Pazar, Mayıs 09, 2021

HERKES SESSİZ KALDIĞINDA ÇIĞLIK ATMAK BİR ONURDU

Geçen haftaki “1 Mayıs” başlıklı yazımda; Arjantin’de devrimcilerin başına nelerin geldiğinin herkes yakın tanığıdır… Uçaklara doldurulan devrimcilerin, Atlantik Okyanusunda köpek balıklarının en çok bulunduğu noktalara belli bir yükseklikten atılmış olması balıklarının en çok bulunduğu noktalara belli bir yükseklikten atılmış olması ibaresi üstüne Olcay Bayram ile uzun uzun muhabbet ettik… Arjantin üzerine hem detaylı bildiklerimi tazeledim hem de ilk kez Olcay’dan öğrendiğim şeyler oldu… Örneğin, şu andaki “Papa Francis” olarak bilinen  Jorge Mario Bergoglio’nun bu katliamların önemli tanıklarından biri olması… Örneğin; Hollanda kraliyet ailesi ile Nazi geleneğinin sürdürülmesi üzerine detayda akrabalık ilişkileri tesisi, vs vs… “Youtube’ta herkesin kolaylıkla ulaşabileceği İngilizce altyazılı, İspanyolca yürütülen ve Papa Francis’in Arjantin’de Askeri faşist cunta tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı katliamlarının tanıklığına değiniliyor olması da enteresan… 1976 ile 1983 yılları arasında; ABD destekli Arjantin Faşist diktatörlüğü, kurulan gizli askeri kamplarda, kendilerine en ufak muhalif tutum takınanlardan başlamak üzere binlerce insanı işkence ile yok etmiş ve tutukladıklarının önemli bir bölümünü de ne yazık ki uçaklara doldurup Atlantik Okyanusu üzerinde köpekbalıklarının fazlaca bulunduğu yerlerde okyanusa attırmıştır. Okyanusa atılan o kadar insan vardır ki, bir kısmı köpekbalıkları tarafından parçalanırken bir kısmı da sahile vuruyor … Evet, sahile vuran cesetlerden biri de, Papa Francis’in 1950’li yılların başında bir dönem çalıştığı bir kimya laboratuvarında, laboratuvarın şefi Esther Careaga’dır. Papa Francis o dönem bu kimya laboratuvarının şefi Esther Careaga’nın asistanıdır, siyasi ve dini görüş ve düşünceleri birbirlerinden çok farklıdır lakin çok iyi bir arkadaşlık oluşmuştur aralarında. İleride Papa Francis olacak Jorge Mario Bergoglio kimya laboratuvarında çalıştığı dönemde şefi olan Esther Careaga’nın sahile vuran cesedinin defin işlemi için Buenos Aires başpiskoposu olması hasebiyle kendisine yapılan bir müracaat nedeniyle öğrenir. Papa daha sonraları kendisi ile yapılan söyleşide büyük ıstırap ya da utanç içinde söyleşiyi yapana konuyu özetliyor.

Evet, gelelim yazının başlığını oluşturan, kelama; dönem itibariyle Arjantin’de İngilizce yayın yapan Buenos Aires Herald Gazetesi editörü olan muhterem görece cesur davranışlar gösterir, kayıplar için olan biten için kıyısından da köşesinden de olsa değinilir yayınlarında ama esasında kayıplarını arayanların buluştuğu yer ya da temas noktası bir mekân olmasına izin verir gazetenin… Bu durumu emekliliğinde “Herkes sessiz kaldığında çığlık atmak bir onurdu” diye belirterek acı ile hatırlamak ve hatırlatmaktadır maziyi. Bu vesile ile zulmün karşısında el etek öpmeden, işimden olurum, ekmeğimden olurum, hapislerde çürürüm, demeden onurlu ve ahlaklı tavır gösteren herkesi iyi duygularımızla bir kez daha analım…

Peki; nasıl olur da bir yönetim vatandaşlarından muhalif olanlara bu tür bir sonu reva görebilir? Bu inanılır bir şey midir? Yoksa bir avuç rejim düşmanının uydurduğu iddialar mıdır tüm bunlar? Yapılan bu “yok etme” planı neden gizli kalamadı? Oysa, ne kadar da güzel planlanmış idi, “kanıt yoksa, suçta yoktur” operasyonları, bir avuç CIA ajanı ve Nazi Almanya’sından kaçmış bir avuç Nazi subayı iş birliği ve yol göstericiliği ile bir avuç yerli ve milli katil sürüsünün birlikteliği… İşte klasik deyim ile “gerçeklerin er geç açığa çıkması gibi bir huyu vardır” umdesi bir kez daha gerçekleşir… Bu katil sürüsünün, başta kayıp yakınlarının kararlılıkla ve inançla ve de yılmadan, sinmeden ve korkmadan arayan tarihin onurlu sayfalarına “Plaza del Mayo anneleri” olarak geçen bir avuç insan ve onların yanından hiç ayrılmayan “insan hakları savunucuları”nın ısrarlarına ve baskılarına, ABD ve emperyal tüm güçler pes ederek dün birlikte hareket ettiklerini satmaktan kaçınmamışlar, yargı önüne çıkmalarına onay vermişlerdir.

Sonuç itibari ile; bu CIA beslemesi katil sürüsünün suçlarının sabit görülmesi, sadece Papa’nın bu utangaç ama samimi ifadeleri ile mi kanıtladığını zannediyorsunuz, zinhar… Dedik ya; baskılara dayanamayan, elemanlarının ve memurlarının satışında beis görmeyen, kendilerine ve çıkarlarına kesinlikle bir helal gelmeyeceği bilinci ile hareket eden ABD ve müttefikleri yargılanmalarına izin verir bu alçakların, işledikleri insanlık suçu olarak ittifakla kabul edilen ve asla ve kat’a Mürur-i zaman oluşmayan bu insanlık suçundan Arjantin Donanma Mekanik Yüksek Okulu ve Arjantin Hava Kuvvetleri ve Sahil Güvenlik pilotları yargı önüne çıkarılır. Meraklıları yargılamanın tüm safahatını detayları ile uluslararası basın arşivlerinden, pilotların ve uçaklardan Okyanusa atılan muhaliflerin isim isim listeleri başta olmak üzere fiillerin nasıl işlendiğine, Arjantin İstihbarat teşkilatının işin içindeki iş kolaylaştırıcı ve hızlandırıcı öncü rolüne yönelik her türlü detayı bulabilir… “Ölüm Uçuşları” diye adlandırılan uçuşlarda Arjantin’deki muhaliflerin infazlarının iz bırakmadan yok edilmesi maksadıyla atılan kişiler başta olmak üzere askeri kamplarda işkence ile öldürülen ve kimsesizler mezarlıklarına defin edilen insanların yakınlarının ısrarlı takip ve her türlü engel, şiddet ve yasal blokajlara rağmen yürüttükleri mücadele, bu yargılama ve verilen karar ile yeni bir evreye ulaşmış görünmektedir. Peki, emperyal güçlerin yerli ve milli pençeleri sadece bu tenkil operasyonu ile mi yetinmişler, nerde, donanma ve istihbarat subayları bilahare kayıplarını arayanların da arasına, kendilerinin de birer kayıp yakını numarasıyla karıştıkları ortaya çıkmıştır. Ne enteresan değil mi? Her yerde her pozisyonda bulunma ve yönlendirmeye çalışma… Evet, Papa’nın tanıklığı ve de bilahare arzu edilmese de mecburen yapılan yargılamalar sonucu ve de esasen çok öncelerinden uluslararası itibarlı ve tarafsız insan hakları kuruluşları raporlarında bulunan “ölüm uçuşları” diye bilinen tenkil operasyonlarının, kirli CIA ve ortakları yerli ve milli güçler tarafından gerçekleştirildiği aşikardır gayri… İlaveten, Nazi Almanya’sının, ABD’ye kaçamayan ya da ABD’nin istihdam etmeyi tercih etmediği alt rütbelilerinin yani bu işkenceci ve katil subayların neden büyük bir arzu ile Arjantin’e kaçmış oldukları da mana kazanıyor bu bap’tan bakınca… Diğer taraftan, Hollanda Parlamentosu’nun soruşturmasına ve itirazına rağmen, Hollanda kraliyet ailesine, bir sonraki yazımızda detayları ile değineceğimiz,  Arjantin Faşist darbesinin Tarım Bakanının kızının “gelin gitme” hikayesi de, hem de parmağım kör gözüne misali eklenince, tüm bu hikaye “küresel” bir hal ve meşruiyet almaktadır, yani ve anlayacağınız konu hiç te öyle lokal değil tam teşekküllü organize işlerdir. 

 

Hiç yorum yok: