Pazar, Kasım 27, 2022

HAYIT ÇALI AĞAÇLARI

Çeşme’nin yerel tarımsal üretimle döndüğü günler, yöre insanının en önemli geçim kaynağı tarım ve hayvancılık, üretilen ürünlerin taşınması, saklanması, korunması gibi maksatlara matuf en önemli gereçler ise, sepet, köfün, keletir ve sele vs. gibi olup, gerek malzemesi, gerekse de emeği yerelden temin edilmektedir. Hatırladığım ve bakiyesi de yer yer halen mevcut hayıt çalı-ağaçları ile kargı (kamış) bitkileri, her derede ve Allah vergisi beleş vaziyette hiçbir katkı ve emek ihtiyacı duymaksızın yetişmekte olup ihtiyaç sahiplerinin emrindedir. Tanıklığım, gerek Çeşme Akarca Deresi gerekse de Çiftlik Deresi yerleşim yeri dâhil tüm dere boyunca mezkûr bitkilerin tabii mecrası. Böyle olunca, ihtiyaç da, sepet, köfün, keletir ve sele ise bir de bunu örecek mahir zevata sahipseniz, mesele kalmıyor. Şimdilerde, plastik mamullerin revaçta olması, kapitalizmin kullan at türünden poşet dayatması, kolaylığı ve ucuzluğu erişim kolaylığı gibi sebepler ve de özellikle de el imalatlarının gerek malzemesinin temini gerekse de imalat ustalarının artık yeterince yetişmemesi nedeni ile mezkûr imalatlar pek gözde değiller. Babam Tito Yaşar, bizim bahçenin hemen yanında bulunan ve yağmura bağlı yatağı genişleyen derede yetişen neredeyse sınırsız miktarda gibi gözüme görünen hayıt ve kargıyı (kamış) Çeşme’ye ilkbaharda gelen aynı göçerlere verir, onlar da ihtiyaca uygun biçimde hayıt ve kargıları keser, onlardan sepet, köfün ve sele yaparlar ve galiba anlaşmaları gereği her yıl da bu malzemelere mukabil onlarda bizim ihtiyacımız kadar sepet, köfün ve seleyi verirlerdi. Mezkûr göçerler ile ilişkimiz sadece bu değil idi onlar aynı zamanda dereye çok yakın kayalık olduğu içinde tarım yapılamayan bir alanda bulunan ve içinde birkaç zeytin ağacımız olan tarlamıza yerleşir ve Çeşme’de kaldıkları süre içinde hep burada eğleşirlerdi. Sepet ve köfünlerin asıl karkas denilebilecek ana taşıyıcı bölümü hayıtların uygun kalınlıkta olanlarından seçilip örülür ve ara boşlukları da dolgu ve kapama malzemesi olarak da kargıların diklemesine bölünmesi suretiyle işlem tamamlanır ve taşıma kulpu ise mutlaka hayıttan yapılırdı. Kolayca anlaşılacağı üzere hayıt ağacından kesilerek kullanıma hazır hale getirilen bu esnek ve sağlam bölüm uzun süreli kullanıma haizdir.

Çiftlik Deresinin ise hemen köy çıkışında Balcı Hilmi büyüğümüzün evinin önüne denk gelen bölümünden seyrek seyrek başlar, lakin Kara Hasan lakaplı büyüğümüzün evinin önünden sonra da artık yılların da etkisi ile olsa gerek ağaçlaşmaya yüz tutan bir biçimde tüm dereyi adeta geçişe engel olacak bir şekilde kaplardı. Çiftlik Deresi şimdilerde ıslah edilen yerinde lakin serbest ve yağış rejimine bağlı zaman zaman da yağışa bağlı ciddi artışlar gösteren bir biçimde yine şimdilerde kurulan Pazar yerinin oradan geçmektedir. Giritli Ovası denilen tarım arazilerinin bulunduğu bu alana da ulaşım, bu derenin içinde oluşan ve zaman zaman derenin daha doğrusu suyun durumuna bağlı değişen bir patikadan gerçekleşirdi. Bu dere ile ilgili daha önce de yazdığım üzere her Çiftliklinin anlatabileceği anıları vardır. Dönemin yağış rejiminin yoğunluğu nedeni ile bol miktarda deresi olan Çiftlik’in en meşhur ve büyük deresidir. Şimdilerde bile yağışların şiddetli olduğu anlarda çok ciddi bir su geliri vardır, Ovadan Denize doğru.

Hayıt çalı ağaçları kendiliğinden yetişen kuru iklimlerin hüküm sürdüğü yerlerde dere yataklarını tercih eden bir bitkidir. Hayıt, Mayıs ve Haziran aylarında mor mor çiçekler açar, müthiş güzel görüntüler oluşturur hele yoğun bulundukları yerlerde bu çiçeklerle oluşan görsel şölen bana göre muhteşemdir. Gerçi yer yer pembe ya da mavi renkli çiçeklerine de rastlanır. Hayıt’ın küçük küçük olan meyvelerinin yaşından ayrı, kurusundan ayrı farklı farklı biçimlerde hazırlanarak tedavi amaçlı kullanıldığını çok duymama rağmen ne ailem ne de bizzat kendimin böyle bir tecrübesi olmuştur. Bitkinin, gerek tohumlarından, gerek yapraklarından ve gerekse de köklerinden elde edilen öz, krem, parfüm yapımında kullanılmaktadır diye duymaktayım. Lakin mor renkli çiçeklerinin, baskın olmayan hafif ve hoş kokusu müthiş bir keyif ortamı yaratır idi benim için hala da öyle, bulabildiğim yerlerde gider aralarında zaman geçiririm.

Hayıt çalı ağaçları küçük yapraklı bir bitki olup tohumlarının tıpkı karabiber tohumları gibi koyu kahverengi olması ve tadı ve kokusunun da benzerliği nedeni ile birbirine karıştırıldığı söylenmektedir. Memleketin geldiği nokta itibari ile de bu benzerlikten istifade ediliyor mudur sorusuna hayır demenin mümkün olmadığı da yeterince sarihtir. Gerçi yine doğru hatırlıyorsam karabiber bitki tohumları azıcık daha etli olur ve tadından fark edilmesi ise biraz tecrübe gerektirir. Dünya üzerinde çok farklı formlarda çok fazla miktarda olduğu bilinen bu çalı ağaç, yaklaşık 1 mt den 6 mt ye kadar yüksekliğe ulaşabilmekte olup, ne Çeşme Akarca Deresinde ne de Çiftlik Deresinde 1,5 – 2 mt den fazla yükselenini görmüş değilim. Dere yataklarında yetişen bu çalı ağaç formunun aynı zamanda yağışın yüksek miktarlarda olduğu dönemlerde erozyona nasıl direnç gösterdiğine de şahitliğim vardır.

Hayıt Çalı Ağacından mülhem Anadolu’da yerleşim adlarının da bulunduğu bilinir. Karacahayıt, Karahayıt,  Hayıtlı,  Hayıtbükü, Ahmet Çavuş Hayıtlı vb gibi olmakla birlikte bir bakıyorsunuz “Karahayıt” adlı birden fazla yerleşim yeri çıkıyor karşınıza, enteresan. Bu kadarı bile insanımızın hayatı üstünde hayıt’ın etkisini göstermeye yeter. “Ayıt” ile de adlandırılmış kasabalar, köyler, dereler, dağlar bulunmaktadır, ilaveten… Bilindiği üzere halkımızın bir bölümü hayıt çalı ağacına ayıt demektedir.

Ancak günümüzde,  hayıt ağacıyla ilişkili kullanım ve uygulamalar azalmış ve hatta kayıt ve bilgiler bile modernleşmenin yanı sıra hayıt ağaçlarının da azalması ile birlikte yok olmaya yüz tutmuştur.  Karahayıt, hayıt ya da ayıt artık insan eli değmemiş yerlerde yaşamaya devam ediyor lakin tabiatı artık kocaman bir kupon arazi olarak görenlerin de ayak sesleri yaklaşıyor…

Hayıt’ın gerek yaprakları, gerekse tohumları gerekse de kökü üstüne sağlık açısından iyi gelir, kötü gelir gibisine ciddi miktarda bilgi sözlü ve yazılı paylaşılır ve de “aktarlarımızda” da yeter miktarda bulunabilir. Lakin bunların hangisi, hangi nedenle yararlanılması gerekendir, bilinmesi hayli zordur, tıpkı diğer bitkiler benzeri.


Hiç yorum yok: