Pazar, Mayıs 30, 2021

ARJANTİN; NAZİ KAÇKINLARI DESTİNASYONU

 Geçen hafta Arjantin’in emperyalizm ile hemhal Avrupa ile oluşturulmaya çalışılan meşruiyet arayışlarını yazmıştık. Acaba bu arayışların suflesinin gerçek sahibi ABD gözetiminde ve direk istihdam dışı “Nazi artıkları” olabilir mi? Konuya böyle bakılınca enteresan bir durum tespiti yapılabiliyor. 

Nihai hedefi SSCB’yi yok etmek olan ve emperyalizmin koç başı Nazi Almanya’sı üzerinden tüm dünyayı kapsayan ve kana bulayan büyük savaş arkasında büyük acılar ve yıkımlar bırakarak sonuçlanıyor. Büyük savaşın sonunda muzaffer ülke olarak SSCB savaş suç ve suçlularının peşine düşer. Diğer tarafta, galip görünümlü mağlup, emperyalizmin başkenti ABD ise kontrolden çıkan koç başını yargılamanın kendisine düştüğü iddia ve beyanıyla bir taraftan kurulan göstermelik ve sözde “Nürnberg Mahkemeleri” ile utangaç bir üslup içinde yargılar gibi yapıp esasen de kudretli istihbarat örgütü CIA ile de önemlidir tespit ve tayini yaptıkları kadroları istihdam edip, diğerlerini de farklı farklı birkaç yoldan başta Arjantin olmak üzere Güney Amerika ülkelerine yerleştiriyor idi.  

“O dönemde Nürnberg'de insanlık tarihi için şanssızlık ve yüz karası olarak değerlendirdiğim bir şeyler oluyordu. Mahkeme sürecinin Arjantin halkı tarafından da galip devletlerin yüz karası olarak değerlendirildiğini, Müttefiklerin sorumsuz davrandığının düşünüldüğünü gördüm. Müttefiklerin aslında savaşı kaybetmeleri gerektiğini şimdi görüyoruz.”  Bu sözler dünyaya cici bir liberal diye sunulan ve son eşi ile de iyice parlatılan dönemin Arjantin devlet başkanı Juan Peron’a ait. Evet ve ne yazık ki, dünyaya çok farklı pazarlanan bu devlet başkanı, laf ola beri gele kabilinden, Kapitalizmle Sosyalizm arasında “justicialismo” (Adaletçilik) adlı bir “üçüncü yol” tuttuğu savı ile Peronismo (Peronizm) diye sadece ABD destekli, yönetsel ve bilimsel hiçbir iddiası olmayan bir yol tutturmuştur. Lakin tüm dünya daha doğrusu Emperyalist batı “bu bizden değil” diyerek sanki gerçekten öyleymişçesine “kuşa bak” piarı ile şişirdikçe şişirdi muhteremi… Şiştikçe de silahlı kuvvetleri iyice avucuna alarak, anayasal özgürlükleri tamamen ortadan kaldırdı, basının çok önemli bölümünü borazanı haline getirdi. Bu tutumların kaçınılmaz sonucu olarak halkta inanılmaz bir memnuniyetsizlik oluşunca emperyal güçlerin desteğinden yoksun kalarak ve nihayetinde de bahse konu güçlerin organize ettiği darbeye muhatap olmuştur. İşte muhteremin iktidarının parlak günlerinde, ki bu dönem hemen büyük savaş sonrasıdır, Avrupa’nın namlı Alman katil sürüleri Nazi artıkları başta olmak üzere Hırvat, Slovak, Belçika, İtalyan, Fransız faşistlerinin sığınağı haline getirmiştir ülkesini ve her yerde olduğu üzere bu uğurda en büyük yardımcıları da Katolik Kilisesi ve Vatikan olmuştur. Adolf Eichmann, Josef Mengele, Erich Priebke ve diğer birçok Nazi savaş suçlusunun Arjantin’e sığındığını, bu büyük kaçışın ya da büyük sığınışın Katolik kilisesi, ABD ve İngiliz istihbarat teşkilatlarının iş birliği ve tabii ki Juan Peron’un muhteşem ve kesintisiz desteği ve ev sahipliği ile kotarıldığı ilgili tüm çevrelerce bilinmektedir. Gerçi son dönemde ele geçen belgelere göre Arjantin’e Nazi akımı büyük savaştan önce başlamış görünmektedir ve Arjantin’de sosyal ve siyasal altyapı çalışmaları yürüten bu ekibe bazı Nazi yanlısı Alman iş adamları tarafından bankalar aracılığı ile paralar havale edildiği anlaşılmaktadır.

Görüldüğü üzere, konu öyle zannedildiği kadar basit değil, bugünlere kadar yükselerek zaptı raptın dozu artarak süren, yeni dünya düzeni yaratma adına büyük ve organize faaliyetlerin yürütüldüğü yeterince sarihtir. Öyle bakılmasın, “Nazi avcısı” birkaç Yahudi kuruluşun başta Adolf Eichmann olmak üzere birkaç suçluyu yakalayıp yargılamasına. Avrupa’dan kaçan ve Arjantin’e yerleşen yaklaşık ve bilinen 15.000 faşist-Nazi oralarda elini kolunu sallaya gezdiler.  İşte bu nedenle ve bu açıdan bakılınca Arjantin yönetiminin muhaliflere neden bu kadar sert hatta yok edici davranmış olduğu daha da netlik kazanıyor. Bir taraftan insan aklının alamayacağı, şeytanın bile şaşırarak baktığı işkenceler ve insan öldürmeleri icat eden bu güruh, ülkeye davet edilip başta ABD ve İngiltere’nin aferimine mazhar olunurken diğer taraftan da geçen hafta yazdığımız aile ilişkilerini oluşturularak dünya kamuoyu gözünde meşruiyet teminine girişilmektedir.

Peki, böylesi büyük çaplı operasyonlar için sadece idarenin irade beyanı yeterli midir? şüphesiz hayır… İdare istihbarat teşkilatlarını operasyon için hazırlar ama kamuoyunda meşruiyetin temini için Arjantin Katolik ve Roma Katolik kilisesi kurumsal olarak devreye sokulur. İşte Allah’ın emri, CIA’nin, Katolik kilisesinin kavli ve Arjantin yönetimin emredersinizi ile devreye sokulur bu plan… Konu ile ilgili inanılmaz sayıda bilgi ve belge bulunmakta olup her biri çok değerli olan makale, kitap, belgesel ve filme dönüşmüş durumdadır. Görüleceği üzere, Arjantin’de 1978 darbesi sonrası muhaliflerin uçaklara doldurulup okyanusun en fazla köpekbalığı olan bölgesine atılıyor olması çok alçakça bir işlem olmakla birlikte genel manada yaşananların küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Tüm bunlardan sonra inanmak istemeyenlere “iğne ve ilaç kar etmez” deyip geçelim.

Sona gelirken, bahse konu belgesel nitelikli kitaplardan biri de Arjantinli Yazar Uki Goni’nin “Real Odesa” adlı kitabı olup, kitaba konu gerçekleştirdiği araştırmalar neticesinde; bahse konu katiller sürülerinin, Vatikan, İsviçre, İspanya ve Arjantin arasında kurulan ilişki ve köprüler üzerinden, büyük abi CIA gözetiminde hangi yollardan, nerelere kaçırıldığını, kaçanların nerelerde nasıl barındıklarını ve kollandıklarını ayrıntılı yazmaktadır. Bir yerde yazar; “Gördüğüm belgeler kilisenin bu suçluluların Arjantin'e göç etme izni almaları için Kızıl Haç’a garantör olduğunu ve başvuruların birçoğunun rahipler veya papanın kendi kuruluşu olan Papalık Yardım Komisyonu tarafından imzalandığını gösteriyor” diyerek Katolik kilisesinin gırtlağına kadar bu işin merkezinde olduğunu belirtmektedir.

Evet; Olcay Bayram ile 3 yazılık bir, Arjantin, Hollanda ilişkileri çerçevesinde, yaşanılan mezalim ve mezalimin müsebbiplerinin hayatları üstüne ve arka plan, ön plan tespitleri yapmaya çalıştık. Konu zor ve çok kapsamlı özet yapmaya çalıştık.

“Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” faslından son söz olarak Martin Luther King, Jr’dan bir alıntı “Herhangi bir yerdeki adaletsizlik, her yerdeki adalet için tehdittir.”

Hiç yorum yok: