Pazar, Ağustos 08, 2021

İZMİR’İ SEYRETMEK

Angelico Maria Müller adlı bir din adamı seyyah “İzmir 1726” adında bir seyahatname yazar, oradan okuyoruz, sen ne güzel bir kentmişsin İzmir. 2 Ekim 1726 günü, bir gemi ile Foça Burnunu dönüp İzmir Dış Limanına giriyorlar… Denizden Güzel İzmir’i seyrediyor, neler yazıyor neler, sonra karaya çıkıyor neler yazıyor neler… Evet; hoşgörünün, modern hayatın, beynelmilel olabilmenin, milletlerin ve dinlerin mozayiğinin ve birbirlerine ayar vermemenin, ticari başarının, denizciliğin, şehirciliğin, tarımın, tarihin, arşı alası, İzmir, örnek kent İzmir… Ama kimilerine göre de, tahkirat manasına, “Gavur İzmir”… 


Giriş olarak seyyah; “Anadolu topraklarındaki bu en büyük Türk deniz ticareti şehri” tanımlaması yapıyor ve ticaret hacmi manasında da “Smyrna yıkık amfiteatr, kale ve birçok başka kalıntı temelinden anlaşılacağı gibi muazzam büyük ve şahane bir şehir olmalıydı. Bugün ise öyle görünüyor ki, Eski Smyrna’nın değil yarısını, ancak onun bir gölgesini görüyor olmalıyız. Buna karşın, hem Avrupalı hem de Doğulu tüccarların ticaret ve dolaşımları nedeniyle tüm Levant’taki en ünlü liman ve ticaret şehridir. Dış limanda demirliyken, irili ufaklı birçok teknenin yanı sıra 70 kadar Fransız, Galli, Hollandalı, İngiliz ve daha birçok başka ülkeden gemi saymıştım. Karayolu ile yılda üç kez, Şubat, Haziran ve Ekim’de doğudan-İran-Moğolistan ve Çin’den gelen kervanlar bazı dönemlerde İzmir pazarında 4-5 bin devenin aynı zamanda buluşmasına neden olmaktadır” şeklinde bir tespit ile milletlerarası ticari ve ekonomik faaliyet konusunda fikir edinmemize yol açan tespitlerde bulunuyor.

Gerçi mezkûr anıları kaleme alanın fahiş bir hatası da var; “Smyrma dışında bir başka Smyrna daha varmış ve diğerinden 20 saat uzaklıktaymış” diyerek işliyor bu hatayı.  Şüphesiz saat tarifinde ya da tercümede bir hata varsa söylenebilecek bir şey yoktur. Gerçi bir başka kaynakta mezkûr seyyahın bu görüşünün değerlendirilmesinde, 20 saat yerine “20 stadion” gibi bir mesafeden bahsediliyor ki o da eski Yunan’da bir uzunluk ölçüsü olup yaklaşık 185 mt ye ve de toplamda da 3,5 km. lik bir mesafeye tekabül ediyor ve körfezin tam doğusunda yani şimdiki Bayraklı civarında olan eski kent kastediliyor olabilir. Değerlendirmeler muhtelif, gerçek tek…

Mezkûr din adamı seyyah bir başka yerde ise; “Şehir ulus zenginidir. Yani bugün 80.000Türk, 2.000 Yunan ve Ermeni, bir o kadar da Musevi bulunuyor. Büyük ticaretle uğraşan, her ulustan ve inançtan dinlerini özgürce yaşayabilen Frenk veya Avrupalı Hıristiyanların sayısı az değildir. Türkler’in 20 camisi, Museviler’in 7 sinagogu ve okulu. Yunanlılar’ın 2, Ermeniler’in 1 ve biz Latinler’in 3 kilisesi vardır… Türkler, Yunanlılar, Ermeniler ve Museviler; hepsi şehrin yüksek kesimlerinde otururlar. Biz Avrupalılar ise, aşağı kısımlarda, denize kenarında uzun bir sokakta oturmaktayız. Tüm uluslarımızın burada konsoloslukları ve temsilcileri vardır.” diyerek nüfus dağılımı ve dini harita ile diplomatik ve ticari ilişkiler üstüne de gözlemlerde bulunuyor.

Daha önce “Sancak Kale” başlıklı yazdığım kaleden de “Yenikale” diye bahsetmektedir. Mezkûr Kale ile ilgili detay bilgilere ulaşmak için https://sosyalyasamdaalternatif.blogspot.com/2017/09/sancak-kale.html adresine müracaat edebilirsiniz. Kemeraltı girişindeki “Ok kalesi” Osmanlının değişen savunma ve şehircilik ihtiyaçlarına binaen yıkılır aynı zamanda da İzmir’in ilkçağdan kalma tiyatrosunun kesme taş blokları sökülüp alınır ve Yenikale “Sancak Kale” inşa edilir. Gelen ve giden gemilerin denetlenmesi, gümrük vergilerin tahsili, askeri manada ise şehrin ve limana sığınmış gemilerin bir saldırıya karşı korunması maksadı ile yapılan “Yenikale” bugün Narlıdere Sahil Evlerindeki askeri bölge içerisinde yer almaktadır.

Mezkûr anıların bir başka bölümünde ise; “Avrupa ve Asya mallarının devamlı giriş çıkışı nedeniyle buradaki gümrük Sultan’a iyi bir gelir sağlamaktadır. Çoğunlukla Pers ipek malları, Tela Plata. Eski Roma’nın moher ve tafta çeşitleri, marokenler, duvar kağıtları ve Magnesia pamuğundan mamul çeşitli ürünlerin alım satımının yanı sıra, Ermeniler, Yunanlılar ve Frenkler değerli taşlarla doğu incilerinin ticaretini yapıyorlar. Birisi bu değerli taşları Smyrna gümrüğünden saklayarak geçirmek isterse, gemi daha kıyıya varmadan veya yolculuk esnasında Hıristiyan bir bayana bu malları emanet etmeli. Çünkü, Türklerin Hıristiyan bayanlara yaklaşması yasak ve bu yüzden onları durdurup arayamıyorlar.” diyerek ticari mal zenginliği ve ticareti üstüne tespit ve ilaveten hile hurda desise görüş belirtmektedir. Burada dikkat çekmek istediğim yegana konu “Magnesia Pamuğu”dur. Son dönemlere kadar kalitesinden ötürü yüksek teveccüh gören bu pamuk Devlet-i Ali’nin kifayetsiz muhterislerinin kötü ve manasız tercihleri ile yok ıslah ediyoruz, yok daha verimlisini öneriyoruz vs adı altında tukaka ilanı ile neredeyse tarımı yapılmıyor hale getirilmiştir. Uzmanı olmamama rağmen uzun lifleri ile tanınan bu pamuğun çok aranır olduğunu açıktan söyleyebilirim. Diğer taraftan bir başka ticari mal “duvar kâğıdı”, enteresan değil mi, bakın iç mimari ve dekorasyon konusundaki seviyeye… Neyse konumuz bu değil… Anılara dönelim; “Yukarıda belirtiğim malların yanı sıra Smyrna çevresinde ravent (ışgın), mazı, sakamonya ve afyon bulunup satılıyor. Fransızlar birçok malı nakit para ile alıyor, İngiliz ve Hollandalılar ise genelde başka mallarla takas yapıyorlar” görüldüğü üzere ticari maharet ve niyet dün olduğu gibi bugün de Hollandalıları öne çıkarıyor. İlaveten bugün artık yaygın bulunamayan endemik bitkilerinde seyyah muhteremin gözüne çarpacak kadar çok olduğu da aşikâr.

Mezkûr eseri okurken; biraz benim hatırladığım İzmir’e gidip hatıra tazelemesi yaptım. Ne güzel bir kent idi, gerçi şimdi de çok güzel ama kâh o politikacının kâh bu politikacının elinde ya da delaleti ile raydan çıkmış durumda… Su, ulaşım ve şehirleşme konularında benzerlerine göre iyi olsa da, olması gerekene göre bir hayli geride kalmış durumdadır. Artık İstanbul ve Antalya ile denizden bağlantısı da ne yazık ki kalmamıştır. Bu vesile ile İzmir İstanbul Gemi seferlerini de hatırlayalım, ünlü kaleci Varol Ürkmez’in anılarında okumuştum, İstanbul’a maça giderken güvertede kaleci idmanları yaptığını. Varol Ürkmez, Beşiktaş, Altay ve Galatasaray’ın unutulmaz kalecilerinden. Yani hafta sonu için İstanbul’a gidiliyor Cumartesi ve Pazar günü ayrı ayrı olmak üzere 2 maç yapmak üzere… Deniz Yolları gemilerin karşılıklı tarifeli seferlerinin olduğu dönem de yaşandı Canım yurdumda… Şimdilerde, artık sadece gemisi ya da teknesi olanın yaşayabildiği bir güzellik… Oysa nostalji manasında bile olsa belli dönemlerde seferlerin yapılması bence güzel olur…

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Denizden Anadolu'ya açılan bu kadim ve çok önemli kentin, Egenin incisi İzmir'in bir liman kenti olarak yaşadıkları ve yaşattıklarıyla ne denli zenginlikler barındırdığını, bu boyutlarda görmek ve göstermekle hoş bir ufuk turu yaptırıyorsun sevgili Ruhi beyciğim, elin, emeğin, yüreğin dert görmesin.