Pazar, Mart 07, 2021

KUZEN SABRİ GÖÇMEN

 

Geçen hafta kuzenim Sabri’yi maalesef sonsuzluğa uğurladık, her ölümde olduğu üzere sadece geride kalanlara derin üzüntü düşüyor ve bunu hafifletecek herhangi bir şey de olmuyor, maalesef… 91 yaşına girmiş ve hafıza sorunları yaşıyor olmasına rağmen Teyzemin içine nasıl bir ateş topu düşmüş olduğunu, diğer insanları bilmem ama ben hissediyorum hatta görüyorum. Çok büyük acı… Ölüm şüphesiz doğum kadar tabii bir sonuç lakin zamansız ve sırasız olunca, katlanması çok zor…

Kuzen her daim hayatın içinde kalmayı hep becermiş ve kendi meşrebince bunu gerçekleştirmiş idi. Kendi algılaması ve yorumu mucibince bir hayat tutturmuş, analizi, eleştirisi ve yorumu hep kendince olmuş ve tavizsiz bu doğrultuda devam etmiş idi. Her şeye rağmen hayata bağlı kalmayı becermiş, adeta şair-i muazzama Nazım Hikmet’in “Yaşamaya dair” şiirindeki deyişi ile “Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,” son dakikada bile ağaç dikmeye çalışıyormuş. İşte o meşum günde de son aldığı erik ağaçlarının dikimi için bahçeye gidiyor ve maalesef. Kalp krizi… Geriye artık yalnız yaşanmışlıklar bırakarak sonsuzluğa intikal.

Çocukluğumuz tüm kuzenlerin mutlaka bir araya geldiği uzun zamanlar geçirdiği dönemlerdi, ama çalışma ama yardımlaşma ama eğlenme ama hasret giderme babında, şüphesiz ki bu saydıklarım büyüklerimizin gerçekleştirdiği şeylerdi, sonuçlarından yararlanma ise bizim. Mezkûr yıllar 60’lar olunca ve ulaşım zorlukları da göz önünde tutulunca bu sık sık bir araya gelişlerin kıymeti daha da artmaktadır. Yaklaşık yaşlarda Dayının 2 oğlu, bir teyzenin 2 oğlu, diğer teyzenin 3 oğlu ve ben, 8 erkek çocuk, kızlar da vardı lakin doğru olup olmamasından ziyade gelenek gereği bu haylazlıklara ve şamatalara çok fazlasına dahil olmazlardı, aman Allah’ım, şamatanın boyutunu ve sıkıntılı sonuçlarının neler olabileceğini kestiriyordur insanlar. Kırılan “fenerler” ya da “lüksler” ya da camlar mı, ya da paramparça yastıklar mı, sonuçta yenilen fırçalar mı yoksa bazen yenilen dayaklar mı… Ama hepsi de geçirilen muazzam eğlenceli zamanların diyeti babında katlanılır şeylerdi…

Bu ağırlıklı yaz aylarında bir araya gelmelerin, özellikle de Çeşme’de bir araya gelişlerin, en hüzünlü ve arzu edilmeyen tarafı da ayrılıklar idi, yani teyze çocuklarının tekrar kendi köylerine dönüşü… Devir itibari ile Çeşme’de İzmir Otobüslerinin hareket yeri de şu andaki Çeşme Taksi Durağının orada Kale Burç dibi idi ve Kalenin de ağırlıklı kullanılan tek kapısı da Burç altındaki küçük ve dar kapı idi. Teyzelerin şimdiki Belediye Binasının hemen yanındaki otobüs yazıhanesinden biletleri alınır, ki bu biletleri hep dayım alırdı, artık bedelini kendi mi öderdi yoksa sadece satın almaya aracılık mı ederdi bilemiyorum ve yine dayımın da içinde olduğu “büyük kaçış” oyunu tam otobüs hareket edeceği sırada başlardı… Otobüs hareket saati gelmiş, harekete ait son anons yapılmış ama teyze çocukları yoktur ve maalesef onları arayacak vakit de yoktur. Teyze çocukları Kalenin içine kaçıp gizlenmişlerdir. Artık Dayı numaradan kızmış görünüp, çocukları bulup sonradan kendisinin getireceği sözünü verir… Yine kocaman bir zaman yaratılır birlikte vakit geçirmek için… Şimdi düşünüyorum da o koca ciddi ve sert Dayı nasılda oyunlar içinde olur ve biz kuzenleri mutlu edermiş. Bu vesile ile artık hayatta olmayan hem dayımı hem de kuzenimi bir kez daha özlem ve saygı ile yad ediyorum.

Kuzen, Sabri, müthiş bir sapan imalatçısı ve kullanıcısı idi, enteresan bir avcı idi hani derler ya “deveyi dizinden pireyi gözünden” vuran cinsinden idi… Hatırladığım en iyi sapanın zeytin ağacından alınan çataldan yapıldığını söylediği ve her zeytine bakışında aradığı yegâne şeyin sapan yapılacak bir çatal olduğunun anlaşılmasıdır. Çocuğun gözünde zeytin ağacı ile sapan imalatının ne kadar iç içe olduğunu ilaveten belirtmeye gerek yoktur zannederim. Gerçi akıl baliğ olunca terk ettiği avcılık işine hep karşı çıkmışlığımı hatırlarım ama dönem ve bizim döneme mütenasip çocukluğumuz…

Ailesinin tütün sezonu sonu; Sabri’yi Çeşme’ye romatizma tedavisi için “kum banyosu” yapmaya göndermesi ise bir başka safahattır, anlatılması açısından lakin ben kısaca değinip geçeceğim. Neden tütün sezon sonu çünkü Sabri müthiş becerikli ve çalışkandır, tütün kırmak (yaprak toplamak) ve tütün dizmek açısından (tütün yaprağının kurutulmak için dizilmesi) bizim 4’ümüzün ya da 5’imizin yaptığı işi yapardı ve bu yüzden o süreç tamamlanınca izne çıkardı adeta… Sabri’yi Çiftlik’te henüz adı “Altınkum” olmamış “Arka Deniz’e” götürür, o zaman ki müthiş kum tepeleri arasında güneş altında; ki emin olun sanki bir film platosu güzelliği ve özelliğinde idi, yaklaşık yarım metre derinlikte kızgın kuma gömer, sadece başını koruyacak şekilde siyah şemsiyeyi yerleştirir giderdik yakınlardaki bir tarladaki işimize, birkaç saat sonra gelir şemsiyenin yeri değiştirilir, su içme ihtiyacı giderilir, bu fasıl 10 ya da duruma göre 15 gün sürer idi. Sabri’nin beyanına göre bu kızgın kumlarda mezkûr sürelerde gömülmek tüm kış ayları boyunca kendisini daha iyi hissetmesi adına çok faydalı imiş, bilemiyorum, beyan böyle lakin şimdilerde deniz suyu ile ısıtılmış çakıl taşı tedavilerinin sunumuna bakılınca da sanki beyanlar doğru gibi görünüyor.

Kuzen ile ilgili en fazla güldüğüm ve akılda kalan konu ise, Lise öğrenciliği sırasında yabancı dil dersinin Fransızca olması ve bu konuda başarısızlığının seviyesi idi, tam da bazı komedi filmlerindeki yabancılar ile konuşan çocuk replikleri ile tıpatıp benzeşmesidir. Sonradan kendisi de öğretmen olunca kendisi karşısında kendi öğretmenlerinin yaşadığı zorluğu yaşamış mıdır bilemiyorum. Öğretmenliği döneminde ilk görev yeri Ağrı ili Tutak ilçesinin bir köyünde iken dönemin ruhuna uygun haberleşme yöntemi mektup ile sık sık yazışır idik, sonra Manisa’nın Sarıgöl ilçesinin bir köyüne kendisini ziyarete gidişim bilahare de Uşak’ın bir köyünde ziyaret edişim dönemlerinde uzun uzun muhabbetler ettik.

Sigara tellendirmeyi, akşamları bir ya da birkaç bira içmeyi mesleğinin bile fevkinde bir başarı ile deruhte etmiş olması kendisi açısından hiç unutulmayacak bir tespit olsa gerek. Unutkanlığı, cep telefonu bile kullanmaması gibi daha çok detay var yazılacak lakin yer bu kadar… Nurlar içinde ol, seni hep bu halin ile hatırlayacağız sevgili kuzenim.

 


Hiç yorum yok: