Cumartesi, Aralık 03, 2022

ÖTK – TEKDER – MYOÖDDER

Canım Yurdumun demokrasi okulları babından “yüzakları” diye sıralanacak öğrenci teşkilatları sıralanırsa iftiharla ODTÜ-ÖTK’dan bahsetmek faziletli bir görevdir, benim için. ODTÜ her ne kadar ABD ve yerli takipçileri DP liderlerinin iştiraki olarak gündeme geldiyse de kuruluşu, gelişimi ve yaşananlara yönelik mesleğimin de önemli öncülerinden biri olan Uğur Ersoy Hocanın “ODTÜ Tarih direniyor” adlı kitapta anlattığı üzere planlananların aksine bir gelişim ile yine aynı kitapta yayınlanmak üzere bir makale kaleme alan Akın Atauz’un deyişi ile “Eğitim tarihimizde bir ray değiştirme arayışı” olarak öne çıkmaktadır. İşte bu ahval ve şeraitte yola koyulan kervan, ülkenin dört bir yanından gelen öğrencilerin fikri ve vicdanı özgür toplum yaratma hedefini önlerine koymasını müteakip, akademik, demokratik ve özgür üniversite taleplerinin öne çıktığı bir talepler manzumesi oluşturmuşlardır. İşte bu gaye için 1976 yılının başından itibaren ODTÜ öğrencilerinin, öğrenci mücadele geleneğinin öncüllerinden devri mirası olarak geçmişi geleceğe taşıma gayreti ve ardıllarına layıkı ile aktarabilme adına, çağdaş ve özgür üniversite anlayışının hayata geçirilmesi hedefi ile Öğrenci Temsilcileri Konseyi (ÖTK) oluşturulmuştur. Şüphesiz bugün artık kötü örnek diye gösterilen o dönemki görece özgür ve demokratik Türkiye’nin de bir teyidi manasına gelen hukuki ve siyasi ortam ifadesi idi tüm bunlar. Öğrenciler bu maksada matuf her akademik yıl içerisinde seçtikleri temsilciler vasıtası ile yönetimin her kademesinde değişik yetki kullanıp etkiler yaratan güçlü bir demokratik ortam yaratmışlardı. Sahip olunan özellik, yapı ve gayeleri açısından ÖTK demokratik katılım ve temsiliyet açısından dünyadaki örneklerine ve gelişmelere bakılınca mükemmel bir örnek sayılmaz ise de mükemmel öğretici bir demokrasi okulu olmuştur, bana göre.

Toplumun en dinamik ve bağımsız kesimi gençliğin, mezkûr demokrasi okulundan elbette devşireceği önemli deneyimler ve birikimler olacaktır. Bu yüzden bile bazılarının her türlü karalama yapmasına rağmen ODTÜ-ÖTK inanılmaz bir değerdir Canım Yurdum için… Diğer bazı üniversitelerde de ODTÜ’deki kadar gelişmiş olmamakla beraber benzer yapılanmalar zaman zaman görülmüştür. Toplumun dinamik demokrasi ve özgürlük talebi ve takibi açısından her daim öncüleri ve temsilcileri sayılabilecek bu örnek nüveler Canım Yurdumun “muasır medeniyet” seviyesine ulaşma hedefinde önemli rol üstlenmişlerdir. Lakin ve ne yazık ki, her türlü demokratik hareketin ve nihayetinde gelişmenin düşmanı darbeler burada da devreye girer, 12 Eylül 1980 faşist darbesi ile bir rüya daha inkıtaa uğrar, ardıllarına müthiş ve büyük miras olarak kayda geçirerek. Şüphesiz ki “aklın orantısız kullanımı” konusunda toplumun en dinamik ve en yetkin kesimi gençlik bu üretimleri yaparken “ABD’nin çocukları” da buna mukabil derslerini iyi yapıp buralardan dersler devşiriyorlardı, netekim, YÖK ile bu çabaları sonsuza kadar YOK edebileceklerini hesap eden bir hamle yaptılar. Tam tamına YÖK; “bir deli bir kuyuya taş atar kırk akıllı çıkaramaz” dayatması oluşumudur.

Diğer taraftan, Canım Yurdumun özgürlük ve demokrasi beşiği olması çabası ile yanıp tutuşan toplumun zapt-u rapt edilmesi gayesine matuf Teknik Öğretmen Okulu gerici, yobaz ve faşist işgal altında iken direniş ve mücadele meşalesi yakan ve TEKDER çatısı altında benzer hedef için bir araya gelmiş önemli bir gençlik kitlesi de vardır ve bugünden bakınca da ne kadar önemsenirse önemsensin yetmeyecek değerdedir.

Şüphesiz ki bunlar bu ülkenin yüzakı insanlarının yetiştikleri birer kurum olmanın ötesine geçmiş ve tarihteki yerlerini almışlardır ve ben bunları dinlediklerimden hatırladığım kadarı ile biliyorum. ODTÜ-ÖTK yönetim kurulu ilk başkanlarından ve sonradan bizimle hem yönetici hem de arkadaş ilişkisi olan ve iznini almadığım için adını yazmak istemediğim bir muhterem ile bizim okulda benzer yapıyı hayata geçirebilir miyiz diye bir hayli kafa yorduk hatta “Öğrenci Temsilcileri Konseyi” gibi biraz da dayatma bir yapı ile Fakülte Yönetim Kurulu toplantılarına bile katıldık. Özellikle de bahsetmem gereken bir derneğimiz vardı ki sadece okula değil tüm Çukurova’ya özgürlük ve demokrasi arayışlarında öncülük etmiştir. Derneğimiz, MYOÖD-DER, bir öğrenci dayanışma derneği olarak demokratik, katılımcı, özgür, özerk üniversite yolunda faaliyet göstermiş olmanın yanında dönemin baskıcı yönetiminin despot yüzünün teşhiri amaçlı faaliyetlerde yürütmüştür. Artık 12 Eylül faşist darbesi ile geriye hiçbir belge ve hatırat bırakamamış olan bu ve benzeri kuruluşların sözel tarihi dışında bir şey yoktur ne yazık ki… Şimdi kimde gördüğümü hatırlayamadığım, 1978 mezunları için düzenlenen bir yıllık gördüm. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bursa Nutkundan” birkaç paragraf ile 1 sayfa, büyük bir Atatürk resmi ve “Devrimler yalnız başlar ama devrimin bitişi diye bir şey yoktur” sözü ile 2. Sayfa düzenlemesi bilahare okulun geçmişi, sonraki sayfada da “mücadelemiz” başlıklı duyuru ile öğretim ve yönetim kadrosu arkasından da mezunların tanıtılması içeriği ile nihayetlenen bir yıllık. Güzel ve anlamlı bir hatırat…

Mücadelemiz başlıklı sayfa; “Demokratik bir mevzi, antifaşist bir kale olarak yükseliyor bugün Müh. Yüksek Okulu ve bu güç bu potansiyel yükselen mücadelemizle daha bir artacak, daha bir perçinlenecek.” diye başlıyor. Okulun sadece kendilerine ait olduğunu ilan eden bir avuç destekli güç karşısındaki analiz ise “okulun bu duruma gelmesindeki en büyük hata yine bizlerdeydi, dağınıklık, başıbozukluk sürüp gidiyordu aramızda ve hayat bizlere birbirimize güvenmeyi inanmayı tek bir yumruk olmayı öğretti” şeklinde olup birlik ve beraberlik gereğinin altı çiziliyordu. Hele bir yerde yaratılan ve yaşatılan iç savaş koşullarının anlatılmasını müteakip bugün hala içimizi yakan Ali Osman Beydilli ve Güven Bilgili adlı arkadaşlarımızın kahpece katledilmelerinin anlatılması var ki, katledilen diğer arkadaşlarımız içerisinde “yıllık basım yılına” denk gelenler olarak “unutulmayacaklar”  olarak kayıt altına alınmıştır.

Evet, çalışmayan okul tuvaletleri, ara sıra yanan kaloriferler, saati belli olmayan hatta bazen olan bazen olmayan belediye otobüsleri, başka üniversitelerden gelen hocaların uçak saatleri nedeni ile gerçekleşmeyen dersleri, bir türlü bitmeyen laboratuvar binası, sosyal olamayan kantini vs vs hayhuyları içinde bir öğrencilik.

“Ayrılırken” başlıklı son satırlardan ise; “dostlar kazandık, unutulmayacak. Beraberce acı, tatlı günler geçirdik hep anımsanacak… Dünya denilen tiyatro sahnesinin daima barış, kardeşlik, mutluluk dolu olması, hepimizin bu sahnenin başarılı oyuncuları olması dileğimizi yineleyerek hoşçakalın diyoruz” denilerek yeni sayfaların açılacağı müjdesi verilmiştir. Bu vesile ile “Üniversite yolumuzu hayatımızın yolu” yapan, başta okulumuz ve dayanışma içinde olduğumuz arkadaşlarımız ve bu uğurda bizleri kesintisiz destekleyen yakınlarımızı ve halkımızı daima saygı, minnet, himmet ve hikmet ile anımsayacağız.

 

 

 


Hiç yorum yok: