Cumartesi, Şubat 11, 2023

APTALLIK

 

Aptallık, aptal olma durumu olmakla birlikte çok bilinen “zekâdan yoksun”, “alık”, “ahmak”, “salak” kelimelerinin manalarına sığdırılamayacak kadar geniştir. Bana göre ise; var olan zekânın ve aklın, hayatı kavrayışta zafiyet göstermesi, nedensellik kuramaması ve de sağduyu ve solduyu oluşturamaması gibi önemli ve göz ardı edilemez boyutları da olma halidir. Eğer böyle ise bir zekâsızlıktan söz etmek, ahmaklıktan söz etmek doğru görünmemektedir. Esasen de var olanın, dış etmenlerin etkisi ile beyinde patolojik takılma durumunun oluşmasıdır. Yani ve hülasa esasen var olanın yok olması değil lakin fazlaca detayına girmenin lüzumsuzluğu gereği kısaca, elde olmayan nedenlerle oluşan ya da vücudun harici ya da dâhili tedariki hormonsal dengesinin bozulması hali de söz konusudur.  

Bir yerde okumuş idim; çok hoşuma gitmişti, aptallık tarifi, “edilen her yeminin, verilen her sözün ardından, yemin ve sözün gerekçelerinin yok sayılarak tekrara heveslenme ya da yeltenme halidir”. Tam tamına böyle mi idi bilemiyorum ama mealen aynen… Hülasa zekânın ve kavrayışın öne geçmesine şans verilmesi, duygusallığın baskın olmaması için çaba gösterenler bu zafiyetin üstesinden gelebiliyorlar, netekim… Aksi takdirde yandı gülüm keten helva…

“Aptallık” insanların zannettiği kadar kolay fark edilir bir şey de değildir, çevremizde kabiliyet, maharet ashabı o kadar çok aptal vardır ki, onları aptal olmayanlardan ayırt ve tespit etmek hiç de kolay değildir, eğer kolay olsa idi aptallar da iyot gibi ortaya çıkar ve tasnif hatta tecrit kolaylaşır, bağlı olarak da hayat daha da manalı hale gelirdi. Lakin ve maalesef böylesine bir kolaylık ademoğullarına bahşedilmemiştir henüz. Yani bu tespit çalışmasının henüz bir mihenk taşı yoktur anlaşılacağı üzere.

Bazen fazla zekânın tezahürü bir davranış zafiyeti olarak karşımıza çıkan, en azından bana göre böyle, konuşma anında tabii olmama ya da olamama, eskiden zevk alınan bir dolu faaliyetten zevk almama ya da alamama, içinde olduğu deryanın farkında olmaksızın kendini sadece gözlemci ya da eleştirmen addetme, kendi dışındaki kimsenin fikrine hürmet etmeme ya da tahammül etmeme ya da edememe, kendisine yönelik övgüye çakraları açık iken eleştiriye kapalı olma, eleştiri reddi halinin tıpta mutlaka bir karşılığı olmalıdır ama ben bilmiyorum.

Ahmakların ekseriyeti oluşturduğu yerlere de “ahmakiye”” denir. Bilenler bilir ünlü Rus yazar Mihail Saltıkov Şçedrin “Ahmakiye: Bir Şehrin Hikayesi” diye bir kitap yazar ve nasip olur ben de bu kitabı okurum, üstüne de tefekkür etmek ne zaman ki kaçınılmaz olur, bir şeyler hatırlar, bu kabil yazılar da ortaya çıkmış olur, bu yazının başka da bir manası yoktur, olamaz da… Kitap adeta hicvin ve hayatın ince noktalarının övendirelendirilmesi adına herkesin çok şey bulabileceği bir başyapıt. Kitaptan; “Hilelerini ve manipülasyonlarını sürdürmek için kolayca yalan söylerler. Hiçbir zaman hiçbir şey onların hatası değildir. Yanlış giden bir şeyler olduğunda tartışır, kendilerini haklı çıkarır ve başkalarını suçlarlar. Yakalandıklarında gerçekten üzgün görünebilirler ve bir daha olmayacağı konusunda sözler verip, özür dileyebilirler. Fakat hepsi oyundur. Sorumluluk ya da zorunluluk duyguları yoktur ve tipik olarak sürekli aynı eylemleri tekrar ederler.”

Kısaca ve özetle “aynı herzeyi asgari ikinci defa yeme durumu” olarak özetlenebilecek bu gayri iradi tavrı Einstein’ın ünlü sözü ile taçlandırıp ilerleyelim; “Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır.” Bu lafın üstüne laf olamaz herhalde…

Carlo Cippola “İnsan aptallığının temel yasaları” adlı çalışmasında insanları “saflar, zekiler, haydutlar ve aptallar” diye dörde ayırmaktadır. Davranış ve eylemlerinden ötürü, safları; kendilerine zarar verir iken başkalarına fayda sağlayanlar, haydutları; kendilerine fayda sağlarken başkalarına zarar verenler, zekileri; kendilerine de başkalarına da faydalı olanlar, aptalları ise; kendilerine yarar sağlamayan lakin başkalarına mutlaka zarar verenler diye tanımlamaktadır. Yazar yine aynı yerde; ülke ayırt etmeksizin her toplumun içinde aptalların; kadın, erkek, siyah, beyaz, şu veya bu din mensubu, şuralı, buralı, şu etnik bu etnik yapıdan, milletten, kıtadan, soydan, sülaleden, boydan, postan, şu meslekten bu meslekten, uzun boylu kısa boylu, kel saçlı gibi kriterlerden azade olarak aynı oranda yer tuttuğunu öne sürer. Yazar; “aptal olmayanların, aptal olanların zarar verme potansiyellerini hep küçümsediğini hatta göz ardı ettiğini” de öne sürer ve altını çizerek “aptal bireylerle ilişki kurmanın” ya da “onlarla bir araya gelmenin” telafi edilemez yanlışlıklara yol açtığını da ısrarla beyan eder. Dolayısıyla da, Yazar kendince “aptal insanın” en tehlikeli insan türü olduğundan bahisle zeki, haydut ve safın nasıl davranacağı üstüne az çok tahmin yürütülebileceği lakin aptal insanın ise nerede, nasıl davranacağı konusunda tahmin yapılamayacağı gibi bizatihi aptalın kendisinin dahi davranış standardı olamayacağını beyan eder. Yani ve hülasa “aptalların” adeta birer saatli bomba olduğu benzetmesi ile nerede, nasıl patlayacağı belli olmayan bu halini bir kenara koyarak istemeden de olsa kendine ya da bulunduğu topluma kontrolsüz zarar verebileceğini belirtir.  Yazara katılan olur, olmaz bilemem lakin ben büyük ölçüde hemfikirim. Hatta dahası da var tespitlerinin, özellikle haydutların tanımı babında, lakin bu yazının konusunu aşacağı için uzatmıyorum ve meraklısına da ilgili kitabı temin edip okumalarını salık veririm.

Çevremizde tanıdığımız insanların bir kısmını “zeki ve anlatılana intikali hızlı” zannederiz lakin onları tanıdıkça ne kadar aptal oldukları kararını veririz, aaaaa bu doğru mudur? Değil midir? Bilemem lakin sosyolojik deneyler ve gözlemler bunu göstermektedir, ne yazık ki… Cehalet bile tedavi edilebilir iken aptallık asla ve kat’a… Cahil bilmeyen iken aptal bildiğini sanandır. İşte tehlike de burada başlıyor gibi… Karşımıza çıkan ve “aptal” kelimesi yerine de benzer manalarda kullanılan,  budala, ahmak, alık, miskin, daltarak, salak, hımbıl, avanak gibi kelimelerde de ifade bulan bu durum için, insanların ve insanlığın çok dikkatli olması gerekir diye düşünmekteyim. Yani bunu bir de Moliere’nin bir sözü ile taçlandıralım ki daha değerli olsun; “Bilgili bir aptal, bilgisiz bir aptaldan daha aptaldır”…

“Bilge insan kuşku doludur. Fikirleri değişir. Ahmak insan ise inatçıdır. Kuşku duymaz. Her şeyi bilir o, kendi cehaleti dışında.” Akhenaton’dan bu söz ile bu haftayı da bitirelim. Evet, ben de aptalları çok seviyorum, çünkü onlar her şeyi biliyorlar…

 

Hiç yorum yok: