Kıvırcık
saçlarının, yerinde duramaz kıpır kıpır hareketlerinin yarattığı güzel enerji
geçtiği her yerde etkisini yaratır ve bırakır, uzunca bir süre bu enerji eserdi
geçilen yerde… Benim çocukluğumun ve gençliğimin Çeşme’sinin güzel abilerinden
birisidir. Bana her gördüklerinde yaş farkını hissettirmeksizin seslenen baba
akranı çok abimiz olmasına rağmen sadece 2 kişi “hemşeeerim” diye yüksek perdeden seslenirdi, biri İbrahim Tütüncüoğlu
ve diğeri de Vehbi Özcan abimiz… Şimdi artık her ikisi de aramızda değiller…
Her ikisi başta olmak üzere tüm diğer abilerimizi de minnet ve büyük bir saygı
ile anıyorum… İyi ki onlar hayatımızın o bölümünde bizlere abilik ve babalık
yaptılar, neler öğrendik onlardan, onlar neler öğretti bizlere say say, yaz yaz
bitmez…
Vehbi
Abimin, 60’lı yıllarda “belediyede” başladığı çalışma hayatının o döneminde,
çok sınırlı olan çalışan sayısı ve dahi ihtisas bölümlerinin oluşmadığı döneme
denk gelmesi sebebiyle, ne iş olsa yapılır şeklindedir vazifesi. O dönemde belediyecilikte
gelişmekte olan 2 önemli faaliyet vardır, elektrik ve su işleri… Elektrik
üretimi ve dağıtımı biraz dolambaçlı yollardan da olsa getirilen bir dizel
motor ile Çeşme gündemine gelmiştir. Önce özeldir elektrik üretimi ve dağıtımı
bilahare de biraz çetrefilli süreçten geçerek belediye hizmeti haline gelir,
şimdiki Haralombos Kilisesi o devirler belediyenin “Müstahsil Perakende Halinden”
İzmir Otobüsleri garajına kadar çok çeşitli hizmetlere olduğu gibi elektrik
üretimine de mekândır. İlk başlarda sadece güneş batımından sonra ve sadece
geceleri bazen saat 23’e bazen de saat 24’e kadar elektrik verilirdi şebekeye…
Şebeke de dönem itibariyle ağırlıklı aydınlatmaya müteveccihen tesis
edilmiştir. Hatırladığım kadarı ile Kilisenin içinde kocaman bir dizel motor
vardı ve hemen duvarın dışında da küçük bir havuzdaki su soğutma suyu olarak
kullanılırdı… Galiba bu küçük süs havuzu soğutma suyu işi için kullanılmasının
yanında süs balıklarına da mekândı… Yine hatırladığım kadarı ile motorun bakım
ve işletme işlerinden sorumlu Nuri Usta adlı bir büyüğümüz vardı, Vehbi Özcan
Abimiz de ihtiyaca binaen her daim oradadır… Dönem itibariyle mesai saat
kavramı icat edilmiş olsa dahi bu mefhum henüz Çeşme’ye gelmediğinden ihtiyaç
hangi saatte zuhur etmişse o saatte vazife başında bulunmak mukadderattır. Vehbi
Abimiz sokak çeşmelerinden sonra evlere de su şebekesi irtibatını müteakip
gayri su işlerinin de gedikli çalışanıdır. Dönem itibari ile su borularının ev
bağlantıları ağırlıklı olarak işlenmesinin kolaylığı bakımından kurşun borudur…
Malzeme özelliği sebebiyle sık arıza yapan bu boruların tamiri için arıza
yerinin tespiti, kazının yapılması gibi faaliyetler için teknoloji külliyen
“manpower” vaziyetindedir, kazılar elle yapılır, toprak evsafı sebebiyle uzun
sürer, kurşun boru tamiri için dışarıdan hizmet alınır vs vs… İşte bu kısıtlı
imkânlar dâhilinde bu iki bölümün bir dolu sıkıntısına Vehbi Abim derman olmaya
çalışmaktadır.
Vehbi
Abimin, babam “Tito Yaşar” ile çok
güzel muhabbetleri var idi bu muhabbetlerin içerik ve safahatı hakkında gerçek
manada bir malumatım olmasa dahi samimi ve içten olduğu muhakkak olup sürekli
gülmeler ve hatta kahkahalar ile devam ettiği bilirim. Bu konuyu oğul İbrahim
Özcan’a da sorduğumda benzer cevapları verdiğini hatırlıyorum… Bildiğim kadarı ile su şebekesine
şimdilerde de halen kullanılan “su deposundan” verilen suyun membaı ise
önceleri bir, sonra iki ve bilahare de dört adet olan su kuyuları idi. Bunların 3 adedi bizim Musalla Mahallesinde
idi. Kuyular fazla derin olmayınca
arsenik tehlikesinden azade durumda olup güvenle içilebilmekte idi. Şüphesiz su
için güvenilir olmanın çok çeşitli tesirlerden meydana geldiği bilinmektedir,
arsenik bunlardan sadece biridir… Bizim mahalledeki su kuyuların bulunduğu alan
yağmurlarla hemen bir gölet halini alan Güngör Taylan büyüğümüzün enginar
bahçesinin hemen yanındaydı. Su Pompalarının ve Motorların, önceleri
jeneratörlerin bilahare de merkezi şebekeden gelen elektrik için kullanılan
panoların bulunduğu, kapısı herkese her daim açık küçük bir kulübe
bulunmaktaydı. Şimdi fazlaca detaylı hatırlayamadım lakin kocaman bir kasnak ve
volan kayışı ile çalışan motor pompa düzeneği vardı… Zemin ise makine
yağlarından adeta beton gibi bir görüntü verirdi. Enteresan bir sistematik
gürültü çıkarırdı aynı zamanda. Yüzeyde su toplanması geçirimsiz tabakanın
muhtemelen yeraltındaki farklı şekillerdeki halinin büyük su stoklarının
oluşmasına sebeptir herhalde… Yüzeydeki suyun deşarjı için hemen oradan
başlayan şimdiki 1032 sokaktan ilerleyerek “Akarca Deresine” irtibatlanan
sadece yağmurlarda suyu akan bir dere vardı. Şimdi artık ne o yüzey suları var,
ne o yağmurlar var, ne de o dereler var… Gerçi artık o yeraltı suları da derin
kuyu suları da yok ya… İşte bu motorların bakımı içinde Vehbi Abimiz son derece
mütevazı bisikleti ile mütemadiyen mobil vaziyettedir.
Artık
derin kuyu suları da yok dedik ya, şimdi barajımız var… Gerçi barajımızın da su
toplama havzasını inşaata kurban edecek adımlar atılıp duruyor lakin kamuoyu
tepkisi nedeniyle cesaretle atılan adımlar bir anda ürkerek geri çekiliyor. Bir
adım ileri, bir adım geri… Barajın da enteresan bir serencamı var, bin bir
zahmet ile yapılıyor lakin kolaylıkla canım Yurdumun insanının tercihi,
teveccühü ve tasdiki mucibince de liberal politikalara feda ediliyor. Sonra
tekrar geri alınıyor lakin muhatap da yerli mümessilleri delaletiyle, hem
alırken, hem de satarken dünyalığını yapıyor… Ama adı değişmiyor hep ÇALBİR,
ALÇESU ve sonra da İZSU. Sonuç Canım Yurdumun insanı bu el değiştirmeler ile
meşgul iken fiyatlar artıyor, kalite düşüyor, hizmette süreklilik temin
edilemiyor, kimin umuruna, ne gam, ne kasavet… İZSU’nun hizmet kalitesini
öğrenme adına sokağa çıkıp bir sorun bakalım, bu devasa kuruluş artık aramızda
olmayan Vehbi Abimizin birkaç kişi ile teknolojik ve ekonomik destek ve
rahatlıktan azade dönemindeki seviyede mi? Alacağınız cevabı ben dâhil herkes
biliyor…
Vehbi
Abimin sıklıkla takıldığı, artık ne soruyor ya da söylüyorsa, Manav Davut
Ege’nin kendisine her defasında, “silah var da mermi yok” kabili cevapları da
tüm çarşı esnafı tarafından bilinmesine rağmen ben manası hakkında o gün bu
gündür fikir sahibi olamadım. Diğer taraftan daha termosifon kullanma aşamasına
gelmemiş Çeşmelilerin Vehbi Abinin kendi imalatı termosifonu görmeye gelmeleri
de bir başka efsanedir, bildiğim…
Oğlu
İbrahim emekli olduktan sonra Çeşme’ye has lakin nesli kaybolmaya yüz tutmuş “Sakız Koyununu” eski parlak günlerine
döndürebilmek için yoğun bir emek sarf etmektedir. Çeşme Belediyesinin de
organize ettiği “sakız koyunu yetiştiriciliğini destekleme” faslından
festivallerin cesareti ile de Oğul İbrahim hem severek yaptığı işin
sahiplenildiğini görmesi ile daha da fazla azimle verimli işler yapmaktadır.
Onunda bu geleneksel yerli hayvanımızın hayatiyetine katkısı dolayısı ile kocaman
bir teşekkürü hak ettiğini hassaten düşünüyorum. Hele sosyal medya
paylaşımlarında bu güzelim koyunlara verdiği isimlere bakınca bu konudaki
samimiyet ve sebat daha iyi anlaşılacaktır, esasen de anlaşılmaktadır. Vehbi
Abimizin kızı Serap ise eşi son derece sıcakkanlı Kadir ile birlikte
çocuklarının da yardımı ile sahilde son derece hoş bir kafe ile bir butik otel
işletmektedirler.
Bu
vesile ile başta Vehbi Abimiz olmak üzere aramızda olmayan tüm büyüklerimizi
bir defa daha saygı ve minnet ile anıyor yaşamaya devam edenlere de sağlıklı,
mutlu ve uzun bir hayat diliyoruz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder