Cumartesi, Ağustos 21, 2021

BEKÇİ RECEP

 

Kimilerinin “Bekçi Recep”, Kimilerinin “Kanun Adamı”, kimilerinin “Devlet” olarak andığı, seslendiği ya da bahsettiği bir büyüğümüzdür Recep Bozkurt Abimiz… Esasen Recep Abimiz, bizler için tek başına kanun, nizam ve devlet temsilcisi olmanın ötesinde, bize sevecen bir büyüğümüz, en azından bize her daim kol kanat geren ya da ihtiyaç halinde gerecek birisi gibi bir duruş sergiledi hayatı boyunca… Bu vesile ile kendisini bir kez daha saygı ve özlemle yad ediyorum…

O; temsiliyetine haiz kahverengi elbiseleri içinde, kahverengi şapkası altında ve şapkanın üstünde 8 köşeli güneşin tam ortasında ve aynı zamanda göğsünün sol tarafında tam da kalbinin üstünde asılı vaziyette kocaman bir “B” harfi ile taçlandırılmış ve görevlendirilmiş olmanın hakkını tam ve layığı ile vermiş birisi olarak Çeşme tarihinde yerini almıştır. Yardımsever ama sert, sert ama merhametli, merhametli ama tavizsiz, sevecen ama kararlı, kararlı ama yumuşak kalpli, yumuşak kalpli ama dik, dik ama şefkatli, şefkatli ama gülmez bir büyüğümüz idi. Sanki yaptığı görevin; görev tarifinden mülhem bir yansıma vardı yüzünde, elinde ve vücudunda velhasıl tüm organlarında. O evinde çocuklarına ne kadar şefkatli ya da sert idi ise sokakta da bize o kadar şefkatli ya da sert idi, çünkü bizlere de kendi çocukları gibi bakardı. Şimdi tüm bu anlattıklarım benim anılarımla sınırlı ya da benim hatırlayabildiklerimle, aaa birileri de çıkar başka laflar edebilir mi, şüphesiz edebilir lakin “Bekçi Recep” büyüğümüz benim hatıralarımda böyle birisidir ve öyle de kalmaya devam edecektir. Çiftlik Köyümüzün, tam net anımsamıyorum ama o tarihlerdeki muhtarımız Haşim Şenkul dışında kravat takan tek kişisi idi. Belki de muhtar da takmıyor idi, gerçi muhtarımız da ziyadesiyle modern birisi idi ve bir gün kendisi ile ilgili de anılarımı paylaşacağım. Bir devrin en önemli tanığı, gözlemcisi ve müdahale edicisidir, Bekçi Recep, Çeşme’mizin. O gecelerin vukuat kayıt defteridir, o gecelerin kendi meşrebince öğretmenidir, o gecelerin kendi adalet ölçüsünde savcısı, hâkimi ve avukatıdır, o gecelerin hülasa her şeyidir. Hay Allah bunları böylesine yazınca anladım ki meğerse biz bu kabil kanun insanını ne çok özlemişiz… Bunları hatırlamam ve bu ölçüde nostaljik bile olsa anlatırken bir hoşluk ve güzellik hissediyor olmam nedeni ile bile kendisine teşekkür ediyorum… Sen ne güzel bir adammışsın, sen ne güzel bir bekçiymişsin, sen ne güzel bir kanun erbabı imişsin, be Recep Abi…

Çeşme’nin gecelerinde her daim, gösterdiği sevecen ama tavizsiz endamı ve hemen oracıkta olduğunu tebarüz ettirdiği düdük çalması ile görece huzur ve güven ortamı mevcudiyetinin yegane örneği idi, bana göre… Tam da bu nedenle, en olmadık ama en ihtiyaç duyulan noktada hemen bitivermiş olması bile, güvenlikçi eğitim ve örfünden mi kaynaklı idi yoksa Çeşme’nin ciddi manada küçük olmasından mı idi, bilemiyorum gayri… O dönemde bu maksada matuf “bekçilik” görevi, sadece yerli ve yerel insanlar marifeti ile deruhte edilirdi. Gerçi “kır bekçileri” de vardı, bağ bahçe ve tarlada ürün ve hayvan güvenliği temini için lakin onlar hem çalışma rejimi hem de görev tanımları gereği farklı idiler. Kır bekçileri görev alan ve tarifleri gereği yurttaş ile bu kadar ilişkili değillerdi. Gerçek manada, “Bekçileri” önemli hale getiren yerli ve yerel olmaları yanında bir “Muhtar” kadar mahalleyi, kenti ve ahaliyi yakından bilmeleri, onların sorunlarını bilmeleri hatta fazlaca özel hayatlarından bilgi sahibi olmaları idi… Kim kiminle akraba, kim kiminle evlendi ya da evleniyor, kim nerede askerlik yaptı, askerlikteki vukuatları, sosyal ve ekonomik hayattaki vukuatları, kim hangi okullarda okuyor, kim hangi okulu bitirdi, vs vs… Bu kadar yakından tanıdığı, bu kadar detaylı bilgi sahibi olduğu hülasa komşusu, arkadaşı, kardeşi ya da akrabası olduğu insana sadece “ben bilmez merkez bilir” kabilinden uygulama yapabilir mi insan, şüphesiz yapamaz… Bazen küçük bir kulak çekme, bazen biraz nasihat bazen de babaya şikâyet etme şıkları kullanılarak ama genel güvenlik konseptine halel getirmeden davranabilmek ancak bu detay bilgilere haiz olunca becerilebilir hale gelir… İşte benim anılarım özelinde “Bekçi Recep” böyle birisidir… Anneannemin çocuğu gibi gördüğü, dayımın ve babamın iyi arkadaşı olunca, benimde bu manada çok nasihat ve uyarılarına muhatap olmuşluğum vardır, tüm uyarılarını doğru görmesem de onlara uygun davranmamı temin etmiş olmasından ötürü, fazladan biraz daha teşekkürlerimi sunuyorum.

Gece “Kanun Adamı” ya da “Devlet” gündüz ise Recep Abimiz, ne güzel insandı… Öyle şimdiki gibi 3-5 bekçi bir arada değil, tek başına dolaşırdı Çeşme’nin önemli noktalarını… O dönemde manavlar şimdiki gibi akşamları dükkân kapamaz idiler, tezgâhın üstüne bir örtü çeker giderler idi, gerçi bakkallar da gündüz saatlerinde kapıya çapraz yatırdıkları saplı süpürgeleri ile kapalı olduklarını gösterir idiler ve buna rağmen ne gece ne gündüz hırsızlık olmaz idi. Ya insanlar fakir ama namuslu idi ya da karşıdakine zarar vermekten korkan ve çekinen hem namuslu hem vicdanlı hem de insaf sahibi idiler. Şimdi nerde, deyim yerinde ise “gözünden sürmeyi çekmek” konusunda bir sürü ordinaryüs ortalıkta cirit atıyor, ne bekçi ne polis ne de elektronik önlem kâr ediyor, bu başkasının malına ve canına göz dikmiş gözükaralara…

Bizleri eğitmenin ya da güvenlikçilerin deyimi ile “yola getirmenin” yolunun sadece kanunun ve örfün kendisine tanıdığı yolu seçmez aynı zamanda her biri ile dost, arkadaş ve tanış olduğu babalarımız üstünden de öneriler ileterek yetişmemizi ya da yola girmemizin teminine bakardı, bu hali ile de ayrı bir değer idi Recep Abimiz…

Şüphesiz bugün benzer vakalara ve yaklaşımlara tanıklık edemiyorsak bunun tek kusurlusu kişisel olarak “Bekçiler” ya da “Polisler” değildir… Esasen ve gerçekte her gün yeniden, muktedirlerin ve temsilcilerinin yeni ihtiyaçlara göre tanımladığı devlet-vatandaş ilişkileri etkili olmaktadır burada… Dün “Yurttaşlık Bilgisi” dersleri ile karşılıklı olarak hakların ve ödevlerin yaygın tartışmaya ve dahası “talim terbiye” delaleti ile dengeli, makul, görece kabul edilebilir, saygın ve düzeyli bir ilişkiye görece tekabül edecek şekilde öğretim vasıtası ile tanzim edilirken, günümüzde neredeyse matematik bile ihtiyaç listesinden çıkarılacak hale getirilmektedir… Aaaa sadece bu bizde mi böyle, nerde, birkaç istisna hariç nerdeyse tüm dünyada böyle… Nerde o bekçiler dediğinizi duyuyor gibiyim, evet o bekçiler yok lakin eski mahalleler, eski kentler ve eski insanlar var mı? Ne yazık ki, toptan yok oluşları dert etmemiz gerekmektedir, bence. Hatta ve dahi, buradan ve bundan da daha fazla irtifa yitirmemek için acil fren yapılması kaçınılmazdır. Yoksa, Allah muhafaza… Şüphesiz anlayana, anlamayana da durmak yok, ilaveten söz de yok, onlara iğne ilaç kâr etmez…

Bence; Belediye Meclisinin derhal alacağı bir kararla Recep Abimizin adını, sonsuz yaşatabilmek adına, Çiftlik’teki bir meydana ya da bir caddeye vermelidir.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Allah rahmet eylesin mekanları cennet olsun

Unknown dedi ki...

Duyarım sonuna kadar vazifesini yapan bir insan