Pazar, Haziran 14, 2020

GİRİTLİ OVASI ve DERESİ, HARMANLAR YANI

Bugün “Giritli Ovası”, kimilerince “Harmanlar Yanı” diye hatırlanan Ovanın yağmur sularını toplayan dere, Karadağ’ın Çiftlik yamaçlarından gelen suyu en az 3 kolu ve Değirmen Dağı tarafından yine en az 3 kolu ve Ovanın yağmur sularının fazlasını denize aktarmaya, maalesef bazı kollarının imar uygulamalarına kurban edilmesine rağmen hala devam etmektedir. Derenin köy içindeki bölümü cumhuriyet öncesi yapılmış ve erozyona karşı koruma amaçlı taş duvar ile iki yanından korunmakta iken bugün artık her idarenin ittifakla kabul edip kullandığı ama rezil bir görüntü vermekten de kurtulamayan beton perde haline dönüştürülmüştür… Çocukluğumda hatırlarım bu derenin birkaç yerinde dereye ulaşmak için taş merdivenler ve derenin diğer tarafına geçmek için tahta köprüler var idi. Sonuç tarihimizi koruyoruz, tarihimize sahip çıkıyoruz bühtanına sarılarak tahrip olunan geçmiş… Bilenler kıyaslayabilir iken bilmeyenler de kıyaslamadan bugünkü görüntünün sakilliği konusunda tartışmasız hem fikirdir. Dereleri ıslah ediyoruz himmeti ile kolay, ekonomik ve görece sağlam tesisler yapılma gayretleri ne yazık ki karaktersiz yapılar üretme hafifliğine düşmemize kaçınılmaz olarak sebep olmaktadır. Neyse tekrardan Ovanın ve Derenin bendeki hatıralarına dönelim.

“Harmanlar yanı” da denilirdi demiştim ya; kimler, nasıl ve neden idi çok net hatırlıyor olmamama rağmen genellikle hasat dönemlerinde burada harman kovmak (dövmek) için köylülerimiz vaziyet alırdı. Bizim aile mutlaka her yıl burada ancak kendi tarlasında oluşturdukları harmanda gereğini hallederlerdi.  Bir ara “Futbol sahası” olarak da kullanılan Çevre Yolunun Mezarlık karşısına denk gelen ve halen Belediyenin ariyet deposu olarak kullandığı alan yaygın harman yeri idi. Hububat hasadını müteakip insanlar ekinlerini beygir sırtlarında demetler halinde buraya taşır idiler. Harman yeri yapması ise enteresan bir işlem idi, öncelikle daire şeklinde bir alan belirlenir, burası biraz sulanır, taş silindir ile sıkıştırılır, sonra üzerine biraz saman serpilir, tekrar sulanır ve tekrar sıkıştırılır bu işlem düzgün ve sert bir satıh elde edilene kadar tekrarlanır idi. Artık zemindeki toprak sap ve samanla karışmayacak hale gelmiştir ve sıra daha önce ekim-biçim yapılan tarlalardan demetler halinde beygirlerle taşınan ekinlerin kovulması (dövülmesi) işlemine sıra gelmiştir. Kendi sapından oluşan demet bağları şöyle bir silkelenerek kopartılmak sureti ile ekin harman yerine dengeli ve düzenli bir biçimde dağıtılır idi. Yine beygirlerin tekli ya da ikili bir biçimde uygun ve gerekli koşum takımları ile hamut’un her iki yanından bağlanan urganların gerideki bir denge çubuğu marifeti ile asıl dövücü parça olan “düven”e bağlanması ve hatırladığım kadarı ile “çakmak taşı” dediğimiz yeterince sert ve kesici taşların düvenin altına sıkıştırılması suretiyle oluşan düven ve üstüne yeterince konulan ağırlık ile çekilmesi neticesinde ekinler parçalanır, tahıl ve saman karışımı haline getirilirdi. Düvenlerin altına sıkıştırılmış taşlar, haliyle güneşin altında fazlaca kaldığından ve sıkıştırılan yarığın da genişlemesi ile sık sık düşer, düven altında taşın azalması ise yapılan dövme işinin verimini azaltır olduğundan mutlaka yedek taşlar bulunurdu her düven için, düşenler ise harman savrulması döneminde bir sonraki yıl için kullanılmak üzere toplanırdı. Düven üstüne ağırlık oluşturması için düzgün kesitli taşlar kullanılırdı bazen de ağırlık oluşturma görevi biz çocuklara düşerdi. Yakıcı güneşin altında “dön baba dönelim” misali düven üstüne oturup dönmek çok kolay değildi her daim hoplayıp-zıplayan biz çocuklar için. Ancak diğer taraftan beygirlerin kontrolü de size geçince yani beygirlerin yönlendirmesi size kalınca keyifli hale gelirdi bu iş. Bazen büyüklerimizin tercihi neticesi işi ele alan kuzenin diğerleri tarafından kıskanılması ve bu manada da büyüklere kapris yapılması da sık yaşanan bir durum oluyordu, böyle durumlarda da hemen tüm kuzenlerin hayvanseverliği çaktırmadan yakalanılır ve beygirlere sık sık metal kovalar içinde “su verme” görevi verilerek kıskançlıkların ve kaprislerin önüne geçilirdi. Diğer taraftan sıcak, hızlı düven sürmek gibi nedenlerle hızlıca küçültülen ekinlerin dirgenle alt üst edilmesi gibi bir görev ile yeni ekin takviyelerin yapılması için istiflenen demetlerden harmana ikmal yapılır ve bu görevde biz çocuklara düşerdi. Demetlerin gerek biçildiği yerlerde gerekse de harmana yakın istiflenen yerlerinden taşıma işinde en sıkıntılı sonuç ise “akrep” sokmalarıdır, yakıcı sıcaktan sadece biz ve beygirler değil aynı zamanda akreplerde korunma ihtiyacı duyar ve görece serin yer demet altları olurdu. Eğer dikkatsiz olur iseniz demeti kaldırır iken, canınız tahmin edilemeyecek kadar yanardı, bunun şimdiki gibi ilacı falan da olmazdı ya da bizlerde bulunmazdı, yine de ölümcül vaka hiç hatırlamıyorum. Allahtan bizim yöredeki akreplerin zehiri bu kadar güçlü kudretli değilmiş.

Yeterince ayrışan ve incelen ekinler harmanın orta yerinde yığın olarak biriktirilir ve harman kovma sonunda, harman savurma işlemine hazırlanır idi. Harman savurma işleminde, uygun ve ehven rüzgâr altında, yabaların kullanılması ile yaklaşık bir insan boyu havaya savrulması ve rüzgârın gücü ile tanenin yakına, samanın görece uzağa düşerek ayrılması sağlanırdı. Harman yerinin süpürülmesi fasıllarında ise hemen Karadağ eteklerinden keserek ya da sökerek toplanan çalılardan yapılan süpürgeler kullanılırdı. Tane ile samanın ayrı ayrı birikmesi neticesi artık çuvallanarak depolanacak yere taşınmaları gerekirdi. Samanlar görece büyük “harar” dediğimiz çuvallara sıkıştırılarak doldurulur ve beygirler vasıtası ile bizim “samanlık” dediğimiz yere götürülür ve orada hararlardan boşaltılmayı müteakip fazla yer kaplamasın diye yine biz çocuklara üzerinde zıplayarak sıkıştırma görevi düşerdi ki bu bir manada da bizim için oyun idi. Bu samanlar arasına bizim “kışlık” kavun dediğimiz şimdilerde ise “Çeşme Kavunu” denilen kavunlar saklanmak maksadı ile yerleştirilir idi. Sonra samanlıkta kavun arama fasılları da bir başka safahat idi. Genelde mezkûr kavun asılarak korunsa da böyle de bir saklama ve koruma yöntemi de var idi. Harman yerinde, harman kovma işlemi yaklaşık 1 hafta 10 gün sürer idi, ilaveten geceleri harmanın beklenmesi de biz çocuklara düşerdi, akşamları nöbetleşe uyunur, yan tarladaki bostana kavun ya da acur yemeye gelen tavşanlara av niyeti ile bakardık. Diğer taraftan tüm kuzenlerin akşam olunca yenilen akşam yemeği sonrası harman üstüne sırt üstü serilip, pırıl pırıl ay ve yıldız ışıklandırması altında, uzay, yıldızlar ya da futbol ya da bizim için ne önemli ise onların üstüne muhabbetler bir harika olurdu. Hele tahılın çuvallara doldurulur iken uykulu göz kapaklarının ağır basması ya da dikkatsizlik sonucu çuval ağzının iyi açılaması nedeni ile büyüklerimizden “uyuma çuval ağzı aç” diye ikazı vardı ki bu sözü sonraları başka manalarda da kullanmaya başlamıştık, asla unutulur anılar değildir.

Evet, bana ayrılan yerin sonuna geldim yine, haftaya Derenin Balcı Hilmi, Kara Hasan ve diğer komşuları ile anlatılmasına devam edeceğim.

 

 


1 yorum:

Serdar dedi ki...

Ruhi Bey yazilariniz için bilgilendici demiştim ya, bugünkü kazanimim "hamuduyla götürmek" deyiminin kaynağını öğrenmek oldu. Kaleminize sağlık. Sadece bir okur olarak gözlemim ; bir romancı gibi
betimlemeleriniz (detaylandirmalariniz) var. Benden söylemesi, ozendirmesi....