ile Canım Yurdumda; “büyük savaşa” dahil olmamak adına ciddi çabalar
gösteren CHP hükümeti seçimler neticesinde iktidarını kaybeder, yerine DP
iktidara gelir. Çünkü Necip Milletimiz; bir yanı ile Almanya yanında, bir yanı
ile İngiltere ve müttefikleri yanında savaşa dahil olmanın dayanılmaz bir
tutkusunu yaşamaktadır. Eee ne de olsa “asker milletiz” ve savaşsız
yapamayız, asker doğduk asker öleceğiz vesselam. Büyük Savaş ertesinde; dönemin
reisicumhuru halkın arasına karıştığı bir anda bir çocuğun kendisine; “bizi
açlığa mahkûm ettiniz, karne ile beslenmeye mahkûm ettiniz” diye seslenen
çocuğa “evet, belki aç kaldınız ama babasız kalmadınız” diyaloğunda bile
savaşın müşahhas neticelerinin tariflenmesine kimsenin aldırış etmediği sarihtir.
Evet, hülasa, madem bizi savaşa sokmadınız, bizde sizi seçmiyoruz, irade
beyanında bulunur Necip Milletimiz. Dönem soğuk savaşın da vites arttırdığı
dönem olup, emperyalizmin her türlü yalan, dolan, hile, hurda ve desise ile
kandırdığı, Canım Yurdumun da içinde olduğu ülkeler, “hür milletler cemiyeti”ne
dahil olma ülküsü ve yaratılan korku sarmalından yırtma dürtüsü ile ABD’nin
başını çektiği emperyal politikaların dümen suyuna takılır. Sadece takılsa iyi,
sürüklenir ve yer yer de, mahallenin yaramaz çocuğu gibi öne de atılır, kas ile
beyin faaliyetlerin yer değiştirmesi ile… Neyse, dünyanın bu rüzgar ile allak
bullak olduğu dönemde; canım yurdumun hükümetinin başını çeken, Başvekil Adnan
Menderes, TBMM Reisi Refik Koraltan, Genel Kurmay Reisi Nuri Yamut Reisicumhur
Celal Bayar riyasetinde Başvekilin Yalova’daki yazlığında bir araya gelirler ve
ABD’nin Kore savaşına asker gönderin çağrısına olumlu cevap vermek üzere karar
alırlar. Evet, Canım Yurdumun yöneticileri Kore savaşına 4.500 asker göndererek
bu kirli savaşa dahil olurlar. Dönemin muhalefet partisi CHP, alınan bu kararın
açık bir anayasa ihlali olduğu gerekçesi ile zehir zemberek bir beyanda bulunur
ve gerekçe de; meri anayasanın 26. Maddesidir, “Büyük Millet Meclisi, (. .
.) devletlerle muahede ve sulh akdi, harp ilanı (. . .) gibi vezaifi (vazifeleri)
bizzat kendi ifa eder"…
Muhalefetin
tüm itirazlarına rağmen Adnan Menderes Hükümeti kararını ne tartıştı ne de
değiştirdi Yalova’da alınan karar geçerli ve meşrudur. Çünkü muhalefetin
itirazı ne idi; “savaş ilanı” oysa savaş ilan edilmemiştir, sadece “asker
sevk edilmiştir” hattı zatında anayasa da hangi hususların savaş sayılacağı
hangi hususların savaş sayılmayacağı kâfi derecede sarih değildir. Necip
Milletimiz nezdinde de muhalefetin bu itirazları asla ve kat’a bir karşılık
bulmaz, peki CHP muhalefeti ne mi yapar, tabii ki Necip Milletimizin desteğinden
mahrum olmama adına hemen rota “Kore savaşı desteğine” döner. Mezkûr
Hükümet’in derdi, yaratılan korku sarmalında NATO’ya dahil olmaktır, çünkü
irtibat ve iltisakları bu yöndedir.
Kore
savaşına; Şehit olan bir Teğmen’in üzerinden bir şiir ile Nazım Hikmet’te
katılır.
DİYET
Gözlerinizin
ikisi de yerinde, Adnan Bey,
Iki
gözünüzle bakarsınız,
Iki
kurnaz,
Iki hayın,
Ve zeytini yağlı iki gözünüzle
Bakarsınız kürsüden Meclis'e
kibirli kibirli
Ve topraklarına
çiftliklerinizin
Ve çek
defterinize.
Ellerinizin
ikisi de yerinde, Adnan Bey,
İki
elinizle okşarsınız,
İki tombul,
İki ak,
Vıcık vıcık terli iki elinizle
Okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
Dövizlerinizi,
Ve memelerini
metreslerinizin.
İki
bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
İki
bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
İki
bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
Ve
bütün kaygınız
İki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
Halkın tekmesinden korumaktır.
Benim
gözlerimin ikisi de yok.
Benim
ellerimin ikisi de yok.
Benim
bacaklarımın ikisi de yok.
Ben
yokum.
Beni,
Üniversiteli yedek subayı,
Kore'de harcadınız, Adnan
Bey.
Elleriniz
itti beni ölüme,
Vıcık vıcık terli, tombul
elleriniz.
Gözleriniz
şöyle bir baktı arkamdan
Ve ben
al kan içinde ölürken
Çığlığımı duymamanız için
Kaçırdı sizi bacaklarınız
arabanıza bindirip.
Ama
ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
Ölüler
otomobilden hızlı gider,
Kör
gözlerim,
Kopuk ellerim,
Kesik bacaklarımla
peşinizdeyim.
Diyetimi
istiyorum, Adnan Bey,
Göze
göz,
Ele
el,
Bacağa
bacak,
Diyetimi
istiyorum,
Alacağım
da.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder