Pazar, Haziran 07, 2020

CEMAZİYEL EVVEL 12- SINIR ÖTESİ NİYETLER

Canım Yurdumun makus kaderidir “Osmanlıcılık” fikriyatı ve bu bap’tan sayılmak üzere her hükümet kendini birazda olsa Osmanlının mirasçısı kabul ederek mezkûr coğrafyadaki gelişmelere kulak kabartır, gücü yeterse el uzatır daha da güçlü hissederse el koyar vs vs. Haaa, bu niyetlerin ve girişimlerin uluslararası bir karşılığı var mı, zannetmiyorum ama ulusal düzeyde ciddi manada karşılığı var ve bunu her daim gözlemlemekteyiz. Bu hissiyatın ve fikriyatın hayatiyet bulması mümkün mü, dünyanın 20. ve 21. Yüzyıl nizamında neredeyse imkânsız görünmekte olup hele dünya jandarmasının talebi ve onayı olmaması halinde de güzel ve ham bir hayal olma ötesine geçemez.

 

Meslektaşım ve arkadaşım Haluk, babası ve Canım Yurdumun yeni konsept özel harp teşkilatının önemli bir kişisi İsmail Tansu’nun “Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu” kitabının yeni ve 3. baskısını imzalatarak 2014 yılında bana hediye etmiş idi. Hemen okudum. Bir devrin en önemli kişilerinden aynı zamanda da en merak edilen hamle kuruluşunun içinden, yaşadıklarını, tanıklıklarını anlatıyordu muhtemelen de kendisi ile kabrine gidecek mahremiyete haiz konu ve hamleleri kendisine tutarak. Bu vesile ile bana piyasada kolaylıkla bulunmayan kitabını imzalayarak hediye etme nezaketini gösteren ve ne yazık ki artık hayatta olmayan İsmail Tansu’yu rahmetle anarken kitabı da tarafıma ileten Haluk’u sevgi ile anıyorum. Kitap ciddi manada değerli bir başvuru kitabı, hatırlama ve hatırlatma yapma adına kitapta en az 40 yer işaretlemişim, neler yok neler. Kitabın dış kapağında adının hemen altında, spot olarak “Yeraltında silahlı bir gizli örgüt, hem de devlet eliyle… TMT” yazarak aslında ve bir hayli geniş biçimde Türkiye’nin yaklaşık çeyrek yüzyıllık “Kıbrıs faaliyetlerini” yürüten “Türk Mukavemet Teşkilatının” sergüzeştlerini anlatmaktadır. Canım Yurdumun; Kıbrıs konusunda tutumu, çalışmaları, başına gelenleri konusunda her vatandaşımızın asgari bilgi sahibi olduğunu biliyorum ve bu nedenle kitabın bu bölümü için herhangi bir şey ilave etmek istemiyorum. Lakin, özel harp, gizli faaliyet ve yurt dışı niyetler ve girişimler söz konusu olunca hemen bu teşkilatın akla gelmesi ve görevlendirilmesi de kaçınılmazdır. Bana göre kitabın en önemli bölümlerinden birisi de askeri darbe neticesinde tutuklanan komşu ülke Irak’ın kralı Faysal, Kraliyet naibi Abdülilah ve Başbakan Nuri Said Paşa’nın düzenlenecek özel bir askeri girişim ile kurtarılarak Canım Yurduma getirilme safahatıdır.

Mezkûr kitabın, 90. Sayfasından özetle; “8 Temmuz 1958 günü Irak’ta General Kasım tarafından yönetilen bir askeri ihtilal yapılmıştı… Aynı gün başkanımız Karabelen Paşa acele Genelkurmay’a çağırılmış ve dönüşünde bana şunları anlatmıştır. Çok kritik bir gündeyiz. Hükümet ve Genelkurmay çok hareketli. Irak’a askeri müdahale düşünüyorlar. Güneydoğu’da askeri birlikler hareket halinde. Müdahale gerçekleştiği taktirde dairemize düşen görevler sözlü olarak tebliğ edildi, not aldım. Ayrıca Irak’a bir hava operasyonu planlanıyor ve bu operasyona bizden de bir subayın katılması isteniyor. Bu operasyonla Irak Kralı Faysal, Kraliyet naibi Abdülilah ve Başbakan Nuri Said Paşa’nın kurtarılması amaçlanıyor…” Diğer taraftan Irak’ın devrik muktedirlerinin Ürdün’e geçme ihtimaline karşın, içlerinde İsmail Tansu’nun da bulunduğu bir operasyon timi Başkent Amman’a hareket eder. Tansu devamla; “Ertesi sabah 9 Temmuz 1958 günü planlandığı gibi saat sekizde Etimesgut’tan havalanmıştık. Kıbrıs Adasının doğusundan güneye doğru uçarken iki İngiliz jet uçağı etrafımızda dönmeye başlamışlardı. Sorularını cevapsız bırakmıştık. Bizi beş dakika kadar takip ettikten sonra uzaklaşmışlardı. Lübnan açıklarına geldiğimizde Amerikan 6. Filosuna mensup savaş gemileri Lübnan’a doğru seyrediyorlardı. Amerikan gemileri birkaç gün sonra Lübnan’a asker çıkarmışlardı. İsrail üzerinden geçerken bir sorun olmamıştı. Uçuş iznini bildirerek geçmiştik. Bizi karşılayanlar Ürdün Hükümeti yetkilileri idi. İçlerinden üçü de Bakan idi…Türkiye’nin Amman Büyükelçisi Mahmut Dikerdem’de bizi karşılayanlar arasında idi. Bizi alıp Büyükelçilik’e götürdüler… Irak Kralı Faysal ve Kraliyet ailesi ihtilalci subaylar tarafından sarayları basılıp öldürülmüşlerdi. Irak Başbakanı Nuri Said Paşa da sığındığı bir evden çarşaf örtünerek kadın kıyafetinde kaçarken bir ihbar üzerine o da yakalanmış ve öldürülmüştü… Irak Genelkurmay Başkanı da ihtilal yapıldığından habersiz bizim Amman’a gelmemizden önce Irak’a dönmüş olduğundan o da yakalanmış ve idam edilmişti… Bu durumda Ürdün’den elimiz boş dönecektik.”

Neler oluyor hayatta neler… Osmanlıcılık fikriyatının fiiliyata evrilmesinin cesareti, nereden ve nasıl ve de hangi denk düşmelerle dışarıda komediye, içeride ise coşkun seller gibi desteğe dönüşürün fazlaca yoğunlaşılan konu olması halinde makus kader her zaman ve kaçınılmaz olarak tecelli ediyor. Oysa biz biliyoruz ki, 1955 yılında, Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve İngiltere arasında, Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’da etkin olmasını önlemeye yönelik olarak CENTO adında bir teşkilat kurulur ve mezkûr ülkelerin hepsinin gizli bilgi akışı dünyanın yeni jandarması ABD’nin elinde toplanır ve mezkûr coğrafyanın da istasyonu Türkiye’dir. Farklı farklı anılarda, başta da Türkiye’nin 27 Mayıs darbesindeki kudretli Albay Alparslan Türkeş olmak üzere, önemli bir süre Dışişleri Bakanlığı yapmış İhsan Sabri Çağlayangil’e kadar, herkes bu iddiayı doğrularlar. Peki ne idi ve amacı nasıldı bu CENTO’nun, ki bilindiği üzere hem Irak’taki mezkûr darbeciler hem de canım Yurdumun darbecileri darbe sonrası ilk beyanatlarında “… CENTO’ya bağlıyız…” demelerinin esbab-ı mucibesi neye bağlı idi. Hem de darbeye muhatap olup hayatını kaybeden Başbakan Nuri Said Paşa kuruluş kararının ve sürecinin en ateşli sözcülerinden olsun hem de muhatabı… Enteresan hem de çok enteresan… Tıpkı bizim 27 Mayıs darbesi gibi, NATO’nun hem ateşli sözcüsü ol hem de muhatabı ol… Sürekli bir akıl ayarlarımızla oynama hali…

Evet; hissedilen o ki, Osmanlıcılık pek de öyle yerli ve milli bir şey değil galiba ve uluslararası ciddi rabıta, illiyet ve iltisakları bulunmaktadır. İlaveten bu darbe yapılması halini salt karşı olunanı devirme hali olmaktan azade değerlendirilmesi gereken bir durum kabul edeceğiz gibi çünkü içlerinden çoğu da daha iyi hizmet edeceklere yol açma ve mıntıka temizliği kabilinden gerçekleşmiş görünmektedir. Bazen vuslat adına tıpkı bir merdivenin basamaklarının döşenmesi gibi geçiş yönetimleri darbelere istinat teşkil edebilmektedir. Yoksa küçücük ve oldukça karışık aklımızla bu muhteremler daha da fazla oynayacak gibi görünüyor. 

 

2 yorum:

KARALAMA DEFTERİ dedi ki...

Öylw anlaşılıyor ki sözde hükümetler ülkeleri yönetiyor veya kriz içinde yönetemiyor olsa dahi bu NATO ya bağlı bu gizli ordular hükümetlerden bağımsız bir yerde daha yukarıdaki abilere bağımlı kalıyor. Hele de Bo coğrafyada Osmanlıcılık da fikriyata monte edilince tadından yenmez oluyor.

KARALAMA DEFTERİ dedi ki...

Öylw anlaşılıyor ki sözde hükümetler ülkeleri yönetiyor veya kriz içinde yönetemiyor olsa dahi bu NATO ya bağlı bu gizli ordular hükümetlerden bağımsız bir yerde daha yukarıdaki abilere bağımlı kalıyor. Hele de Bo coğrafyada Osmanlıcılık da fikriyata monte edilince tadından yenmez oluyor.