Ilıca Kültür ve Sanat Derneği, Ilıca Taş İskele’de Çeşmeli ve de Çeşmeyi yazan yazarlar ile okurları buluşturan hoş bir etkinlik düzenledi, nazik davetlerine icabet ettim. IKSD Başkanı Gülnaz Ertan, Yönetimden Sabise Suna Tamer, Bahar Baykal ve Selim Akbaykal’ın samimi ve ilgili karşılamaları ve de Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran’ın katılımı ve coşkulu konuşmaları ile kitapseverlerin tatilde olmaları ve muhtemelen de haberlerinin olmadığını düşündüğüm neden ile fazlaca ilgi gösteremediği ama keyifli ve bilgilendirici muhabbetlerin olduğu güzel bir gece yaşandı. Ekrem Oran konuşması sırasında hassasiyet göstererek “Sanatçı, özgür düşünceyi temsil eder. Sanatçı istediğini söyler ve söylediklerinden dolayı da hapse atılmaz ve atılmamalıdır. Bizler, sonuna kadar, aydınlarımızın, sanatçılarımızın söylediklerinin ve yaptıklarının yanında olacağız. Söylediklerinden ve yazdıklarından dolayı da tutuklanmalarının karşısında olacağız. Hepinize özgür ve güzel günler diliyoruz” minvalinde güncel baskılar ve haksız tutuklamalar üzerine konuşarak katılımcıların haklı ve çoşkulu alkışlarına mazhar olmuş iken insan Çeşmeli Aydın’ın Başkan tarafından aydın sayılıp sayılmadığını sorgulamadan ve düşünmeden edemiyor. Yaşananlara da bakınca bu cesaret verici konuşmasını da görmezden gelmenin imkânsızlığı aşikârdır.
Komşum Yaşar Aksoy büyüğümüz olunca hazır ya da hazırlanmakta olan kitaplar üstüne konuşmamak olmaz idi, şüphesiz. Yayına hazır olduğunu anladığım, konusunu ise ağırlıklı 1917 yılındaki Büyük Selanik yangını ile 1922 deki büyük İzmir yangınından alan, ancak detayını şimdi tam hatırlayamadığım şekilde Anadolu’da işgal edilen her kentten çekilir iken çıkarılan yangınlarında yer aldığı ve Yunan Karargâhında organize edilen “yangın çıkarma ekibi” ve başını Grivas’ın çektiği ekibin Anadolu insanına çektirdikleri oluşturmaktadır. Selanik Yangını üstüne en önemli referans ise 16 yaşında Yunanistan İç Savaşında komünist cephe (ELAS) saflarında yerini alan Elias Petropoulos’un yazdıklarıdır ve Selanik yangınının düzenleyicilerinin Yunanlılar iddiasını dillendiren Komünistin bedeli de sürgün olmuştur, tıpkı dünyanın her yerindeki benzerlerinin yaşadığı biçimi ile… Bu kitabı hararetle bekliyoruz, mezkûr konu ve detaylarını hızlıca okuyabilmek için. Mezkûr kitabın da son kontrollerinin gazeteci ve yazar Mehmet Ali Güller tarafından titizlikle yürütüldüğünü öğreniyoruz Yaşar Abimizden. Çeşme üstüne yazılan kitabın da sırada olduğunu öğreniyoruz. Daha neler neler, yaklaşık 3 saat, zaman zaman bölünmekle birlikte uzayan konular lakin bilgilendirici ve okumaya heveslendirici… Sana da bitimsiz teşekkürler Yaşar Aksoy…
Bence
kablosuz bir mikrofon ile yazarların kendilerini ve kitaplarını yerlerinden
tanıtma işi kolayca çözebilecek iken belki de kendimizi önemli hissetmemizi
istedikleri için kurulan kürsüden tanıtım konuşmaları da yapıldı. Her yazar
kendince ve fikri ve zikri meşrebine mütenasip konuşmalar yaparak gece ilerledi
ve sıra bana geldi, yaptığım kısa konuşmada “inşaat mühendisi idim kaldırım
mühendisliğine terfi ettim, Çeşmeye geldim Aydın Korkmaz yaz dedi, ısrar etti,
yazdım, sonra yazdıklarını kitaplaştır dedi, kitap bastırıldı, siz de bunu
ciddiye aldınız beni de yazar yaptınız ya size de çok teşekkür ediyorum”
diyerek tüm suçu Aydın Korkmaz’a attım. Ama bu konuda gerçek manada ısrarlayım
kendi adıma, bana yazar diyenler, mesela Yaşar Aksoy’a ne diyecekler, aynı
sıfat haksızlığın ötesinde bir izah bulmalı… Öyle değil mi, bir yanda koca koca
kitaplar yazılıyor, binlerce anı, bilgi ve belge taranıyor derleniyor yazıya
dökülüyor, vs vs… Benim ki öyle mi, düşündüğünü yazan, yazdığını düşünen,
sıradan mütefekkir… Sakın yanlış anlaşılmasın tarafına verilen sıfattan
rahatsız değilim bilakis çok seviniyorum hatta övünüyorum da. İnsanoğluna bu
kabil sıfatlar çok da yakışıyor, yakışmalı da… Burası çok önemli… Yaşar Aksoy;
konuşmasında, medarı maişeti yazarlık olan kendisi ve Aydın Korkmaz olduğunun
haklı olarak altını çizdi. Yanıma da gelince bana hitaben sen ekmeğini
müteahhitlikten kazandın dedi… Müteahhit dedi ama şimdi açıklıyorum ben hiç müteahhitlik
yapmadım, evet inşaat mühendisi idim ve inşaatlar yaptım, hem de her türlüsünü,
alt yapı üst yapı, ne geldi ise. Müteahhitlik ayrı ve müstesna bir zenaattir
benim gözümde, öyle herkes yapamaz o işleri… Hele gelinen nokta itibari ile
kirlenen, zarfı ve mazrufu itibariyle asla ve kat’a kabul etmiyorum, hem de hiç…
Hani adamın “bak küfretseydin de müteahhit demeseydin” kıssa ve hissesinde
olduğu gibi…
Sonunda tekraren, başta Ilıca Kültür ve Sanat Derneği ile düzenlemenin destekçisi Çeşme Belediyesi ve Başkanı Ekrem Oran ve katkı sunan akrabam ve Kumrucu Şevki işletmesinin sahibi Erkan Çilek’e de teşekkürler… Diğer taraftan yine yönetimde bulunan ve uzun yıllardır görüşemediğim bir diğer akrabam Kasım Çilek ile de görüşmenin keyfini de yaşadım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder