Perşembe, Kasım 03, 2022

1960 ÖNCESİ ÇEŞME ve AHMET AKGÜL

Ahmet Akgül öğretmenimiz son kitabı “1960 öncesi Çeşme”yi imzalayarak takdim etti, hemen okudum. Zaman zaman hatırladığımız ya da bize intikal eden değerler ağırlıklı bir kitap olmuş, ziyadesiyle duygulanarak okudum, teşekkürler Ahmet Öğretmenim. Kendine yetmeyi bilen ve bundan ötürü asla ve kat’a yüksünmeyen insanların küçük üreticilik ve küçük yerleşim yerlerinin ahalisi ve tüm bunların sonuçlarından fazlaca şikâyet etmeden yaşayanların müthiş hikâyeleri bulunan bu kitap Çeşme’nin o yıllarını merak edenlere, yaşadıklarını yeniden hatırlamak isteyenlere bir yol gösterici olmuş. Konu akıcı, dil akıcı olunca niyet de Çeşme’nin eski halini okumak olunca hızlıca okunuyor kitap.

Benim de hatıralarımda ziyadesiyle yer tutan “Küçük Çarşı” için; “Kuşkusuz günümüzde yaşanılan her olay ile içinde yaşadığımız her semt, her kent de tıpkı geçmişte olduğu gibi, ileride tarih olacaktır. Çeşme’nin bir zamanlar alış veriş merkezi sayılan Küçük Çarşısı için de bu böyle olmuştur. Burası da çoktan tarih olup unutuldu. Bin dokuz yüz elli yıllarından sonra hızla değişime uğrayan Çeşmenin bu güzelim Küçük Çarşısı, zamanla işlevini tamamen yitirmiş, eski canlılığından günümüze neredeyse hiçbir şey kalmamıştır. Gerçi sonradan burada yeniden günümüz koşullarına ve gereklerine uygun bazı yapılanmalar olmuş, küçük küçük işyerleri açılmıştır; ancak bunların hiçbirisi bize, o eski günleri anımsatacak türden işyerleri değildirler. Küçük Çarşının o eski görünüşünü, insanlarını, birlikte paylaşılan o sıcak ve güzel dostluklarını bugün geriye getirmek, onları yeniden yaşamak kuşkusuz olanaksızdır.” diyerek kısa lakin etkili ve kıyaslamalı bir tanımlama yapmıştır. Benim “Camcı Yusuf” olarak bilinen Yusuf Salman büyüğümüzün Küçük Çarşı’nın orta yerindeki asırlık koca çınar ağacından mülhem “Çınaraltı Bakkaliyesi” adlı dükkânını hayal meyal hatırlamama sebep olduğu içinde özel bir teşekkürü hak etmiştir, Ahmet Akgül Öğretmen. Evet, bakkaliye denilince bugünkü bakkallara hiç benzemeyen bir yapısı vardı tıpkı emsalleri gibi. Tuzlu balıktan, lakerdaya, ip ve urgan gibi hırdavat malzemelerine, gaz yağına hayvan yemi olarak da küspeye kadar, şekerleme ve lokum benzeri gıdalara, her şey. Hay Allah, nereden hatırladım şimdi o yuvarlak kutular içindeki tuzlu balıkları, müthiş lezzet idi. Bakkaliye deyip geçmeyin küçük çaplı zücaciye, küçük çaplı hırdavatçı, küçük çaplı gıda ürünleri… Babam, Tito Yaşar annemin olmadığı zamanlarda mutlaka o zaman mutfağımızdaki ocak düzenine uygun “maltızda” tuzlu balık ızgarası hazırlardı… 


Küçük Çarşının Ovacık Köyü tarafında gelirken ilk dükkânı olan şimdilerde yerinde bir butik otel bulunan yerde çocukluk arkadaşım Nadir Ergun’un dedesinin bakkal dükkânından da bahseder Ahmet Öğretmen. Nadir’in babası Feyzi Ergun’dan dan da bahseder, Feyzi Abimiz, kavli beladan beri Beşiktaş’lıdır. Mustafa Denizli’nin de Beşiktaş’lı olmasında etkisi olduğu bilinir ayrıca Mustafa’nın kendi süper yeteneğinin yanında en büyük moral destekçisi de yine Feyzi Abidir. Benim de bir yazımda bahsetmek istediğim “nur yüzlü” İbrahim Ergun büyüğümüzün öğretmenliğini hatırlamam lakin bakkaliyesini daha dün gibi hatırlıyorum. Hele dükkânın dışında bugünkü panjur yerine kullanılan aşağıdan yukarıya kaldırılmak ve 2 adet demir çubuk dayama ile desteklenmek sureti ile geceleri güvenlik, gündüzleri de yağmur, güneş gibi dış faktörlere karşı koruma temin eden yekpare ahşap kapak vardı ki, İbrahim Ergun büyüğümüzün kol engeline rağmen bunu nasıl çalıştırdığını büyük bir hayretle izlerdik. Mahallemizin unutulmazları arasında olan bu büyüğümüzü de saygı ve hürmetle anıyorum, bir kez daha…

Kaymakam Evi’nden sonraki en uçta 2 evden biri Ali Subay diğeri de başöğretmen Şerif ve Melahat Öğretmenin evinden de bahsetmiş idim daha önce bir yazımda. Ahmet Öğretmen, kitabında Şerif ve Melahat Öğretmenlerden meslektaş ve başarılı birer öğretmen olarak bahsetmektedir. Öğretmenliklerine tanıklık edemedim sadece dinledim  lakin insanlıklarına yaşayarak, izleyerek tanıklık ettim, fevkalade insanlar idiler. Yine Küçük Çarşı’nın unutulmaz esnaflarından Kurukahveci Yahya, Hüseyin Hoca (Hüseyin Yerli), Bakkal Atalay, Mehmet Kuşoğlu’nun marangozhanesi, Ayhan Uz’un kahvehanesi, meşhur Kahraman Testerelerinin sahibi Ahmet Kahraman ve atölyesi, Somalı Gazozlarının sahipleri Mehmet Somalı ve Rıza Akarsu işletmeleri, benim için sanki muhtar doğmuş muhtar terki dünya eylemiş meşhur muhtar Ali Tunar, Damaroğlu Hakkı ve kahvehanesi, ayakkabıcılar Osman ve oğlu Hadi Gür ile İhsan Özbay, demirci İbrahim Şarlak başta olmak üzere tüm esnaf tek tek hatırlanarak kendileri ve işletmeleri hakkında detaylar verilmiş. Çarşıyı bilen bizler açısından kitap adeta bir “büyüklerimizin ve esnaflarımızın resmigeçidi” tadındadır.

Ahmet Öğretmenimiz, şimdilerde ancak filmlerde görülebilecek “bakkal alışveriş yöntemi takas”tan bahseder. “Köylü yumurtasını, peynirini, arpasını, buğdayını, yulafını, nohudunu, baklasını, zeytinini, yağını, incirini, üzümünü, bademini kısacası, evinde yiyecek türü ihtiyaç fazlası nesi varsa bunları hayvanlarına sarar, götürür ilçedeki bakkallara satardı. Bunun karşılığında da yine evinin ihtiyacı olan öteberiyi, aynı dükkândan alırdı.” diyerek resmigeçidin medarı maişet boyutunu artık yapılmayan haliyle sayfalarına taşımış.

Doğuştan muhtar ölünceye kadar da muhtar gibi gözüme görünen Ali Tunar büyüğümüz için ise; “Ali Amca, bilgili, güngörmüş herkesçe sevilen saygı duyulan ve en önemlisi güven duyulan çok iyi bir insandı. Bu yüzden de mahalleli kendisini uzun yıllar mahallenin muhtarı yapmıştı. Osmanlıcayı iyi okuyup anladığı için, devlet ona arşiv araştırmalarında bilirkişilik yetkisi vermişti” diyerek adeta benim de sahip olduğum duyguları paylaşmaktadır.

Değerli Öğretmenimizin kitabını bu yazıda layığı ile tanıtmak elbette imkânsızdır lakin dediğim gibi Çeşmeseverlere özet bir geçmiş Çeşme resmigeçidi tadında tarih, sosyoloji, antropoloji ve etnografi büyüteçleri ile takdim edilmektedir. Kitap okumak ve öğrenmek dahası hatırlamak ve hatırladığını canlı tutmak isteyen herkese şiddetle öneririm mezkûr kitabı.

Kitaba, aktardığı bilgiler göz önüne alınınca bence fazlaca uygun düşmemiş tek yaklaşım, kim varsa neredeyse herkes “Efendi” tamlaması ile tanımlanmış, oysaki artık herkesin soyadı var ve sevgili Ahmet Öğretmen bunların tamamını biliyor. Soyadların kullanılmış olması halinde isimlerden karıştırılanlar, hatırlanamayanlar, bilinemeyenler ve unutulanlar açısından, mezkûr sülalelerin bugünkü devamlarına bakarak kolayca irtibat ve illiyet oluşturmanın temini sağlanabilirdi. Yine de başlangıçta dediğim haliyle, kitap Çeşme Tarihini araştıranlar, Çeşme Folklorunu merak edenler başta olmak üzere hepimize, öğretme ve hatırlatma görevini ziyadesiyle ve layığıyla yapmaktadır. Bir kez daha teşekkürler…

 

Hiç yorum yok: