Canım
Yurdumda “pamuk” deyince akla hemen Çukurova gelir, çünkü şimdilerde eskisi
kadar olmasa da tarımı yaygın olarak yapılan ve Çukurova’ya katkıları nedeniyle
de “beyaz altın” diye anılan bir üründür.
Bilindiği
üzere, Çukurova’da pamuk tarımı çok eskilere dayanan bir faaliyet olup, bidayette
iptidai usullerde yaygın olarak yapılmasına rağmen verimi son derece düşük
vaziyette sürdürülmektedir. Çukurova pamuk tarımında modernleşme ise, Amerikan
iç savaşının sürdüğü yıllarda başta İngiltere ve Fransa olmak üzere tekstil
sektörünün hammadde temininde içine düştüğü çıkmaza, Çukurova’yı işgali altında
tutan Mısır hıdivi (aslında Mısır Sultanı) Kavalalı Mehmet Ali Paşa mahdumu
İbrahim Paşa ile iyi ilişkiler çerçevesinde başlamış ve ciddi manada
iyileşmelere sebep olmuştur. Osmanlı’ya karşı Mısır Sultanının her daim
destekçisi ve kollayıcısı Fransa ve İngiltere olmuştur lakin onun da bir sınırı vardır. Bugün Paris’in Concorde
Meydanını süsleyen Obelisk (dikilitaş) mezkûr dostluğun nişanesi olarak yerini
almış esasen de Luksor’daki tapınağın giriş kapısındaki 2 obeliskten
birisidir eski yerinden sökülmüş yeni yerine dikilmiştir.
Bilindiği
üzere Kavalalı Mehmet Ali Paşa mahdumu İbrahim Paşa Osmanlı ile yaşanan problemler neticesinde Suriye ve Çukurova’yı işgal eder hatta taaa Kütahya’ya
kadar ordusu ile gelir, tam Osmanlı tarih olacak iken “dış güçler” devreye
girer, Osmanlı lehine İbrahim Paşanın hareketine dur denir… Bu esasen çok ayrı
bir konudur lakin beynelmilel iltisak ve irtibat tesisinin coğrafyamızı
tarihsel, sosyal ve ekonomik açıdan çok derinden etkilemesi manasında bayağı
önemlidir. Hani herkesin diline pelesenk olmuş Osmanlıyı dış güçler yıktı
iddiası var ya, işte ona tam teşekküllü bir tekziptir, İbrahim Paşayı dış
güçlerin Osmanlı lehine durdurması… Neyse konumuz bu değil, pamuk meselesine
devam edelim… Bu işgal senelerinde Avrupa tekstil sanayisinin hammadde ihtiyacı
Mısır ve Çukurova’dan temin edilecektir. İşte bu temin işinin zorunlu dayatması
ise tarımın daha modern metotlarla yapılıyor olmasına yol açacaktır. Bu manada
Fransa’dan genelde tarım özelde ise pamuk tarımı konusunda uzmanlar
getirilecektir, bu giriş ile birlikte Fransa’nın Anadolu’nun bu bölümü ve
Suriye’nin tamamı üzerinde halen de süren alaka ve irtibatının tesisine
sebeptir. Sonraları Osmanlı’nın dış güçler inayet ve iradesi ile yapılan
anlaşmalar neticesinde Çukurova’da tekrar tesis edilen otorite, gelişme kat
eden tarımın ihtiyacı olan insan gücünün teminini ise Anadolu’nun göçerlerinin
en önemli aşiretlerinden “Avşar
Aşiretini” oluşturulan “Fırka-i
İslahiye” ordusu marifetiyle zorunlu iskâna ve ikamete tabi tutar… Şimdi
hangi kaynakta okuduğumu maalesef hatırlayamadığım, tarımda bu modernleşmenin tezahürü
manasında, tarım amelelerinin öğlen yemeği molası ve öğlen istirahati ihtiyacının
temini tam da bu dönemde gerçekleşmiştir.
Dolayısıyla,
Amerikan İç Savaşı ile Çukurova, dünya çapında bir değişim ve modernleşmeden nasiplenmiş
ve dünya pamuk istihsalinin önemli bir parçası haline gelmiştir. Dünya pamuk
istihsalinde en ön sıralarda gelen Amerika’da başlayan iç savaş sebebiyle pamuk
miktarı azalmış, fiyatlar ise aşırı yükselmiş dolayısıyla dönemin en mühim
pamuk alıcısı İngiltere sıkıntıya düşmüş ve yeni alanlar keşfi farz olmuştur. İhtiyaç duyulan hammadde açısından yeterli kapasiteye
sahip olan Çukurova, İngiltere tekstil endüstrisi için hem hammadde
sağlanabilecek, hem de yatırım yapılabilecek bir bölge olarak tariflenmiştir.
Tam da bu sebeplerden bu önem atfedilmenin, Adana’ya sosyal, siyasal, ekonomik
yansımaları çok hızlı hissedilir olmuştur. Misal, Çukurova ve Adana, önceleri
Halep Eyaletine bağlı “yurtluk ocaklık kanununa” müstenit bir sancak iken artan
nüfus, artan tarımsal faaliyetler ve artan ekonomik faaliyetler sebebi ile
bilahare yeni düzenlemeler yapılarak bünyesine Mersin’i de alarak vilayete
dönüştürülmüştür.
Artık
Devlet-i Osmaniye’de mezkur “dış güçler” iç güçler haline dönüşmüş durumdadır. İngiltere
ve Fransa’nın başı çektiği dış güçler o gün bu gün arada bir mola verilmesine
rağmen makûs mütemmim cüzüdür Canım Yurdumun… Daha o dönemlerde Amerikan iç
savaşının sonlanmasını müteakip Amerikan Pamuk Tohumları Canım Yurdumda devlet
eliyle sahne alırlar. Fransızlar ilk kez Adana’da “çırçır fabrikası” açarlar,
ne zaman 1864 senesinde, yani kriz baş gösterir göstermez… Peki, İngilizler
geri durur mu? Şüphesiz hayır, biri Adana’da, diğeri Tarsus, bir diğeri de
Mersin’de, hem de 3 adet ile pozisyon alınır…
Tüm
bu gelişmeler, Adana ve Çukurova için bir manada sosyal doku değişikliği
demektir, artık oluşan cazibe ile bir göç destinasyonudur… Peki, bu göçler
sadece Osmanlı döneminde mi gerçekleşir? Şüphesiz hayır… Cumhuriyet döneminde
de belli dönemlerde artsa da bir devamlılık söz konusudur lakin 1950’ler ile
1980’ler pik dönemlerdir göç için… Doğal olarak kriz dönemlerini
tariflemektedir bu göçlerin yoğunluğu… Ama ekonomik ama siyasal ama kültürel…
Bir de 1990’lar var ki özel bir yazı konusudur bence… Lakin mezkûr göç
dalgaları karşısında başta Adana olmak üzere tüm çevre kentler yeterli ve
gerekli bir kentsel gelişim gösterebilmiş midir? Nerde… Gerek 1970’lerdeki
öğrenciliğim sırasında, gerekse de 1990’lardaki çalışma hayatım sırasında ve
dahi sonradan gerçekleştirdiğim ziyaretler sırasında bendeki izlenim, halen bu
canım Adana, “dünyanın en büyük köyü”
olma kaderini aşamamıştır. Peki, bundan sonra aşabilir mi? Hiç zannetmiyorum
lakin aldanmış olmayı da tüm kalbimle diliyorum… İyi, kötü, dengeli, dengesiz,
ekonominin çarkları döner iken becerilemeyen şimdilerde artan maliyetler
karşısında tekstil ve tarım sektörünün dama dediği günlerde olur mu? Şüphesiz
olur, ne diyor doktorlar çok da umutlu olmadıkları ameliyatlar sonrası;
“Allahtan umut kesilmez”…
Bu
mevzudan olmak üzere pamuk büyük bir krizdedir, tüm diğer tarım ürünleri gibi…
Nerden anlayacağız, Çukurova’nın en önemli tarımsal kooperatifler birliği ÇUKOBİRLİK’ten şüphesiz… Şimdilerde
uhdesindeki gayrimenkulleri satarak hayatta kalmaya çalışan bu kurum siyasetin
ve ekonomik tercihlerin kurbanları arasındaki şaaşalı yerini almaktadır, son
hızla. Oysaki benim öğrenciliğim döneminde kent merkezine yaklaşık 20 km. deki
fabrikalarından çıkan “ilk işçi
servisinin kent merkezine vardığında son işçi servisi henüz fabrikadan ayrılmamıştır”
diyerek çalışan işçi sayısının çokluğu abartılarak anlatılırdı… İlaveten işçi
haklarının ve gelirlerinin bugün ile kıyaslanamayacak kadar iyi olması
nedeniyle ÇUKOBİRLİK işçisi olabilmekte de bir ayrıcalık idi açıkçası… Tüm
bunları tercih ettiğimiz politikalar ve politikacılar sayesinde yaşıyoruz
şüphesiz lakin sadece onları günah keçisi yapmak da bizi aklamıyor… “Hep bir
hallı Turhal’lıyız, yüzbin kere tövbe eder yine şarap içeriz” terennümüne
devam… Pamuk ve Adana ve dahi Çukurova, benim gözümden…