Cuma, Ekim 21, 2022

İBRAHİM TÜTÜNCÜOĞLU

Hemşehrim” diye seslenirdi bayağı yüksek perdeden beni gördüğünde, çok sevinirdim baba dostumun gösterdiği bu yakınlıktan. Mahallemizin abilerinden biri idi, İbrahim Tütüncüoğlu. Bisiklet kazası bakiyesi olduğu söylenen bir ayak aksaması vardı. Bu nedenle de kendisine bir lakap takılmış idi bu engeline istinaden lakin bunu kendisi için kullanmak istemiyorum. Esasen bu lakap incitici bir şey olmamakla beraber herhangi bir vücut engeline dayalı lakapların takılması bence münasip değildir ve olmayacakta.

Çeşme tarımının Çeşmelilerin ana ya da önemli faaliyetinin olduğu dönemin bana göre çok önemli figürlerinden birisidir, benim hemşehrim İbrahim abim. Esasen mezkûr dönemin Çeşmelileri ne iş yaparlarsa yapsınlar mutlaka her birisi ayrı ayrı küçük çiftçi kapsamında değerlendirilecek tarımsal faaliyet içerisinde olmuşlardır. Yerli olup Hükümet erbabı memur iseler dahi mutlaka yöreye ait nerdeyse tüm ürünleri kendilerine yetecek kadar yetiştirme çaba ve becerisi göstermişlerdir. Bir kısmı ise bu baptan olmak üzere tarımsal faaliyetlerini ticari manada yürütmüş ve medar-ı maişeti haline getirmiştir. Bunların önemli temsilcilerinden biri de İbrahim Abim olmuştur. Her türlü sebze yetiştirme konusunda çalışmış olmasına rağmen enginarcılığı ile ziyadesiyle öne çıkmıştır. Bugünlerde imar uygulamaları artığı çok önemli bir miktar kalmamış olan bahçesinden yetiştirdiği enginarlar ile Çeşme sınırlarını aşan birkaç küçük çiftçiden birisidir. Sahip olunan bahçenin büyük olmaması gibi ciddi ve önemli bir sınıra rağmen inanılmaz bir verimlilik yakalamış diğer Çeşmeli küçük çiftçiler gibi “az alandan çok verim performansı” yakalamıştır.

Şüphesiz “küçük çiftçilik” önemine yeri gelmiş ve böylesine verimli ve başarılı sonuçlar almış İbrahim Abim söz konusu olmuş iken değinmemek olmaz, en azından kişisel görüşlerimi aktarmış olayım. Canım Yurdumun tercih ettiği kapitalist sistem prensipleri ile fazlaca uyuşmayan bu üretim tarzı esasen 1950’lerden sonra Amerikan hayranlığı ile hızlıca tasfiye sürecine girmiş, 12 Eylül faşist darbesi ile de sondan bir önceki darbe vurulmuş nihai darbe ise Turgut Özal döneminde ve devamı süreçte bu günlere gelinmiştir. Mezkûr dönemde taleplerin neredeyse tamamı yerelde karşılanır iken şimdi domatesi, biberi, patlıcanı, salatalığı Antalya’dan bekler hale geldik… Emeği geçen yöneticilerin ve onların alkışçılarının vebali ve günahı ziyadesiyle fazladır, gelinen bu günlerin… Mesela kendi adıma büyük ve zincir marketlerden kuru soğan alınıyor olmasını hiç anlamam… Dünyada belki de en kolay yetişen soğan hele ki Çeşme’mizin meşhur soğanı yerine pazarlarımızda ve marketlerimizde ithal edilmiş soğanların arzı endam ediyor olması en zoruma giden şeydir. Meşhur ve güncel ifade ile; “neredennn nereye, neredennn nereye”… Canım Yurdum tarımsal ürünlerde kendi kendine yeten ilk 7 ülke içinde iken düşülen çaresizliğin Güzel Çeşme’mizi teğet geçmesi beklenemezdi elbette nitekim geçmedi de… İzmir’in en önemli enginar yetişen alanı olmanın imar uygulamalarına kurban edilmesinden sonra Bölgenin enginar temin yeri artık Aydın ve Muğla olacak gibi görünüyor. Kocaman Ovacık Ovası bile artık enginar yetiştirilen bir yer olmaktan çok öteye gitmiştir. Birkaç sevdalı ya da alternatif üretemeyen yerliden başka bu işi yapan kalmamıştır, ne yazık ki… Hele şimdi kapitalizmin harami güçlerinin ısrarla ve vazgeçmeden bastırdıkları “jeotermal” kamulaştırmaları tehdidi altında artık işin zorlukları ve tarımdan geçinememe gerekçesi de eklenince bıkan küçük çiftçi enginardan da diğer ürün yetiştiriciliğinden de uzak durmaktadır. “Paramız var ki ithal ediyoruz” kafası elbet bir gün anlayacak paranın yenmez bir şey olduğunu lakin çok geç olacak… Bu kafayı kabul etmesem de anlayabiliyorum da bunların sadık ve değişmez taraftarlarını bir türlü anlayamıyorum. Yahu cebinde para olsa ne olur enginar yoksa domates yoksa buğday yoksa… Bakın bugün Avrupa’ya, gıda güvenliği tılsımlı kelimesi ardında, Rusya bize buğday göndermiyor feryatları nasıl da yankılanıyor bizim duvarlarımızda… Hem Rusya’ya her türlü yaptırımı yapacaklar hem de karşılıksız buğday sevkiyatı bekleyecekler, heyhat… Gıda çok önemlidir, dün de böyleydi, bugün de böyle ve emin olunsun ki yarın da böyle olacaktır. “Sürdürülebilir kent tarımı” bu baptan çok önem arz eder, hele nakliye ve ulaşım maliyetlerinin de yeterince yüksek olduğu göz önünde tutulunca sorunun yerel çözümlerinin mutlaka bulunmasının kaçınılmazlığı ortadadır. Neyse biz bu ara tespitin ardından tekrar ana konumuz, İbrahim Abimize dönelim.

Ovacık yolunun toprak kaplı halinde, iki yanına “keletirlerin” bağlı olduğu katırlarının biri üzerinde de kendisi olmak kaydı ile sabah çok erken saatlerde bahçeye gidişi akşam da geç saatlerde bahçeden dönüşü, toz kaldırarak olurdu. Hatırladığım kadarı ile Çeşme’de katır sahibi olan birkaç kişiden biridir. Katır, şüphesiz bilinir, at eşek karışımı bir hayvan olup zor iş ve hayat şartlarına hayli dayanıklı bir hayvandır. Çeşme’de neredeyse her ailenin bir eşeği ve birkaç atı olurdu lakin İbrahim Abimizin tercihi ise katır sahipliği olmuş idi. Babamın da iyi arkadaşlarından birisidir, İbrahim Abi. Dönemin kahvehanelerinden gerek Damaroğlu Hakkı, gerek kahveci Hilmi gerekse de Kahveci İbrahim’in orada işlerin görece azaldığı dönemlerde kendilerini aynı masada “kıraat” ederken sıkça görürdük.

Dün olduğu gibi bugün de Tütüncüoğlu Sülalesinin bir bölümünün evlerinin olduğu bölge, dönemin tek Ovacık ve Çiftlik Köylerine bağlantı yolu olarak da kullanılan, şimdi sahilde ihdas edilen yeni yola paralel bir iç bölgedeki Musalla Mahallesi yolu üzerindedir. Bugün artık yerinde yeller esen, küçük ama şirin olduğunu hatırladığım 2 katlı evinin hemen yanında, büyükçe kapısı direk yola açılan hayvan damı vardı. Dönem itibari ile evlerin kapılarının bile doğru dürüst kilitlenmediği gerçeğinin yanında hayvan damının kapısının nasıl olabileceği kolayca hayal edilebilir. Katırlar sürekli olarak akşamları buraya bağlanır ve yoldan geçenleri mütemadiyen huysuzlukları ile uyarır vaziyettedirler. O günün Çeşme’sinde kolay rastlanmayacak olmakla birlikte birkaç kez katırların çalınma girişimlerini de işitmiştik.

Bugün artık aramızda olmayan, mahallemizin saygın, sevilen ve takdir edilen abisi, İbrahim Tütüncüoğlu, tıpkı dün olduğu gibi bugün de gözümün önüne, katırı üstünde heybeti ile oturur vaziyette geçer iken “hemşehrimmmm” diye seslenir hali ile gelir ve artık yokluğunu bir eksiklik değerlendirir olduğumuz büyüğümüzü bu vesile ile saygı ve minnetle anıyorum 

2 yorum:

Lem-Tanga dedi ki...

Kalemine sağlık abi.Akışı renklendiren yeni bir renk katanlara selam olsun.

Lem-Tanga dedi ki...

Kalemine sağlık abi.Akışı renklendiren yeni bir renk katanlara selam olsun.