Pazar, Ağustos 14, 2022

DELİDİR NE YAPSA YERİDİR

Deli kimdir? Deli nasıl olunur? Kimler deli olabilir? Deliler neden deli olmuşlardır? Deli olmanın ya da sayılmanın kriterleri var mıdır? Varsa nelerdir?  Deli olmak için insan olmak gerek midir? Doğada insandan başka deli var mıdır? İnsani delilik olur da hayvani delilik olmaz mı? Olmaz ise Deli Dana nasıl izah edilecektir?

Şimdi; sadece akli dengesi bozulmuş insanlara mı deli denilmektedir? Akli dengenin bozukluğu hangi referanslara göre tespit edilecektir?  Nedir deli, nedir delilik? Akla gelen ilk anlamı akli dengesi bozulmuş olandır, deli. Bunun dışında; deli, azgın, coşkun; davranışları aşırı ve taşkın olan kimse, çılgın ve çok cesaretli kimse anlamları da kazanmıştır bana göre zamanla. Deli olma durumuna, kestirmeden delilik diyoruz. Oysa ciddi bir feylesofya gerektirir, detaylı ve anlamlı hatta tutarlı bir izahat için. 

Peki; “deliler gibi sevmek” deyimi niçin kullanılır… Bir delinin sevmesini ifade etmek için mi? Deli, kabule göre akıllı adam işi olan sevmenin, neresindedir? Akıllı gibi sevmek gibi bir deyim olmamasına rağmen neden deli gibi sevmek vardır? Dedik ya, azgın, aşkın, taşkın, coşkun, aşırı, ileri derecede, ziyadesiyle fazla, orantısız, hatta çılgın anlamları da vardır bu yakıştırma ve yaklaşımların. Deli gibi sevmek, deli gibi koşmak, deli gibi kaçmak, deli gibi özlemek, deli gibi aramak, deli gibi sormak, deli gibi üşümek, deli gibi yağmak, deli gibi acıkmak, deli gibi öksürmek, vs gibi akıllıların eylem ve edimlerini tarife yönelik “deli gibi” öneki kullanılır,  delilik sıra dışı ise eğer istenmeyen bir şey ise eğer, neden böylesine yaygın kullanılır… Enteresan… Peki, deli diye nitelenen grup içerisinde de akıllıları hedef tutarak, “akıllı gibi …” diye deyimler kullanılır mı? Vs vs…

Kime deli, kime akıllı diyeceğiz? Biraz karışık bir durum özelikle günümüzde? Bu karışıklığı ve ayrımı daha da zorlaştıracak bir fıkra ile devam edelim, dedim konuya… Görevli Doktor, tedavi gördükleri hastanede, bahçeye çıkan delilerin bahçe duvarındaki küçük bir delikten, hiç bıkmadan, yorulmadan ve de her gün sırayla ve uzun uzun baktıklarını görür, neye baktıklarını merak eder. Yanındakilere sorar ama öğrenemez. Hemen ertesi gün delilerin yanına bahçeye gider, nereye bakıyorsunuz? Ne var orada? Bir de ben bakayım, çekilin bir kenara, der. O da; uzun uzun deliğe göz dayayıp bakar, lakin bir şey göremez, haliyle. Döner delilere, “Ne var da, bu delikten bakıyorsunuz. Ben hiç bir şey göremedim” diye sorar. Delilerin biri hemen atılır, “Dur hele, sen deli misin? Biz kaç zamandır bakıyoruz, bir şey göremedik de, sen gelip hemen bir bakışta bir şey göreceksin”… Yapılan işlere bakarsanız deli kimdir belli lakin verilen cevaba bakarsanız da akıllı kimdir biraz karışık sanki… Belki de her deli akıllıdır ya da başka bir deyişle her akıllı delidir. Bilmek ve kıymetlendirmek gerçekten zor tıpkı Temel’in nehrin karşısındakine, “karşıya nasıl geçerim” sorusuna “sen zaten karşıdasın” cevabı aldığı olaydaki gibi…

Evet; geldiğimiz nokta itibari ile kim deli, kim akıllı, birbirine karışmış… Akıllının dünyasına deli, delinin dünyasına akıllı girebiliyor mu? Ya da delinin oyun alanının bir kısmı akıllıya, akıllının oyun alanının bir kısmı deliye mi aittir. Yoksa herkes kendi alanında mı oynuyor? Hani vardır ya matematikteki kümeler hesabı benzeri midir? Kesişme alanlarının büyüklükleri nasıl belirleniyor ya da tespit ediliyor…

Akıllara hemen, Cevat Fehmi Başkut’un “Buzlar Çözülmeden” tiyatro oyunu ve onun sinema uyarlaması, başrollerini de Kemal Sunal’ın ve Yavuzer Çetinkaya’nın oynadığı yönetmenliğini de Kartal Tibet’in yaptığı “Deli Deli Küpeli” filmi geliyor. Müthiş diyalogların olduğu bir film, sözde Hâkim de deli Kaymakam da deli… Gel gör ki 40 akıllının yap(a)madığı işleri gayet kolay ve delice çözerler. İşte benim de sevdiğim bir diyalog… Akıllı adamın cesaret edebileceği şeyler midir, diyalog kapsamı…

-       -Ticaret özgürlüğü var. İster satar, ister satmaz.

-   -Ben öyle özgürlüğün anasını, avradını... Halkı kazıklamak diye bir özgürlük hangi kitapta var?

-     -Bu ülkede kanun var.

-  -Namuslu adamlar korunsun diye kanun var. Kanun namussuzu koruyacaksa o kanunu kaldırıyorum.

-     - eeeğğhh mahkeme?

-     -Onu da kaldırdım.

-     -Yapamazsın.

-    -Yaparım. Halkın acısını dindirmek için yapamayacağım şey yoktur. İcap ederse canımı bile veririm.

Sonuç itibari ile “delidir ne yapsa yeridir” deyip, gülüp geçilecek midir?

Adana’da karşısındakine kızan insanın “dellendirme beni be” diye seslenmesinin ne manaya geldiğini, bu açıdan bakınca anlamakta çok kolay olmuyor. Acaba, bak ben akıllı biriyim, beni delirtme manasında mı? Kullanılır, yoksa başka manada mı? Evet, dellendirmeyin bizi… Biz akıllıyız, bize deli muamelesi yapmayın, yoksa gerçek manada deliririz. İşte o zaman durum, “deli deliyi görünce sopasını saklarmış” durumu olur…

Bir deli bir kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkaramamış, derler. Bir akıllının kuyuya attığı taşı kırk deli çıkarabilir mi? Burada çok ciddi bir ironi yok mudur? Yani kuyu ve taş bir metafor olmanın ötesinde bir şey değildir, değil mi? Öyleyse, bu metafor tebarüzü gereği, deli öylesine komplike işler yapar ki kırk akıllı bir araya gelse çözemez, şeklinde değerlendirilemez mi? Yani bir manada halkımız bir deliye kırk akıllı payesi bahşetmiyor mu?


Son kelam da babam “Tito Yaşar’dan”, delileri tasnif ederken şu anda belki hepsini mütekamilen hatırlayamayacağım bir ahenk ve düzen içinde “deli, küpeli deli, hır deli, hırhır deli, hınzır deli, zincirli deli” gibi devam eden bir söz tekrarlar idi. Yani ve özetle “zincirli delinin” yanında “hır deli” akıllı sayılır tebarüzü manasında… Gel çık bu işin içinden… Bu haftada biraz haddimi aşarak böylesine bir Feylesofya yaptım, affola…

Hiç yorum yok: