Pazar, Ekim 18, 2020

BELEMEDİK ŞANTİYE YERLEŞKESİ

Osmanlı’nın artık eski yöntemlerle yönetmekte hayli zaafa uğradığı dönem; devr-i iktidar Abdülhamit Han olup, dönemin Nafia Nazırı sayılan Hasan Fehmi Paşa Sadrazam delaleti ile padişahlık makamına, demiryolu inşası için ecnebi sermayeye ihtiyaç olduğu ve bu sebeple de ecnebi şirketlere imtiyaz vermenin bir sakıncasının olmadığını, bilakis kendilerince alınacak sıkı tedbirler ile imtiyaz vermenin memalik-i Osmaniye’ye muhteşem katkıları olacağını bildiren çok detaylı bir lahiya irsal eder. Lahiya da teknik detaylar başta olmak üzere 2 ayrı güzergâh teklifi de bulunur, maliyet ve askeri ihtiyaçları açısından da Pozantı-Adana üzerinden olanın tercih edilmesi teklif edilir. Ancak Osmanlı sevicilerinin tüm söylemlerinin aksine deyim yerine ise “beyt ül mal” meteliğe kurşun atmaktadır. Tüm sıkıntılar “Düyûn-ı Umûmiyye”ye teslim olunca aşılıyor kendilerince, hani verilen tavizler, imtiyazlar ve neticesi iflas bile olsa, ne gam, ne keder… Maksat devri iktidarlarında gemi yürüsün yeter… Neyse… Ecnebi mali çevrelerinin garanti arayışları neticelenince de emperyal yatırımların önü açılır sözde başta demiryolları olmak üzere yatırımlar hızlanır ama emperyaller arası da rekabet çok artar aynı zamanda, kısa zaman sonra savaş marifeti ile paylaşıma varacak bir rekabet hem de…    

Biz tekrar konumuza dönelim; nihayetinde binlerce Alman ve Türk’ün ve de onbinlerce esirin çalıştırılacağı “İstanbul-Bağdat-Hicaz Demiryolu’nun” inşaatı için, Sultan II. Abdülhamid Han ile Almanya Kralı Kaizer Willheim II arasında 1888 yılında bir anlaşma imzalanır ve bu anlaşma demiryolu işletme imtiyazı başta olmak üzere, demiryolunun geçeceği, memalik-i Osmaniye’ye ait olan toprakların mülkiyetinin bedelsiz devredilmesini, binaların yapılmasına izin verilmesini, araziye kira ödenmeyecek olmasını, kum, çakıl ve taş ocaklarının bedelsiz işletilmesini, inşaatlar için gerekli kerestelerin ormanlardan bedelsiz kesilerek teminini, demiryolunun her bir yanındaki yirmi kilometre genişliği olan şeritlerdeki madenlerin izinsiz, ruhsatsız ve bedelsiz işletilmesinin devrini kapsıyordu. Nasıl imtiyaz ama… İngilizlerle muhabbet, Almanlarla balayı… Söylenecek çok laf var lakin zayi etmenin manası yok… Çok şükür artık ecnebi kumpanyaları yok böyle imtiyaz verilen, ve yine çok şükür ki hem yerlilerini, hem de millilerini yarattık, kocaman bir yoktan…

Demiryolu inşaatını yapmak üzere Philipp Holzmann adlı bir şirket tercih edilir ve projeyi yürütmek ve yönetmek ile ilgili Nicholas Mavrogordato başmühendis tayin edilir.  Şantiye Şefi mühendis Nicholas Mavrogordato, İstanbul Tarabya doğumlu, Osmanlı tebaası, ayrıca Alman vatandaşı yüksek inşaat ve demiryolu mühendisi olup, işin başından sonuna kadar, hiç ara vermeden, önce Almanlar adına, bilahare Osmanlı adına, işgal yıllarında Fransızlar adına nihayetinde de Yeni Türkiye Cumhuriyeti adına görev üstlenmiştir. 1903 yılından itibaren şantiyeleri Ulukışla, Tosunali-Pozantı-Belemedik ve Hacıkırı’nda kurmaya başlamış. Proje kapsamında Konya ile Kelebek arasında inşa edilmesi gereken 37 adet tünel bulunmaktaydı. Bu etabın en zorlu bölümü ise Belemedik ile Hacıkırı arasındaki 12 adet tünel, ki toplam uzunluğu yaklaşık 12 km’dir, 7 adet köprü ki en önemlisi Varda Köprüsü inşaatıdır. Bu zorlu parkurda personelin uzun süre bölgede konaklaması ve çalışması için bir lojistik üs gerekliliği o güne kadar olmayan Belemedik’in kurulmasına yol açar. Bu kapsamda Belemedik'e ilk yapılar 1905 yılında inşa edilmeye başlanır ve uzun sürecek bir proje ile karşı karşıya oldukları bilinci ile organizasyon yapılır. Ama bu nasıl bir yerleşke haline gelir, inanılmaz, Fırın, Kantin, Sinema, Kilise, Cami, Yemekhaneler, Atölyeler, ufak çaplı imalathaneler, Hastane, Postahane, Sosyal Evler, Yönetici Evleri-Villalar, Okullar, Lojmanlar, Su depoları, Elektrik üretimi ve şebekesi ile başlarda 5.000 kişilik bir nüfusun ihtiyaçlarına göre geliştirilir. Zaman içerisinde projenin bitmeyeceği kaygısı ile nüfus arttırılır daha sonra da savaşın da patlaması ile kısmen da olsa yavaşlayan proje ilerlemesi bu sefer de savaş esirlerinin buraya yollanmasıyla da hızlandırılmaya çalışılır. Artık bu kısır döngü bir ara 100.000 üstünde yöneteni ve çalışanı olan bir nüfusa çıkar. Hatta o kadar ki ihtiyaca binaen hafta sonuna girilirken dağıtılan paraların hafta sonu geriye alınması maksadına matuf Almanya’dan ithal sermayeler ile mezkûr mevkide malum faaliyetlere de zemin hazırlanır.

1. Dünya Savaşı devam ediyor olmasından ötürü yavaşlayan çalışmalar yüzünden Belemedik-Hacıkırı arasındaki 12 adet tünel inşaatı henüz bitirilememiş ve tünel inşaatlarının yavaş ilerlediğini yerinde gözlemlemek için Hacıkırı’na gelen Harbiye Nazırı Enver Paşa, yetişmiş eleman eksiği, yetersiz bütçe tespiti üzerine Düyun-u Umumiye’den 8 milyon Mark ve Almanya’dan 450 kişilik özel demiryolu teknik elemanını kapsayan bir askeri birliğin intikalini sağlanmış. İnşaat faaliyetleri hızlanmış lakin savaş Osmanlı’nın öğünmesinin hilafına hiç de hayırlı gelişmiyordu. Mondros Ateşkesi ile Almanya’nın ve Osmanlı’nın yenilgiyi kabul edip silah bırakması üzerine, ülke İngiltere, Fransa ve İtalya güçlerince işgale uğradı.      Pozantı-Belemedik-Hacıkırı Bölgesi Fransızlar tarafından işgal edilir ama inşaat faaliyetleri devam eder ama Şantiye Şefinin yardımcısı bir Fransız vatandaşıdır artık. İnşaatın tamamlanması ve işletmeye açılmasına yönelik detaylı bilgilerin tamamı internet ortamında kolay ulaşılabilir durumdadır, fazlası için bakılabilir.

Tanıtım tabelasındaki fotoğraflara bakıyoruz, yukarıda bahsettiğim ölçüde yepyeni kocaman bir şehir, peki alana doğru ilerleyince geriye kalan 3-5 yıkık dökük binadan başka bir şey değil. Oysa buralar ihya edilebilse, tarih ve doğa ile iç içe, hem öğren hem dinlen hem idman hem de temiz hava hem de bol gıda, ama nerde… Diğer taraftan Belemedik Tren İstasyonunun benim açımdan çok değerli ve anlamlı anılar içerdiği için ayrı bir önemdedir.

Esasen de, Canım Yurdumun öncelikleri çok farklı ve çok çeşitli, hangi birine yetişecek, iş çok, güç az… Olan gücüde planlı ve etkili kullanma becerisine sahip değiliz ne yazık ki, sonrası da Allah selamet versin.

Şimdilerde bakıyorum bir kıpırdanma var, doğa turları için oluşan “Tabiat Parkı”, kamping ve piknik imkanları ile… Adana Büyükşehir Belediyesi desteği ile Pozantı Belediyesi çalışmaları ancak bu kadar ile sınırlı anlaşılan, ama yine de eski ile kıyaslanınca muhteşem… Ama yeterli mi, zinhar… Oysa; Gülek Kalesi, İbrahim Paşa Tabyaları, Şekerpınarı su kaynağı ve Akköprü, Belemedik Alman Şantiyesi, Esir Kampı, Türk Şehitliği, Alman Mezarlığı, Varda Köprüsü, İskender Anıtı, Anahşa Kalesi, Anıt Ağaçları, Çakıt Çayı ve Vadisi başta olmak üzere yaylaları ile hem tarih, hem coğrafya, hem kültür, hem edebiyat, hem dinlence koridoru oluşturan bir kenttir Pozantı ve mutlaka zaman ayırılarak gezilmeli…

Evet; Pozantı Belediye Başkanı Mustafa Çay’ın bir söyleşisinde rastladığım bir tarifi ile bitirelim yazımızı; “Belemedik, Belemedik, Kıymetini bilemedik”

Hiç yorum yok: