Bilindiği üzere Canım Yurdum, II. Paylaşım savaşı (Dünya) sonrası bize takdim edildiği şekliyle “Özgür Dünya” içinde yer almak üzere özgür dünya denen tek dişi kalmış canavarın hemen yamacında saf tutmuştur. Hani savaşın başından itibaren maalesef ziyadesiyle “Almancı” bir hava vardır da bize tarafsız kalındı teraneleri anlatılır ya, neyse… Yine de fiilen savaşın içinde yer alınmamış olması az şey değildir diyelim, geçelim. İşte savaş neticesinde “özgür dünya” lütfetti Canım Yurduma da “demokrasi” getirilmesini temin ve teçhiz etti… Özgür dünyanın ihtiyaca binaen demokrasi getirme çalışmaları halen devam etmekte ve ne yazık ki bir türlü sona ermemektedir. O gün bize tayin olunan, bugün şekil olarak biraz da farklı olsa da önce Tunus, Libya ve şimdi de Suriye’ye nasip olmuş vaziyettedir. İşte bu demokrasi rüzgârlarının önünde, meşhur 4’lü takrir ile gündeme gelen toprak ağaları ve bezirgân ekibi giderek de partileşerek “demokrasinin” kökleşmesi uğruna kolları sıvamış yollara düşmüşlerdi. Bu tür hormonlu siyasi girişim ve atılımların olmazsa olmazı basın-yayın organı sahibi olmak ya da katıksız destekçi bulunması faslından “Demokrat İzmir” gazetesi siyasi hareketin kendisine münasip gördüğü ad ile misyonuna başlar.
Oysaki başlarken ne kadar da umutlular, ne kadar hevesliler, ne kadar da sevinçliler, ne kadar da yüksek beklenti içinde idiler… Bakın ilk sayı ile birlikte “Demokrat İzmir çıkarken” başlığı ile neler deniliyor; “Bugün, elinizdeki ilk sayısı bulunan “Demokrat İzmir” millet ve memleket uğrunda çalışmak üzere intişara başlamış bulunuyor. Gazetemiz, Türk Milletinin sevinciyle sevinecek, onun kederine ortak olacaktır. Yegâne endişesi milletin demokrasi yolundaki heyecanının uyuşturulması olan Demokrat İzmir, memlekette bir an evvel hürriyet ve demokrasinin tam olarak elde edilmesini kendine ilk vazife yapmıştır.”
Bu rüzgâra yelken açanlardan birisi de her daim ve her surette sülalece rol üstlenmeyi başarabilmiş “Belge” ailesinin fertlerinden Burhan bey ziyadesiyle mühim vazifeler üstlenmiştir. Esasen mezkûr gazetenin yayın hayatına “İzmir Gazetesi” olarak başladığını, Demokrat Parti için de “hak ve özgürlük” mücadelesi verdiğini iddia ederek ilerlediğini, izlenen muhalif tutumun Demokrat Parti lehine kısa vakitte büyük başarı temin edince hele de 1946 seçimleri sürecinde ve sonrasında CHP iktidarını, “Jandarma süngüleri, vali, kaymakam ve muhtarlar üstünden baskılar, partili olma tehdidi, memurların tarafgir davranışları, oy verdi vermedi vesikası sormak” gibi demokrasi dışı tatbikatlar ve seçmenleri kesif baskı altına tutmakla suçlayınca “yandı gülüm keten helva”… Üstüne üstlük bir de seçim neticesinin “açık oy, gizli tasnif ve sayım” tayini, seçimlerin yargı güvencesinden azade olması gibi abuklukları da yazmaya başlayınca “helvanın yanması” ile işin içinden sıyrılmak kolay olmuyor, gazete behemehâl kapatılıyor… Gazete bu kapanmadan sonra adını “Demokrat İzmir” olarak değiştirip imtiyaz sahipliği koltuğuna da Adnan Düvenci’nin geçmesi ile yayın hayatına devam ediyor…
“Demokrat İzmir” Gazetesi, Canım Yurdumun çok partili siyasi hayatı test etmeye başladığı devirde izlenen yayın politikası marifetiyle sadece İzmir ve Ege Bölgesi ile sınırlı kalmayıp, tüm yurt çapında “Demokrat Parti’nin fikir odağını” oluşturmuş bulunuyordu. Demokrat Parti’nin kurucuları Adnan Menderes, Fuat Köprülü gibi ağır toplar gazetede yazılar kaleme almaktadır gayri. 1950 genel seçimini DP’nin kazanmasını “Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” umdesinin tecellisi olarak değerlendiren gazete, milletin “adeta kansız bir inkılap” gerçekleştirdiğini her daim öne çıkaran ve Demokrat Parti iktidarının ilk başlardaki, iç ve dış politikada takip ettiği her politikayı katıksız destekler bir yayın politikası takip etmiştir. Demokrat Parti’nin adeta “yarı resmi yayın organı” gibi yayın yapıp bunu temin edecek kadro ve politika tayini ancak 1955 seçimlerine kadar gidebilmiş akabinde Demokrat Parti’nin, başlarda İzmir Teşkilatı ile yaşadığı problemlerle başlayan esasen de antidemokratik tatbikatlar, eleştiriler karşısında kesif baskılar, yasa ve hukuk tanımaz yaklaşımlar, keyfi uygulamalar, yurdu babasının çiftliği gibi yönetme arzusu zuhur edince yayına başlama niyet ve kararlılığı değişmeyen “Demokrat İzmir Gazetesi’nin” muhalefete düşmesi de kaçınılmaz idi… Nihayetinde “Demokrat Parti” ile “Demokrat İzmir Gazetesi” aynı saflarda değildir. Gazetenin çıkış deklarasyonuna sadık kalıp Partinin antidemokratik ve başına buyrukluğunu eleştirmeye başlaması artık tam bir “keteni de helvayı hak etmek” hali oluşur. Artık, tıpkı bir önceki “Tek Parti” vaktindekine benzer vaziyet yaşanmaktadır, “gözün üstünde kaş var” kabilinden esaslı olmak kaydı ile sürekli bir bahane ile ya gazeteciler hapsediliyor, ya da gazete kapatılma cezalarına tabi tutuluyor, yalnız Allahları var tamamı bihakkın bağımsız mahkemeler eliyle görülmektedir tüm bu olanlar.
“Hürriyet, müsavat” umdesiyle yola çıkıp son noktada değme müstebit haline dönüştüğü iddia edilen Demokrat Parti, artık muhalefet lideri İsmet İnönü’nün seyahatlerine bile katlanamaz hale gelmiştir. Kayseri olayları, Uşak olayları derken, “Ege vazife gezisi” adlı olaylı Manisa ve İzmir seyahatinde yaşanan hadiseler Demokrat İzmir Gazetesinde sert eleştirilmesi bardağı taşırmıştır gayri… Tam bu seyahatin bittiği günlerde Demokrat İzmir Gazetesinin idarehanesi ve matbaası yakılmak istenir, matbaanın camları taşlanır, baskı makineleri tahrip edilir, personel binada mahsur kalır, ölüm tehlikesi atlatır, vaka kabul edilemez halde iken İzmir Savcılığı vaka hakkında yayın yasağı getirir… Her şeye rağmen Demokrat İzmir Gazetesi yılmaz, gerekli tamir ve düzenlemeler sonrası “bizi sevenlerin huzurunda, muarızlarımızın ise işte yine karşılarındayız!” başlığı ile yayınlanır… Maalesef 27 Mayıs darbesi olur ve Demokrat Parti yöneticileri artık yönetimde değil, hapistedirler. Yaşanan baskıları, hoyratlıkları, despotlukları Demokrat İzmir Gazetesi unutmaz ve gündemde tutmaya devam eder… Eleştiriler ziyadesiyle sert olur ve unutulmasın diye de gündemde tutulmaya çalışılır… Doğru mu yanlış mı tefriki yapmak bana düşmez lakin bu eleştirileri de “Demokrat Partiden” adeta intikam alınıyor diye değerlendiren bir grup da vardır şüphesiz… Lakin Gazetenin izlediği sert politikaları “adeta intikam alırcasına” diye lanse eden zevzeklerin intikam alındığını beyan ettiği muhteremlerin devri iktidarlarında eylediklerini unuttuklarını ve yok saymasını da anlamak hiç de kolay değil… Sen güç elinde iken her türlü şeyi yapacaksın, bunları da adalet tecelli ediyor, kanun kuvveti, vs vs gibi tamamen seni temsil eden kudret ile tarifleyeceksin, sonra da ağlayacaksın, öyle şey olmamalı…
Evet,
mezkûr kitap adeta bir Ege tarihi ön görüntüsü ile geçen yüzyılın ikinci
yarısının bir özeti, teşekkürler Yusuf Rıza Düvenci ve Kaya Erdal Çapan… Kitap
ihtiyaca binaen tam bir başvuru kitabı niteliğinde, yazarın ve ailesinin Çeşme
merkezli anıları da var yeri geldikçe aktaracağım.