Cuma, Şubat 07, 2025

HAFIZ AHMET’İN CEMAL (IŞIK)

 

Çeşme’nin değerli, önemli, hatırşinas, mahir, şakacı abilerinden “Hafız Ahmet’in Cemal” olarak tanınan “Cemal Işık” hoş söz ve hoş ses erbabı olmakla da ziyadesiyle namlı, bir dönemin öne ve üne çıkmışıdır kasabamızın. Hafız Ahmet büyüğümüz ise Cemal Abinin babasıdır ve adı torunu Ahmet ile yaşamaktadır. Işık Ailesi, dededen toruna, Çeşme’nin önemli “Çeşme Mandalini” yetiştiricisi olup imar uygulamalarına yenik düşen bahçelerinin ağaçlarını her türlü fedakârlığı yaparak aynen bir başka yere taşımış ve halen mandalin yetiştiriciliğine devam etmektedirler şimdilerde de, torun Ahmet ve damat Ramazan vasıtasıyla…

Kasabamızın sembol abilerinden biri olan Cemal Abi, her Çeşmeli gibi biraz yüksek sesle konuşan ve konuşmayı da seven biri olarak da karşılaştığı her kişiye yönelik sahip olduğu bilgiler ile takılır, şamata yapardı. Mesela nerdeyse herkesin babaannesinin ismini bilir ve neredeyse de tamamına da babaannesinin adı ile seslenirdi. Devrin Çeşme’si şimdiki gibi onbinlerce insanın yaşadığı milyonlarca insanın tatil yaptığı bir yer değildi şüphesiz. Herkes herkesi tanır, bilir hem de ne tanımak, her şeyiyle… Cemal Abinin fazlalığı yüksek hafıza kabiliyeti ve hatırlama mahareti idi. Bugün her Çeşmeli onun kendisine babaannesinin adıyla seslendiğini hatırlar ve bu güzel ve anlamlı hatırlama ve hatırlatma ögesini de tebessüm ve nezaketle karşılamış olduğu bir hoş seda olarak hayal eder eminim. Ben kendisini hala kulaklarımda bana seslenişi “Urkuş Hanım naber” deyişindeki latife duygusunun tavan yaptığı haliyle hatırlamaktayım… Hay sen ışıklarda ol Cemal Işık Abim… Derin saygılarımla…

“Parafani” diye bir balık avcılığı yönteminden bahsetmiş idim daha önceki yazılarımda, Rasim Çelebi büyüğümüz, Latif Çelebi ve Nail Barutçuoğlu arkadaşlarımızı bu usulün ustaları olarak refere ederken. Hani, ekim ve kasım aylarında her ay 15 günlük ay karanlığı döneminde geçit balıklarını hedefe alarak, kıyılarda diz boyu sularda genellikle 2 ya da 3 kişilik ekiplerle, kıyıdaki balıkların lüks ışıkları ile hareketinin minimize edilerek serpme ağ ile yakalanması işini anlatırken. Hani şimdilerde, trol tekneleri yanılmıyorsam 10.000 volta (yazı ile onbin volt) kadar ışıklandırma ile balığı topluyorlar, sorun olmuyor lakin sen kıyıda en fazla 70 ya da 80 voltluk bir lamba ışığı ile balık avla, “yasssakkk hemşerim” mevzuu var ya... Yasa koyucu ya da yönetmelik tanzim edici kendine göre bir yol tutturmuş gidiyor işte… Tam; Neyzen Tevfik’lik bir vaka, lakin nesine ve neresine laf edeceksin… Oysa Kuzeyden Güneye balık geçit yaparken, kâh beslenmek kâh dinlenmek kâh üzerindeki parazitleri defetmek için kumlara sürtünmek maksadı ile diz boyu derinlikteki kumsal alana gelir, burada zinhar yumurtlama ya da yuva yapma gibi bir maksat yok ve de olamaz… Yasaktan murat nedir bilinmez ama her türlü yasal engele rağmen artık denize kadar girmiş evlerinin önünde kimseyi rahatsız edici bir şart kalmamıştır. Oysaki parafani, mevsimi itibari ile yazlıkçıların artık kışlıklarına dönmüş oldukları döneme denk gelir ama ne gam, ne keder… Neyse biz kaldığımız yerden devam edelim Cemal Abimizin parafani konusundaki mahir vaziyetine işaret ederek, evet Cemal Abi benim bildiğim mezkûr ekiplerin zımni paylaştığı plajlardan “Ilıca Plajının” müdavimi idi.

Cemal Abimiz, deyim yerinde ise ses dağıtımı ve sesi kullanma mahareti dağıtımı yapılır iken hiç esirgeme yapılmadan Allah tarafından ödüllendirilmiş birisidir, emin olun… İster “Türk Sanat Müziği” icrası olsun ister “İlahi söyleme” olsun, ister “Kuran okuma” her birinde kendisine tahsis edilen sesi müthiş ve mükemmel kullanarak kendine mahsus bir yer edinmiştir arkadaş grubu arasında… Türk Sanat Müziği icrasındaki üstün başarısı Canım Yurdumda dönemin tartışmasız en önemli sanatçılarından biri olan Zeki Müren’in dahi takdir ve taltifine mazhar olmuştur. Dönem itibariyle “İzmir Enternasyonal Fuarı” her yıl 20 Ağustos – 20 Eylül arasında açıktır, gezi ve bilgilenmenin yanında bir aylık dönemde en meşhur ses sanatçılarının da sahne aldığı gazinolarla bezenmiştir. Sonraları kimin dahli oldu, kimler akıl etti, kimler statüsünü değiştirdi bilmiyorum lakin Fuarın içi adım adım boşaltıldı, şimdilerde sadece piknik alanı düzeyine terfi ettirildi… Emeği geçenlere de kocaman bir alkış yapalım, eksikleri kalmasın… Neyse, mezkûr devirde Fuar Gazinolarının gedikli sanatçıları genellikle Gazinocular Kralı diye bilinen Fahrettin Aslan’a rakip meşhur Lunapark Gazinosunun sahiplerinden Osman Kavran’ın Çeşme’deki meşhur villasında kalırlar, özel iskelesindeki yatlarla gezilere katılırlar, vs vs… Bu konaklamalar döneminde Zeki Müren oranın da zevkini süren önemli muhteremdir. İşte böyle geliş gidişler döneminde Zeki Müren ve Cemal Abimiz tanışırlar uzun yıllar dostlukları sürer, artık bu vesile ile Zeki Müren bir Çeşme aşığıdır… Sonradan artık ne olmuşsa olmuş Zeki Müren Çeşme “paşalığından” istifaen ayrılır, Bodrum Paşalığına soyunur… Artık Çeşme’de kendi adıyla anılır bir koy tahsisi mi yapılmadı, ne oldu da mutlu ve mesut edilemedi ve ayrılık oluştu, tahminlerimiz olmasına rağmen kesin olarak bilememekteyiz…

Cemal Abimizin bendeki hatıraları içerisinde bayağı bir yeri olan ise birlikte bulunduğumuz Ramazan Aylarının akşamlarının devir itibari ile en önemli faaliyeti sayılabilecek Teravih Namazlarıdır. İnsanlar, kadın, erkek ve çocuklar olmak üzere genel manada Camileri doldurur lakin harem ve selam tatbikatı neticesi 2 cinsiyet olarak, ana bölümde erkekler olmak üzere üst katta ve görece izole bölümde de kadınlar olmak üzere konumlanırlardı. Babamın tercihlerinden dolayı genellikle bizim yerimiz “Küçük Cami” dediğimiz şimdilerdeki adı ile “Pandrot Osman Ağa Camii” olurdu. Biz bayram namazlarına da aynı camiye giderdik, şüphesiz ki yine babamın tercihi sebebiyle… Cemal Abimizin de tercihi bu cami olurdu. Benim hatırladığım kadarıyla, artık o zamanki dini bütün abilerimizin yüksek hoşgörüleri sebebiyle mi, yoksa genelde Müslümanlık daha mı güler yüzlü idi, yoksa biz çocuktuk da bize mi öyle gelirdi bilemiyorum, lakin öyle katıksız düstur tatbikatı yoktu, biz çocuklar güler eğlenir iken dini bütün abilerimiz “sus bakayım”, “şeytan çarpar”, “şimdi tokadı yiyeceksin” gibi zapturapt yaratmazlardı. Şimdilerde duyuyorum ki, kulak çekerek hizaya getirme eşiği de aşılmış, eee tabii ki gelişiyoruz ve hayat da sertleşiyor total olarak… Total bir futbol deyimi iken hayatın her alanına sirayet etmiş vaziyette, tabii ki… Bu teravih namazları eda edilirken toplu dualar okunur, toplu dualar için bir lider ses öncülük eder, bilmeyen bizler de tekrarlar idik… İşte bu lider seslerin en namlısı ve isteklisi Cemal Abimiz olurdu. Okunan dualarda yaptığı liderliğin, kendisini takip edenlere normal düzeyde bir sesle devam ederken birden aşırı yükselmesi ya da alçalmasının takibinden doğan ambiyans bugünkü stadyumlardaki marşların zikredilmesini andırıyor olmasının yanında biz çocukların gülümsemelerine de sebep olmaktaydı… Zaman zaman namaz edası esnasında artık ne maksat ile yapıldığını bilmediğim hatta bizzat kendi şahitliğimin olmadığı lakin sıkça duyduğum ön saftakinin çorabının çekilmesi ve benzeri takılmaların ve dokunmaların olduğu yönündedir.

İlerleyen yaş döneminde motosikletine atladığı gibi Çeşme’nin neredeyse tüm balık mezatlarını dolaşır, tanıdıklarla sohbet eder, balık satın alır iken görürdük Cemal Abimizi… Bu vesile artık hayatta olmayan başta Cemal Abimiz olmak üzere tüm büyüklerimizi ve arkadaşlarımızı saygı ile yâd ediyorum.

 

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhum, Cemal bey'e ve arkadaşlarına rahmet diliyorum.Anlatada Allah razı olsun

Adsız dedi ki...

Ölmüşlerimizin Cümlesine Allahtan rahmet diliyorum. Yazar kardeşimizinde kalemine emeğine sağlık