Cuma, Eylül 09, 2022

ÇEŞME LİMANI - KAYMAKAM EVİ ÖNÜ DENİZİ

 

Çeşme’nin şimdilerdekine hiç benzemeyen o halini bilenler ve yaşayanlar için ziyadesiyle görkemli hatıralardır, şimdiki “Akarca Deresi’nin” adeta ikiye böldüğü liman sahilinde yaşananlar… Derenin iki kenarına kondurulmuş konak benzeri evlerden birisidir, Çiftlik Köy tarafında olan Kaymakam Evi diye bilinen lakin benim sahipleri olarak bildiğim, Çelebi Taylan, İhsan Taylan, İmamcık lakaplı Ali Taylan’ın evi, Çeşme Limanına hâkimiyeti ile de bir hayli heybetli görünürdü gözümüze… Çelebi Abi; büyük ve 2 tekerlekli at arabası ile Çeşme’nin dönem itibari ile dâhili nakliye işlerinin önemli bir kısmını yürütürken uzun boyu, kalıplı ve güçlü yapısı ve palabıyıkları ile sonsuza kadar hatırlanacak olup eşinin Çiftlikli ve Annemin de yakın arkadaşı olması nedeni ile iyi muhabbetlerimiz olurdu, hem kendileri hem de çocukları ile hala da arkadaşlıklarımız devam etmektedir. İhsan Taylan büyüğümüz ise, uzun yıllarını Çeşme Adliyesine vermiş belki de tam da bu nedenle Çeşme ve Çeşmeliler adına herkesin bildiğinden daha da fazlasını bilen birisi olup bisikleti ile uzun yıllardır Çeşme Sokaklarını arşınlar ve her daim yakın tanışıklığımıza binaen hal hatır sormanın ötesine geçen muhabbetlerimiz olmaktadır. İmamcık Ali ise, Amcamın kızı ile evli olmasından ötürü daha da sık gidilip gelinen ve görüşülen birisi olup ilerleyen yıllarda kendisinin siyasi çizgisinin karşısında olmam ve kendisine eleştiriler yapmam nedeni ile bir tarafı ile bana çok kızar bir tarafı ile de deyim yerinde ise kükrerdi. İmamcık Ali her şeye rağmen dobra birisi olup Çeşme’nin eski taksicilerindendir ve biraz da bulunduğu çevre ve arkadaşlıklar nedeni ile kâh özenti kâh benzeyen ve benzetilen ağır kabadayı havasında idi… Zaman zaman kabadayılığı çok ciddi darbeler alsa da bu havasını hiç kaybetmemiştir. Rivayet o ki; atalarının Çeşme’ye geliş hikâyesi biraz da benzeyen yanı münasebeti ile olmuş… Hem akrabalık hem de babam ile tanışmışlıklarından ötürü bayramdan bayrama da olsa taksisi ile kısa seyahatler yapardık ki o zamanların ekonomisi gereği herkesin kullanabileceği düzeyde olması nedeniyle sorun oluşturmaz idi.  

Kaymakam evi olarak geçen böylesine heybetli bir ev olur da, Kaymakam adına dönemin en önemli yapılarından sayılan “su çeşmesi” olmaz mı? Hem de adı “Kaymakam Çeşmesi” olarak… İmar uygulamaları, yol çalışmaları vs gibi bir sürü nedenle çeşmenin yeri birkaç defa değişmesine rağmen son yeri ilk yerine çok yakın durumdadır. Çeşme olur da yanında görkemli bir ağaç olmaz mı, evet var. Şu anda hala korunmuş hali ile yerinde bir hayli heybetli bir çam ağacı bulunmaktadır. Çam ağacına binaen köprübaşı, çeşme başı vs olmasına rağmen Çiftlik Köye gidip gelenler için bu durağın adı her daim “çam” olarak kullanılagelmiştir. Dönem itibari ile yegâne ulaşım aracı Dolmuştakilerin “Çamda ineyim” ya da dolmuşa nerden bineceğini tarif adına “çamdan bineceğim” talebi ile mezkûr durak akıllara nakşedilmiştir. Kaymakam Çeşmesi ve Çam’ın bulunduğu tarafta bugünkü yerinde “Şeker Marketin” bulunduğu şimdi yerinde yeller esen ve mülkiyeti Şekeroğlu Erdoğan Özay büyüğümüze ait şimdilerde aklımda sadece harika ahşap panjurları ile kalmış olan 2 katlı, Çeşme Körfezine hâkim çok güzel bir ev vardı. Mezkûr evin hemen yanında ve deniz tarafına düşen depo ve hayvan damı yanından geçerek “kargılı ya da mantarlı” diye adlandırdığımız misinalar ile isparoz balığı yakalar idik. Artık günümüzde plastik ve metalden üretilmiş ve “kamışlı olta” olarak kullanılan balık olta seti prototipi kabilinden görece uzunca ve sağlam kargıların ucundan yaklaşık 3 ya da 4 mt uzunluğunda misinanın mantar vasıtası ile su yüzeyinde kalmasının ve su derinliğine bağlı olarak da oltanın suyun içine girmesini temin edecek kurşun düzenek temin edilmiş olan olta takımıdır. Mantarın su yüzeyindeki hareketini balık varlığını haberdar ediş düzeneği olarak kabul ettiğimizi hatırlıyorum şimdilerde… Hemen hemen her gün yakalayıp bol miktarda yediğimiz isparozları asla unutamam. Bizim buralarda isparoz adı ile bilinen genelde de  ispari balığı, deniz çayırı denilebilecek alanların ve görece ılık suların balığı olup, tam da Şekeroğlu ve Ali Subay’ın evinin arasındaki denizin bu bölümü ehven özellikte bir yer idi. Tam tamına “deniz çayırını” oluşturan bu bölüm aynı zamanda yoğun bir “tekesakal” üreme ve yaşama alanı idi. Tekesakal ya da teke karidesin oldukça küçük boyutta olanı olup genellikle olta balıkçılığında balık yemi olarak kullanılmaktadır. Bazı yerlerde “teke karidesi” bazı yerlerde de “çimçim” dendiğini de biliyorum. O tarihlerde imkânları olan “kepçe” denen farklı kesit ve şekillerde metal üzerine geçirilmiş bir file ve metalin ucuna yerleştirilmiş uzunca bir sap vasıtası ile deniz çayırı denen yerde suyun dibinden sürtülerek ve zaman zaman filenin içindeki yakalanmış tekelerin toplanması ile ya da imkânı olmayanların ise sepetler vasıtası ile yine denizin dibinin süpürülmesi vasıtasıyla yakalanırdı. Yine bilinen bir başka detay da mezkûr tekesakallar büyüyünce karides olamıyor esasen de Jumbo hiç olamıyorlar idi. Bu deniz çayırlarında yetişen tekeler benziyor olmakla birlikte kayalıklarda ya da kumluklarda yetişen ve yaşayan tekelerden azıcık da olsa farklıdır. Tafsilat konunun uzmanlarında deyip iktifa edeyim.

Bu deniz çayırını çevreleyen evlerden biri de hemen köprünün diğer başındaki Murat Amcamın yine bir hayli güzel evi, şimdilerde aramızda olmayan amcaoğlum Kasım Çilek’in büyüdüğü ve sonradan ikamet ettiği ev tek katlı ama etrafındakilerden yapısal özellikleri ile görece farklı idi. Şimdilerde Çeşme Liman İşletmesine doğru viraj alarak dönen yerde, hemen deniz kenarında Tapıştı Ahmet büyüğümüzün ev bulunurdu. Hani oğlu İlhan İrem benzerliği ile daha önceleri birkaç kez bahsettiğim Tapıştı Hasan’ın ailesinin evi. Mezkûr evden önce kimlerin oturduğunu şimdi hatırlayamadığım yine oldukça güzel 2 katlı ve “Kaçika” lakaplı büyüğümüzün mülkiyetinde bir ev vardı.

Biraz ilerisinde ise, lebi derya Ali Subay’ın evi bulunurdu. Önden yani evin sokağa açılan kapısı önüne otomobil park edilebilen deniz tarafından ise şahsı mülkiyetine haiz iskele vasıtası ile tekne bağlanabilir bir konumda adeta bugün reklamı bu bapta yapılan Alaçatı Port evlerinin prototipi kabilinden. İçinde yaşayanlar neler hissederlerdi bilemem lakin bizler için dışarıdan muhteşem ve muhkem bir malikâne düzeyinde idi. Yine hatırladığım kadarı ile yüksek duvarlarla çevrili evin bahçesine teknenin çekilebileceği bir düzenekte bulunurdu. Şimdilerde muhaliflerini mum etmek için olduğu açığa çıkan, öncelikle meşhur liman işletmesi ve iskelesinin yerini değiştirmek sureti ile ilaveten de yol yapıyorum numarası ile deniz dolgusuna, bu güzelim evler kurban edilmiştir hem de kimsenin yanına kâr kalmayacak biçimi ile küçücük siyasi emeller ve popülarite adına… Peki, bununla yetinildi mi? Nerde, sonradan doldurularak eski belediye başkanlarından Hulusi Öztin’e ithafen gerçekleştirilen park bilahare de mezkûr denizin tam da ortasına merkezi gelecek şekilde Çeşme kanalizasyonunun rezervuar ve terfi istasyonu yerleştirildi. Şimdilerde artık oradan geçen herkes ne ve nasıl bir bina yanından geçiyor olduğunu malum kokuları maalesef içine çekerek fark ediyor ve bu uğurda emeği geçen herkesi layık olduğu biçimi ile anıyor.

Hemen bu evin yakınında şimdilerde neden imal edildiğini hatırlayamadığım lakin çok muhtemel ki “tekne ya da kayık” bağlamak maksadına matuf 2 adet beton blok yer almakta idi… Bu bloklardan bir tanesinin üzerinde, çocukluk arkadaşım Danış Sağırbay ile balık yakalar iken tüm hayatım boyunca izini taşıdığım ve hayatımı zorlaştıran yer yer de engelleyen bir kaza yaşadım. Onu da bir başka yazı konusu yapmak istiyorum. 

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Gönlünüze, kaleminize sağlık..
Bu bilgilerin nesillere aktarılmasını teminen ne de güzel yazmışsınız..
Tebrikler, teşekkürler...💐👏🌳

Unknown dedi ki...

Ali Subay amcaların oğlu Feyyaz ve Yılmaz arkadaşlarımızdı,o yıllarda,Sütsan dondurmalarının sahibi idi Ali bey amca,zengindiler ama mütevazi idiler,İmamcik Ali amcanın kayınvalidesi Duriye hanım teyzenin evinde kiracı idik,babam mal müdürlüğünde çalişirdı,o yıllarda,Kasım abi Mukaddes hanım teyze,Kaşife teyze,komşularımız annem sevinç hanımın arkadaşları,evin arkası tütün tarlasıydı,dere kenarında tütün dizilirdi,mantarlı oltalarla kapı önünden çok lidaki yakaladık,serpme atan Erdinç amca vardı,Aynur ablaların evinin önünden doğru serpme atardı,Evlerde fırın olmadığından annemizin yaptığı börekleri,16 EYLÜL ilk okulu karşısındaki fırına götürür,bir saat sonra pişmiş olarak alırdık,Bakkal Atalay ve Raşıt amcalar, manav mantolu,veteriner bir amca ismini hatırlıyamadım,Geçmişi olmayanın geleceği olmaz diyelim,Çeşmede benim dört yaşında geldiğim,ön yaşında gittiğim geçmişim,Yalçın Türker